🐯 Sevdiğin Birinden Soğumak Için Dua

EnEtkili Sevdiğini Geri Döndürme Duası. Sevdiğiniz kişinin size geri dönmesini istemeniz durumunda kuvvetli bir şekilde etkisini gösteren dua bulunmaktadır. Bu duanın okunmasından sonra sevgiliniz size kısa sürede geri dönecektir. Kuvvetli duanın okunması için ilk olarak abdest almak gerekir. KendimiBirinden Soğutma Duası duasitem 29 Eylül 2014 6 529 Bir dakikadan az Konu başlığından da anlaşıldığı üzere soğuma ve soğutmak için yapılan çalışmalardır. İki Bugüzel sayfada sizler için en güzel 1 yaş doğum günü mesajlarını hazırladık. Sayfadaki anlamlı 1 yaş doğum günü mesajlarını facebook, twiter ve whatsapp ile ya da kısa mesaj ile paylaşın. 1 YAŞ DOĞUM GÜNÜ SÖZLERİ Soğuklukveya soğutma kelimesinden bir çok anlam çıkabilmektedir. Ancak Birinden veya Bir Şeyden Soğutma Büyüsü: genel olarak bakılınca uzak tutmak ayırmak, terk ettirmek gibi konuları ele alır. İnsanların farklı farklı bir çok istekleri veya sorunları olabiliyor. Bu sıkıntıların giderilmesi için, sorunları ortadan Birininbirinden soğuması için dua. Rasim Öztekinin ölümü sonrası yeniden gündeme geldi Yüzde 15 artış var Tam 1 yıldır hayatımızda olan corona virüsü salgını, Türkiyede 29 bin 290 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.. Ancak, son 1 yılda Türkiyede ölüm sayılarının artmasının tek nedeni, bu virüse C Sevdiğim Kişiden Soğumak veya Unutmak için neler yapabilirim ? Zaman herşeyin çaresidir.Hem olan biteni izliceksin hem de umurunda değilmiş gibi sevdiğiinsandan soğumak unutmak karasevdadan kurtulmak isteyenlerin okuması gereken dua yöntemini sizlere yazalım 7 defa şemhâhîrin SevdiğiniUnutmak İçin Dua. Kara sevda için: Bu ismi şerifi bir tabağa yedi (7) defa Şemhâhîrin. Şemhâhîrin (berhetiye esmalarındandır karşılığı Yâ kadîru yâ kâdiru yâ kâfî yâ azîzü yâ cebbâr.) ve şu Ayeti Kerimeyide üç (3) defa: Ve muhabbetiçin bu Esma i şerifleri 3000 kere oku sabru kararı kalmıya. İnanmıyan kafir ola [ ben demiyorum kitabın yazarı öyle diyor.] sakın 3000 den fazla okuma sevdiğin helak olur.Bu mübarek Esma nın cin çıkarmak için de acaip bir havası celilesi vardır. cinni çıkarmak çıkmasa onu helak etmek için 100 kere okuyup her OYU6u. OSMANLICA SÖZLÜK A B C D E F G H I J K L M N O P R S T U V Y Z ta f. Kat. Kıvrım. Büklüm. Misil, mânend. Nihayet. Gayet. Kadar, beri, dek. mânalarına gelir Meselâ ◊ Kur'anın alfabesinde üçüncü harfin adıdır. Ebcedî değeri More…tâ be kiyamet Kıyamete kadar. tâ bekey Ne vakte kadar. tâ haşre dek Haşre kadar. ta key f. Ne vakte kadar? ta' tae Alçak, iniş yer. * Başı aşağı etmek. ta'ane Ta'n. dan Çok zemmedip yeren. Çekiştiren. ta'b Latife etmek, şaka yapmak. ta'bid Mükerrem etmek. * Katran bulaştırmak. * Hizmet etmek. * Zelil etmek. * Zelil etmek, kepaze yapmak. ta'bie Karıştırmak. * Beslemek, terbiye etmek. * Hazırlamak. ta'bir Tâbir İfade, anlatma. Söz. Mânası olan söz. Deyim. * Terim. * Rüya yorma. Ubur. dan Herhangi bir şeyden ve hâdiseden, başka bir hak ve faydalı mânaya geçmek, intikal etmek ve More…ta'birat Ta'bir. C. Tabirler. İfade şekilleri. Anlatmalar. ta'biye Askerleri bir arazide düşmana karşı tam tedbir ve nizam üzere yerleştirme. * Muharebe toplarının yeri, istihkâm parçası. * Muvaffakiyet için kullanılan vâsıtalar. 'Tabya' More…ta'cib Hayrete düşürme, şaşırtma. ta'cif Arkalamak. * Doymaya yakın olana kadar yemek. ta'cil Acele ettirme, hızlandırma. ta'cilât Ta'cil. C. Çabuklaştırmalar. Acele ettirmeler. Hızlandırmalar. ta'cim Noktalama, noktalatma. ta'cin Acn. dan Hamur yapma, yoğurma, hamur hâline getirme. ta'ciz Acz. den Huzursuz kılmak, rahatsız etmek, sıkıntı vermek, canını sıkmak. * Eğlendirmek. * Âciz etmek. * Kadının ihtiyarlayıp âcizleşmesi. ta'cizât Ta'ciz. C. Tacizler. Rahatsız etmeler, sıkıntı vermeler. ta'dad Sayı saymak. Sayıp dökmek. Birer birer söylemek. Sıralamak. ta'did Sayma. * Hazırlanma, hazırlanılma. ◊ Mübâlağa ile Adl. den Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek.* Hafifletmek. * Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak. ◊ Darlık vermek. * Veledi karnında büyük olup doğurması güç olmak. More…ta'dilat Değişiklikler, doğrultmalar, değiştirmeler, tebdil etmeler. ta'diye Tecavüz ettirmek, geçirmek. * Gr Bir fiili müteaddi hâle koymak. Meselâ 'Gülmek. den Güldürmek. Ölmek. den Öldürmek' gibi. ◊ Dağılmak. * Koyunun yününü Çok tatlı kara hurma. ta'fir Tozlu ve topraklı yapmak. * Ağartmak, beyazlatmak. * Kirletmek. Mülevves etmek. * Oğlan kaçsın diye kadının, emziğine toprak sürmesi. * Güneşte et kurutmak. ta'kib Gözlemek. * Yolunda gitmek. * Peşinden yürümek. * Suçlunun suçunu araştırmak. * Bir kimsenin aynı senede yine gazaya gitmesi. * Bir şeyi ciddiyetle istemek. ta'kibât Suç işleyene karşı harekete geçmek ve suçluluk derecesini araştırmak. ta'kiben Takip ederek, takip suretiyle. ta'kid Edb İbareyi veya cümleyi anlaşılmaz şekle koyma. * Düğümlenme, düğümleme. ta'kif Eğriltmek. ta'kil Devenin ayağına ip takıp bağlamak. ta'kim Akm. dan Kısırlaştırma. Neticesiz bırakma. ta'kir Bir uzvu, organı yararak sinirleri kesme. ◊ Suyu bulanık Asmak. * Geciktirmek. * Bağlanmak. * Bir cümlenin mazmununun husulünü diğer bir cümlenin mazmununun husulüne edat-ı şart ile rabt etmektir. Şu işi görürsen, şuna vâris olacaksın denilse, More…ta'lil Sebep göstermek. * İllet. Bahane. * Müessirden esere yapılan istidlâl. Bak Bürhaân-ı limmî ta'lim Öğretmek. Yetiştirmek. Alıştırmak. Belli etmek. İdman. ta'limat Bir iş hakkında hareket tarzını bildiren emirler. ta'limat-name f. Yönetmelik. ta'limgâh Tâlim ve öğrenme yeri. ta'limhane f. Öğrenme yeri. Ta'lim yeri. ta'lin Aşikâr etme. Meydana çıkarma. Açığa vurma. ta'lit Devenin yularını başından indirmek. * Deve boynuna nişan etmek. ta'liye Yükseltme. ta'm Yeme. Tad. Lezzet. Zevk. ta'mid Vaftiz etmek. ta'mik Umk. dan Derinleştirmek. Derin kazmak. * İnceden inceye araştırmak. Esasına varacak şekilde araştırmak. ta'mikat Ta'mik. C. Derinleştirmeler. İncelemeler, tedkik etmeler, araştırmalar. ta'mim Umumileştirme. Herkese bildirme. ta'mimen Ta'mim suretiyle. Herkese bildirmek suretiyle. ta'mir Bozuk şeyi düzeltmek. Eski şeyi düzeltip yeni hâline getirmek. ta'mirât Tamir. C. Noksanları gidermek. Eksik ve bozukları düzeltmeler ve tamamlamalar. Ta'mirler. ta'miye Amâ. dan Körletme. Kör etme. * Kapalı şekilde anlatmak. * Edb Ebced hesabiyle düşürülen bir tarihin, hesabı doldurmak için çıkartılacak veya eklenecek sayılarını işaret etme. ta'n Hoş görmemek. Kötülemek. Birisinin ayıp ve kusurlarını beyan etmek. * Küfretmek. * Muhalifin iddialarını çürütmek. * Vurmak. * Duhul etmek, dâhil olmak, girmek. ta'ne Sövme, zemmetme, yerme, çekiştirme. ta'ne-zen f. Söven, zemmeden, hicveden, yeren, çekiştiren. ta'nif Şiddetle azarlamak. * Darılmak. * Meşakkat vermek. Melâmet etmek. ta'nifât Ta'nif. C. Şiddetle azarlamalar, darılmalar. ta'nik Unk. dan Boğazını tutup sıkmak. ta'nis Büluğdan sonra kızın kendi evlerinde çok durması. ta'niye İncitmek. ta'rib Bir kimseden söz nakletmek. * Çirkin etmek. * Arabî olmayan kelimeyi arabi lügatına nakletmek. ta'ric Meyletmek, eğilmek. * Bir nesne üzerinde durmak. * Çıkıntı. Tümsek peyda etme. ta'rid Kaçmak. * Gitmek. ta'rif İrfan. dan Bir şeyi belli noktalar ve işaretlerle inceden inceye anlatıp bildirmek, tanıtmak. Kavl-i şârih. * Bir maddeyi bütünüyle bir ibare halinde anlatmak. * Gr Bir ismi marife etmek. More…ta'rife Bir şeyi lâzım olduğu şekilde anlatıp bildiren yazı. ta'rik Şaraba biraz su katmak. * Kovayı doldurmak. * Terletmek. * Hastalık veya perhizden dolayı zayıflamak. ◊ Yere dökmek. ta'ris Düğün yapma. Bir kızı gelin etme. ◊ Et Üzüm çubuğuna çardak yapmak. * Temel yapmak. ta'riye Soyma. Çıplaklaştırma. ta'riz Dokunaklı söz söylemek. Kapalıca yapılan sitem. Kinâye ile söylemek. ◊ Gizleme, saklama. * Sağlamlaştırma. * Alıp Ta'riz. C. Dokunaklı konuşmalar, sözle dokundurmalar, taş atmalar. ta'sene Ahlâkı yaramaz kadın. * Çok, kesir. ta'sib İhata edip kaplamak, içine almak. * Bir kimsenin başına taç koymak. * Açlıktan dolayı karnını bağlamak. ta'sil Asel. den Bal katma, ballandırma. ta'sir C. Ta'sirât Asr. dan Sıkıp suyunu çıkarma. ◊ C. Ta'sirât Usr. dan C. Ta'şirât Öşr. den Öşürünü alma. Onda birini alma. * Ona bölme. ta'şiş Hurmanın yaprağının az olması. * Kuşun yuva yapması. ta'şiye Akşam yemeğini yemek. ta'te Cinli olmak. Delirmek. ta'tif Şefkat uyandırmak. Acındırmak. ta'tik Eskitmek. ta'til Çalışmağa ara vermek. Çalışmayı durdurmak. İzine başlamak. * Kesmek. * Muattal bırakmak. * Ziynetsiz etmek, süssüz yapmak. ta'tir Itr. dan Güzel koku ile kokulandırma. ◊ Atse. den Aksırtma, aksırtılma. ta'tiş Susatma, susatılma. ta'vic Eğme, eğip bükme. Eğriltme. ta'vid Deve çok yaşamak. * Âdet edinmek. Alıştırmak, âdet ettirmek. ta'vik İlerlemesine mâni olmak. Geciktirmek. * İşinden alıkoymak. ta'vil İtimat etmek. * Sesle ağlamak. ta'vim Arpayı ve buğdayı tutam tutam biçip yığmak. ta'vin Evde kâhyâ kadın. ta'vir Gözsüz etmek. Kör etmek. ta'vis Güç etmek, zorlaştırmak. ta'viz Nazar veya kötü şeylerden muhafaza için takılan dualı kâğıt, nüsha. Muska. ◊ Bedel, bir şey vermek. Karşılık, bedel göstermek. * Ta'viz. C. Karşılık olarak verilen şeyler. Ödünç verilen para. ta'vizen Karşılık olarak, karşılık alınmak suretiyle. Gelecekte gelirinden kesilmek şartıyla. ta'yib Ayıplamak. Kötülüğünü söylemek. ta'yibât Ta'yib. C. Ayıplamalar. ta'yid Bayram etmek. ta'yil Davarı yürütmek. ta'yin Yerini belli etmek. * Vazifeye göndermek, vazifelendirmek. * Ayırmak. * Tayın, erzak. ta'yin-kerde f. Belirtilmiş. Tâyin edilmiş. ta'yir C. Ta'yirât Kabahati yüze vurarak utandırma. ta'yis Görmeden bir cismi eliyle aramak. ta'yiş Diri tutmak. ta'zib Davarları gece yabanda otlatıp eve getirmemek. ◊ Azab verme. Eziyet etme. Men Ta'zib. C. Eziyetler, tâzibler, azablar. ta'zil Azletme. İşinden çıkarma. ◊ C. Ta'zilat Hürmet. Riayet. İkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına delâlet edecek surette güzel muâmelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak. ta'zimat Ta'zim. C. Hürmet ve riayetler. Tazimler. ta'zimen Hürmet ve ikram ederek. ta'zir 'Siyaset. * Tehdit etmek. * Tazim ve tathir. Temizlemek ve hürmet etmek. * Lügatta red, icbar, tahkir, te'dib, hak üzere tevkif mânalarına gelen bu tabir, İslâm hukukunda Hakkında More…ta'zirat Ta'zir. C. Vesile ve bahane aramalar. Esassız özür bildirmeler. ◊ Ta'zir. C. Azarlamalar, ta'zirler, f. Ta'ziye eder surette. Ta'ziye ederek. ta'ziye Yeni ölen birisinin yakınlarının acısını paylaşır söz söylemek, teselli etmek. Baş sağlığı dilemek. 'Allah sabr-ı cemil ihsan etsin' diye söylemek. ta'ziz Bir adamı aziz kılmak. Hürmet ve muhabbetle sevmek. ta-be f. '... e kadar' mânasına gelir ve kelimelerin başlarına eklenir. taa Muti olmak. İtaat etmek. taab Yorgunluk. Sıkıntı. Zahmet. Bezginlik. Eziyet. taab-âver f. Yorgunluk veren. taabbüd İbadet etmek. Kulluk etmek. taabbüs Sayıklama. * Havadaki bir şeyi tutmağa çalışır gibi ellerini sallıyarak hareket ettirme. ◊ C. Taabbüsât Yüz ekşitme, somurtma, surat Çeşitli seslerin birbirine karışması. taaccüb şaşma, hayret etme. Tahayyür. taaccüc Şamata, gürültü, patırtı. taaccül Acelecilik. Acele etmek. taaccülat Taaccül. C. Acele etmeler. Acelecilikler. taaccün Acn. dan Hamurlaşma, hamur hâline gelme, mâcun gibi olma. taacib Acayib şeyler. Tuhaf şeyler. taaddi Saldırma. * Düşmanlık. * Ezme. * Şeriattan ayrılma. Tecavüz etme. Zulmetme. Örf âdet ve mukavelenin hilâfına hareket etme. * Gr Fiilin geçer halde olması, müteaddi olması. taaddüd Çoğalma. Birden fazla olma. Tekessür etme. taadi Düşmanlık etmek. taadül Beraberlik, eşitlik. taaffüf İffetli olma. İffetli görünme. * Tekellüfle salihlik yapma. Ahlâk dışı şeylerden kaçınma. * İstemekten uzak durma. taaffün Ufunet. den Çürüyüp kokuşma. Leş kokusu. Fena ve pis kokular. taaffünat Taaffün. C. Fena ve pis kokular. taahhüd Ahd. den Bir işin veya bir şeyin yapılması için söz verme, üzerine almak. İltizam etme. Resmi söz verme. Yüklenme. * Postaya verilen bir şeyin, yerine varmasını sağlama. taahhüdât Taahhüd. C. Üzerine alınan işler. Taahhüdler. taahhüdnâme f. Söz verdiğine ve taahhüd ettiğine dair yazılan vesika. taakkud Ukde. den Bağlanma. Düğümlenme. Anlaşılmaz hâle gelme. taakkul Hatırlama. Zihin yararak anlama. Akıl erdirme. Hatıra getirme. Bak Dimağ taala Bak Teâlâ taalluk Bağlılık. Münasebet. Alâkalı oluş. Ait olma. * Dünya alâkası. * Sevme. taallukat Bir kimsenin yakınları, akrabaları. Alâkalılar. taallül İllet. den Vesile ve bahane arama. Bir işten kaçınma. * Mâzeret. taallülât Taallül. C. Ağır davranma. taallüm İlim. den İlim edinme. Öğrenme. Ders okuyarak öğrenme. taallün Aleni, âşikâr, meydanda olma. Herkesin gözü önünde gibi bilinme. taam Yemek. Yenilen şey. taamiye Yemeklik. Yemek parası. taammi Kör olma. Görmez hale gelme. taammüd Amd. den Bilerek ve isteyerek suç işlemek. Kasıt ve niyet etme, bilerek ve isteyerek bir iş yapma. taammüdât Taammüd. C. İsteyerek ve bilerek yapılan işler. taammüden Evvelden hazırlanarak. Kastederek. Bile bile. taammüdî Teammüdiyye Kasıt ve niyet ile olan, taammüdle alâkalı. taammuk Umk. dan Derinleşme. Mes'elenin iç yüzüne vakıf olma. taammukat Taammuk. C. Derinleşmeler. taammül Amel etme. Çalışma. Vazife yapma. taammüm Umumileşme. Umumi olma. * İmame. den Sarık sarma. * Amm. den Amca olma. Birisini 'amca' diye çağırma. taannüd İnad. dan İnad etme. Ayak direme. taannüdât Taannüd. C. İnad etmeler, ayak diremeler. taannüf Azarlama. Darılma. taannüt Herkesin yanlışını arama. taarr Ari olmak, temiz ve pâk olmak, beri olmak. Döşeğinde dönüp ızdırap çekmek. taarrüb Araplaşma. Arap kılığına girme. taarrüf Karşılıklı anlaşma, tanışma. * Bir şeyi herkesin bilmesi. * Kendini hünerleriyle tanıttırma. taarruk Arak. dan Terleme. * Kemikten et kazımak. * Ağaç kabuğunu soymak. taarrüm Kemikten et soymak. taarrus C. Taarrusât Kocanın, karısına karşı sevgisini göstermesi. taarruz Bir şey veya bir kimse üzerine şiddetle saldırma. Çatma. Düşmana hücum etme. Sataşma. İlişme. taarüc Aksaklanmak. taarüf Birbirini bilmek, tanımak. taarüz Muaraza edişmek, çekişmek. taassub 'Asab. dan Bir şeye veya bir kimseye taraflı olma. * Din bakımından fazla salâbetli olma. * Kendi dinini çok üstün görmek. * Haksız yere husumet etmek. * Bir düşünüşe, bir inanışa More…taassubkâr f. Taassub gösteren. Mutaassıb. taassüf Sapmak, doğru yoldan çıkmak. taassüfât Taassüf. C. Yolsuzluklar, haksızlıklar. taaşşuk Âşık olmak. Çok fazla derecede sevgi beslemek. taassür Usur. dan Güçleşme. Güç olma. taasür Güç yapmak, zor yapmak. taat İbadet etmek. Allah'ın emirlerini yerine getirmek. İtaat etmek. taatgâh f. İbadet yeri. İbadetgâh. taattuf Atıf. dan Acıma, şefkat gösterme. * Verme. * Esirgeme. taattufât Taattuf. C. İhsanlar, lütuflar, bağışlar. taattul Atalet. den İşsiz kalma. İşlemez ve boşta olma. taattur Itr. dan Güzel kokular sürünme. taavvüc C. Taavvücât Eğrilme, eğri olma. taavvüd Âdet. den Âdet edinmek. * Geri dönmek. taavvuk Avk. dan Oyalanmak. Gecikmek. taavvuz İvaz. dan Bedel almak. Bir şeye karşılık almak. * Bir şey karşılığı olarak alınmak. taavvüz Allah'a sığınırak 'Euzubillâh' demek, yani Allah'a sığındığını ifade etmek. taayyün Meydana çıkmak, âşikâr olmak, belli başlı ve itibarlı görünen insanlardan olmak. taayyünat Meydana çıkmalar. Belli olmalar. Belli başlı adam sırasına geçmeler. taayyüş Ayş. dan Yaşamak. Geçinmek. Yaşama tarzı. Beslenmek. taazi taazzi Musibet vaktinde' İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciun' demek. taazum Gözünde büyümek. Büyük görünmek. taazzi Uzuv peydâ etme. Şekillenme. taazzüb Evlenmeyip bekâr kalmak. taazzum Azm. dan Kibirlenmek. Büyüklük taslamak. * Kemikleşmek. taazzumât Taazzum. C. Kibirlenmeler. * Kemikleşmeler. taazzür Özür bildirmek. * Güçleşmek Güç olmak. ◊ Tâzim etmek. Hürmet Aziz saymak. Tenezzül etmeme. * Çekinme. tab f. 'Parıldayan, parlayan, parlatan, aydınlatan' anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ Âlem-tab $ Dünyayı aydınlatan, âlemi ışıklandıran. ◊ f. More…tab' Tabiat. Karakter. * Damga basmak. Mühür basmak. Kitab basmak. Mühür. tab'a Bir kere basılma. tab'an Yaratılıştan. Doğuştan. Huy ve tabiat itibariyle. tab'hane f. Matbaa. Tab' işleri yapılan yer. taba' Bulaşmak. * Kir. * Demirin paslanması. tababet Hekimlik. Doktorluk. tabah Kuvvet. tabahat Aşçılık. Yemek pişirme san'atı. tabahece Etli ve yumurtalı kalye. Bazı yerde kaygana diye söylenir. tabak C. Etbâk Örtü. * Hâl. * Cemaat, topluluk. * Kabile. ◊ Bak Debbagtabak-çe f. Küçük tabak. tabaka Kat. Katmer. * Sınıf, topluluk. * Sigara paketi. * Bir veya iki yapraklı kâğıt. tabaka' Kelâmdan âciz kimse, konuşamayan kişi. * Cimaı yerince yapamayan kimse. tabakat Tabakalar. Katlar. Gruplar. Dereceler. tabakhane Ham derilerin işlendiği yer. Aslı Debbağhane Bak Debbağ taban f. Işıklı. Parlak. * Parlayan güneş. tabançe f. El ayası, avuç içi. tabankeş f. Yaya yürüyen piyade. tabasbus Yaltaklanmak. Kendini küçülterek riyakârlıkla kendini beğendirmeğe çalışmak. tabasbusât Tabasbus. C. Tabasbuslar, alçakça yalvarmalar, yaltaklanmalar. tabaşir Hind hıyarı' denilen bir deva. tabassur Basar. dan Dikkatle bakıp, esasını kavrama. Dikkatle gözetiş. tabaver Tâb-âver f. Güçlü, kuvvetli. Dayanıklı. Dayanan. tabayi' Mizaçlar, tabiatlar, huylar. Yaratılışlar. tabb Âdet. * Maharet. Ustalık. * Âlim. tabbağ Kılıç yapan kimse. tabbah C. Tabbahîn Tabh. dan Aşçı. tabbahîn Tabbah. C. Aşçılar. tabbal Davulcu. tabdade f. Parlatılmış, yandırılmış. tabdar f. Işıklı, parlak. Büklümlü, kıvrımlı. tabdarî f. Parlaklık. tabdih f. Işık veren. * İplik bükücü. tabe Tayyib. den ' İyi ve temiz olsun' mânasınadır. ◊ Hurma. * Hamr. ◊ f. Tâbil C. Tevâbil Yemeklere konulan baharat. taben Tabâne-Tabâniye Akıllılık. tabende f. Işık veren, parlayan. taberzed Bir cins şeker. tabeseher Sabaha kadar. tabh Pişirme. Pişirilme. * İlâç kaynatma. tabhî Pişirmekle veya pişirilmekle ilgili. tabi' Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden. * Gr Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan. * Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş olanları, ashabını görüp, More…tabiat Tabia Yaratılış, huy, karakter. * Âlem ve içindekiler. tabiat-i ma'siyet f. İsyan etmek, günah işlemek ahlâkında ve huyunda olmak. tabiati taklid Tabiatta cari olan kanunları kelâmda da kendine göre tatbik etme. tabiatperest f. Her şeyin kendi kendine olduğunu veya tabiatın meydana getirdiğini kabul eden. Allah'tan gaflet edip, kâinatın tesadüfen olduğunu zu'meden. tabib C. Tabibân-Etibbâ Doktor, hekim. tabibân Tabib. C. Doktorlar, tabibler, hekimler. tabih Tabh. dan Pişiren, aşçı. ◊ Suda pişmiş et Öğle sıcağı. tabiî Tabiat icabı olan. Tabiatla alâkalı. Normal. Kendiliğinden. ◊ Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı sağ iken görmüş olan mü'minlerle yani Ashabla görüşmüş ve More…tabiiyyet Tabi'lik. Tâbi olma. Bir kimseye mensub bulunma. Bir devletin teb'asından olma. tabiiyyun Tabiatçılar. Naturalistler. 'Her şeyi tabiat yapıyor' diyen, maddeye dalmış, Allah'tan mânen uzaklaşmış kişiler. tabik Büyük kiremit. tabil C. Tevâbil Yemeklere katılan biber, nane, tarçın gibi şeyler. * Çömlek içinde pişen nesne. tabiş f. Parlayış, parıldayış. tabiş-geh f. Parıltı yeri. tabistan f. Yaz mevsimi. tabiûn Tâbiîn Tâbiî. C. Bak Tabiî tabl Davul. * Kulak zarı. tabl-baz f. Davulcu. tabl-hane f. Büyük davul. tabl-zen f. Davulcu. tabldot Fr. Lokanta, okul ve otellerde belli bir miktar para karşılığında verilen belirli çeşitlerden ibaret bir öğün yemek. table Dirhem. tablek Dünbelek. tabn Defnetmek, gömmek. * Tanbur. tabnak f. Parlak, ışıklı, ziyadar, münevver. tabs İnsan. tabtaba Su çağıltısı. * Tıpırtı. tabu Polinezya dilinden Var olduğu sanılan, mukaddes hususiyetlerinden dolayı dokunulamıyan. Uğursuz ve korkunç olan şey. tabut C. Tevâbit Sandık. * Ölü nakline mahsus sandık. * Dönüp dolaşıp gelinecek merci-i küll. * Hz. Musa Aleyhisselâm'a inen evâmir-i aşerenin konulduğu sandık. * Su kovası. tabv taby Sarfetmek, harcamak. * Dâvet etmek. taby tiby At, katır, eşek ve geyik memesi. tac 'Hükümdarların başlarına giydikleri mücevherli ve kıymetli taşlarla süslü başlık. * Müslümanların, Peygamberimizin sünnetine uygun olarak veya onu temsilen başlarına sardıkları örtü; More…tac ü serir Taç ve üzerine oturulan taht. tacbeyt Edb Bir kasidenin sonlarında nazmedenin ismi bulunan beyit. tacdar f. Taçlı. Taç giyen padişah. Hükümdar. tacdarane f. Hükümdarlara yakışacak şekilde. Hükümdarca. tacdarî f. Padişahlık, hükümdarlık. tacen Tava. * Büyük kiremit. tacgah f. Hükümet merkezi. tacir Ticaret yapan, ticaretle uğraşan. tacser Bak Tâc-ı ser tacver f. Hükümdar, pâdişâh. tad'if İki kat yapmak. * Çoğaltmak. * Zayıflatmak. tada'du Alçak gönüllülük gösterme. * Viran olma. * Aklını kaybetme. tadabbüb Besililik. Semizlik. tadabbür Muhkem olmak, sağlamlaşmak. * Bağlanmak. tadaccu' Üşenme, gevşek davranma. tadaccur Ducret. den Sıkılma, sıkıntı, iç sıkılması. tadacüm İhtilâf. Anlaşmazlık. * Eğrilik. tadadd Birbirine düşmanlık etmek. tadafür Bir yere toplanmak. * Yardım etmek, muâvenet etmek. tadagun Birbirini istemeyip garaz edişmek. tadahduh şarap dökülmek. tadahhum Ağızla tutmak. tadahuk Gülüşmek. tadallu' Dolmak. * Suya kanmak. tadallül Gedik olmak. tadamm Bir yere cem'olmak, toplanmak. tadammüd Yaraya merhem sürüp bezle bağlamak. tadammuh Bulaşmak. tadammun Bak Tazammun tadarr Birbirine zarar etmek. tadarru' İnlemek. tadarrus Diş kamaşması. tadarug Sıkılmak. tadarut Yellenmek. tadauf Kat kat olmak. tadavvu' Kokmak. tadavvüc Derenin dar ve kısık yerleri çok olmak. tadavvür Çağırmak, bağırmak, feryad etmek. * İnlemek. * Açlık. tadbas Sabun. tadbib Semiz etmek, beslemek. * Geri koymak. tadbir Tabiatı muhkem olmak. * Nameyi iplikle bağlamak. tadbis Sabun. tadci' Süstlük etmek, zayıflamak. tadcir Can sıkma, yürek daraltma. tadfir Saç örmek. * Yürürken çok sallanmak. * Çok çalışmak. tadhik Güldürmek. tadhiye Kurban kesmek. tadî Âdet. tadli' Kavunu dilim dilim kesmek. tadlil Doğru yoldan sapıtmak. * Azdırmak, ayartmak. Günah işletmek. Dalâlete saptırmak. tadmid Başına veya koluna merhem sürüp bez bağlamak. tadmir Atı semirince yulaf verip beslemek. Kırk günde olur. * İnce belli yapmak. tadri' Yakın etmek, yaklaştırmak. tadrib Kebabı iyi pişirmek. * Avazı güzelce çekip nağmelendirmek. Buna 'tadrib-i fi-s-savt' denir. tadric Kanatmak. tadrim Ateş yakmak. tadris Tecrübe görmüş olma. tadriye Kandırmak. * Çok hırslı olmak. tadyi' Zâyi etmek, kaybetmek. tadyif Konuk Ateşin sönmesi. tafa İnce bulut. tafa'fu' Evmek, acele etmek. tafaddul Faziletlilik iddia etmek, üstünlük iddiasında bulunmak. tafadul Fazilet göstermek. tafaf Dolu olmak. tafassi Halâs olmak, kurtulmak. tafattun Fatanet. den Anlama, farkına varma, akıl erdirme. tafattur Yarılma, ayrılma, açılma. tafazzu' Kesilmek. tafazzuh Rezillik, kepazelik. Rüsvaylık. tafazzul Fazl. dan Üstünlük taslama. tafdih Fedahat. dan Rezil etme. Kötülüklerini yayarak adını kötüleme. tafdil 'Bir şeyi üstün kılmak. Birisini ötekisinden mühim görmek. * Gr Bir şeyi 'en üstün, daha üstün daha çok, en iyi, daha iyi' gibi mânâ ifâde etmesi için mukayese ve üstünlük More…tafe Yağmur. * Karanlık. * Güneşin, batmaya yaklaşması. tafes Kir, necis. taff Tamam alıp eksik vermek. tafh Kaldırmak. * Dolu olmak. tafi Her nesnenin üstüne gelen. * Hâriç, dış. tafif Az, kalil. tafih Dolu, mümteli. tafk Tafak Bir işe başlamak, mülâzemet etmek, başlayıp devamda sebat etmek. tafn Ölüm, mevt. * Haps. tafr tufur Yukarı sıçramak. Kalkmak. tafra Yukarıya sıçrama atlama. * Yukarıdan atıp tutma. * İlmiye sınıfında rütbe ve derece alma. tafs tufus Ölüm, mevt. tafşele Kaygana aşı. * Baklava. tafsil Etraflı olarak bildirmek. * Açıklamak, şerh ve beyan etmek. İzah etmek. tafsilât Tafsil. C. Açıklamalar, izahlar. tafsilen Uzun uzadıya, tafsilâtlı olarak. tafsiye Halâs etmek, kurtarmak. taftaf Yumuşak taze ot. * Ağacın çevresi. taftafe C. Tavâtıf Böğür, hâsıra. tafthane f. Matbaa. Basımevi. taftin Fatanet. den Anlatma, akıl erdirtme. taftir Orucunu açmak. tafv Bir şeyin batmayıp su üzerinde kalması. * Ağaç üzerinde yaprağın belirmesi. * Bir işe girmek. * Hayvanın tepe üzerine çıkması. * Ceylânın koşması. tafzih C. Tafzihât Rezil etme. tafziz Gümüş kaplama, gümüşleme. tagaddi Gıda. dan Gıdalanmak, beslenmek. * Sabah yemeği. tagaddiyât Tagaddi. C. Gıdalanmalar, beslenmeler. tagallüb Zorbalık. * Hilâf-ı hak olarak musallat olmak. İstilâ etmek. * Üstün gelmek. tagallübât Tagallüb. C. Zorbalıklar, tahakkümler. tagame C. Tıgâm Hor ve zelil kimse. * Ufacık kuşlar. tagamgum Anlaşılmaz söz. taganni Gınâ. dan Muhtaç olmamak. * Kâfi bulmak. * Zengin olmak. * Şarkı söylemek. Bir ibareyi makamla okumak. * Bir şâirin birisini medih veya hicvetmesi. tagannüm Bak Tegannüm tagaşşi Gışâ. dan Bürünmek, örtünmek. tagavvül Renkten renge girmek. Rengini değiştirmek. tagayyüb Gayb. dan Gözden kaybolma, görünmeme. tagayyür Değişmek. Başkalaşmak. * Bozulmak. Renk değiştirmek. * Kokmak. tagayyürat Tagayyür. C. Başkalaşmalar, bozulmalar. Değişmeler. tagayyüz Gayzlanma, kin besleme. * Kızma, hiddete gelme. tagayyüzat Hiddetlenmeler. Kızmalar. tagazzi C. Tagazziyât Gıdalanma, beslenme. tagbir C. Tagbirât Gubar. dan Toza bulaştırma. * Gücendirme, muğber etme. tagdiye Sabah yemeği yedirmek. * Gıdalandırmak, beslemek. Beslenmek. tagfil C. Tagfilât Gaflet. den Gafil avlama veya gafil avlanma. tagi Tagy Tuğyan. dan Azgın. Azmış. Asi. Mütekebbir ve ahmak olan. * Dindar olmayan padişah. tagiye Salak, kibirli ve inatçı adam. * Yıldırım. taglib Edb Bir alâkadan dolayı bir kelimeyi, başka bir mânayı da içine alacak şekilde kullanma. Baba ile anaya 'Ebeveyn' denilmesi gibi. taglif Gılaf. dan Kınına koyma, kılıfına sokma. * İyi kokulu nesneler yapmak. taglik C. Taglikat Galak. dan Kapama, kapanılma. * Kilitleme. * Edb Muğlak ve kapalı söz söyleme. taglis Fık Kurban bayramının ilk gününde Müzdelife'de bulunanlar için o günün Sabah Namazını fecri müteakib daha ortalık karanlık iken kılmak. Bu çok efdaldir * Bir işi üzerine almak. * More…taglit Galat. dan Yanlışını çıkarma. Yanıltma. * Karıştırma. tagliye Pahalanma. * Kaynatma. tagliz Gılzet. den Kabalaştırma. Kaba ve galiz yapma. * Kaba söyleme. * Pahalanma. tagmid Kınına koyma. tagmis Batırma, daldırma. tagmiye Evin üstüne direk yapmak. * Yüzü bir şeyle örtmek. tagmiz Sıkmak. * Gövdesini sıktırıp ovdurmak. ◊ Göz yummak. * Sözü müşkil Gınâ. dan Birini zengin etmek. tagr C. Tagrân Bir küçük kuş. tagrib Gurbet. den Birini gurbete gönderme. * Memleketten çıkarma, uzaklaştırılma. * Kovma. tagrid Çağırmak. * Kuş ötmek. tagrik Gark. dan Suda boğma. tagrim Ödetme. Ödenme. tagrir C. Tagrirât Gurur. dan Müşteriyi aldatma. Gurur verip aldatma. * Tehlikeli yerlere düşürmek. tagris Gars. dan Yere dikme. ◊ Aç Batırmak. * Çekirgenin kuyruğunu yere batırması. tagşiş Gışş. dan Karıştırmak saflığını gidermek. Değerli bir şeyi değeri olmayan şeylerle karıştırmak. * Aklı gidermek. * Hayran etmek. tagşiye Gışâ. dan Örtmek, örtünmek. Bürünmek. * Gaşi. den Kendinden geçirilmek. tagtiye Örtme, örtülme. tagun Azgın kimseler. * Cenab-ı Hakk'ın emir ve kanunlarından gaflet edip haksızlık edenler, zulüm edenler. tagut İnsanları Allah'a karşı isyana sevkeden. İsyankâr. * Her bâtıl mâbud. * Şeytan. * İslâmiyetten önce Kâbe'deki putlardan birinin ismi. tagva Tuğyan. Azgınlık. tagvir Sonuna yetişmek. * Çukur yapmak. * Öğle vaktinde uyumak. tagvis Medet istemek, yardım istemek. tagviye Azdırıp yoldan saptırma, baştan çıkarma. tagyib Kaybetmek. tagyim Hava bulutlu olmak. tagyir Başkalaştırma. Değiştirme. Bozma. * İyiden kötüye değiştirme. tagyirât 'Tagyir. C. Değiştirmeler, başkalaştırmalar; bozmalar.' tagyiz Gayz. dan Hiddetlendirme, kızdırma, öfkelendirme. tagzin Hışım etmek, kızmak. * Buruşturmak. tagzit Çok sıkı bağlama. Tazyik etme, basınç yapma. tagziye Gazâ ettirme, din uğrunda savaştırma. tagziz Gümüşle süslemek. tah Atmak. * Uzaklaştırmak, ırak etmek. * Cimâ etmek. ◊ Kur'an-ı Kerim'de mukattaat-ı hurufiyeden olup Cenab-ı Hak ile Peygamberimiz arasında bir şifredir. * Peygamberimizin bir ismidir. Mânası hakkında muhtelif More…taha 'Serdi' manasında fiil. Yaymak, döşeyip düzgün sermek. * Arzın hayata münasip şekilde döşenmesi. Düzgün arz. ◊ suresi Kur'an-ı Kerim'in 20. suresidir. Mekkîdir. taha' Döşenmiş ve yayılmış yer. * Bir nebat cinsi. ◊ Yüksek bulut. * Gam, hüzün, Birbiriyle sevişmek. tahabbüb Sevgi göstermek, muhabbet beslemek. Bir kimseyi dost ittihaz etmek. Sevdirmeği istemek. tahabbüş Cem'olmak, toplanmak. tahabbut Düşünmek. * Aklını eksiltmek, fâsid etmek. tahacc Husumet etmek, düşmanlık yapmak, kin tutmak. tahaccüm Hacm. den Büyüme, irileşme, hacim peyda etmek. tahaccür Taşlaşmak. Taş kesilmek. Donup kalmak. tahaccürat Tahaccür. C. Taşlaşmalar, taş kesilmeler. tahaci' Eğlenmek. * Tenbellik etmek. tahacu Hicvedişmek. Mesel söyleşmek. tahacüc Hüccetleşmek. Birbirinden hüccet talep etmek, delil istemek. tahacüz Men'edişmek, karşılıklı engel olmak. tahadd Muhalefet edişmek, birbirine karşı gelmek. tahaddi Meydan okuma. tahaddu' Hud'a. dan Bilerek aldanma. tahaddüb C. Tahaddübât Hadeb. den Kamburlaşma. tahaddür Hader. den Kadının örtünmesi. Tesettür. * Uyuşma, uyuşturulma. ◊ Hadr. dan İnişe doğru akıp gitme. * Yokuş aşağı hızla Bilmediği ve duymadığı ihbar ve havadisi idrak eylemek. Zan ve tahmin etmek. * Sür'atle idrak etmek. ◊ Yok iken peyda olmak. Ortaya çıkmak. Meydana gelmek. Olmak. * Haber More…tahaddüş Tırmalanma. * Üzüntü duyma. tahadu' Aldanmış gibi görünme. tahadüs Haberleşmek. tahaf İnce ve şeffaf bulut. ◊ Yüksek Hiffet. den Hafiflemek. Hafif olmak. * Ayağa mest gibi bir şey giymek. tahaffuz Korumak, sakınmak. Kendini muhafaza etmek. * Barınmak. tahaffuzî Korunma ile ilgili. tahaffuzkâr f. Korunan, sakınan. Kendisini muhafaza eden. tahai Birbiriyle kardeş olmak. tahakkud Kin tutma, kin gütme. tahakkuk Bir şeyin doğruluğunun meydana çıkması. Gerçekleşmek. Delil ile isbat edilmek. Sabit ve hakikat olduğu aşikâr olmak. tahakkük Kaşınmak. Ovunmak. tahakküm Hüküm. den Tekebbür, zorbalık etmek. Zorla hükmetmek. tahakkümât Tahakküm. C. Tahakkümler, zorbalıklar. tahakkümî Mânasız iddia. Delilsiz, isbatsız haklılık dâva etmek, Mânasız mücerred dâva. tahaküm Hükmedişmek. tahalhul Halhal. dan Ayağa bilezik takma. * Bir cismin hacminin büyümesi, şişmesi. * Hava cereyanı olması. ◊ Deprenmek, harekete gelmek. * Aşağı Halâ. dan Boşalmak. Boş kalmak. Tenhaya çekilmek. Yalnız kalmak. ◊ Halâvet. den Kendi kendini donatmak. Sızma. Ter çıkarma. * Sütlenme. Süt peyda etme. * İmrendiğinden ağzının suyu akmak. * Pâre pâre etmek, dağıtmak, parçalamak. tahallüd Huld. dan Bir yerde devamlı kalmak. Devamlı olmak. tahallüf Geride bırakılma. Arkada kalma. * Değişme. Uygun olmama. tahalluk Ahlâklanmak. İyi huy edinmek. Yüksek İslâmi ahlâkla ahlâklanmak. tahallül Halel. den Bozulmak. Ekşimek. Sirke olmak. * Araya girmek. Başka bir şeyin müdahale etmesi, karışması. * Dişleri hilâllamak. ◊ Hall. den Hallolmak. Eczası birbirinden More…tahallüm Bâliğ olmak. tahallüs Halâs olmak. Kurtulmak. * Edb şiirde mahlâs kullanmak. tahallut Halt. dan Karışma. Karışık olma. tahalüs Sövüşmek. tahamhum Atın yulaf görünce kişnemesi. tahami İhraz etmek. Erişmek. Kazanmak. tahammi Hamy ve Himayet. den Korunma, kendini himaye etme. * Perhiz etme. tahammüc Dikkatle bakmak. tahammüd Ateşin sönmeğe yüz tutması. tahammuk Ahmaklaşma. tahammül Yüklenmek. Bir yükü üstüne almak. * Sabretmek. Katlanmak. * Kaldırmak. tahammülgezâ f. Dayanılmaz, tahammül edilmez. tahammülgüdâz f. Tahammülü ve dayanmayı yırtıp geçen. tahammülsuz f. Tahammülü yok eden. Sabırsızlık veren. tahammür Mayalanmak. Ekşimek. * Sarhoşluk verecek hâle gelmek. tahammürât Tahammür. C. Ekşimeler, mayalanmalar. tahammus Büzülme. Büzülüp buruşma. tahammüs Sağlamlık, muhkemlik. tahammuz Ekşimek. Mayalanmak. Oksitlenmek. tahamuk Ahmaklaşmak. tahamül Başkasının zahmetini yüklenmek. tahamür Uyuşturmak. * şarap yapmak. tahan Kendini toprağa gömerek yatan küçük bir hayvan. ◊ Kendini deli olarak Değirmencilik. tahanni Hany. dan Eğilmek, eğrilmek. * Kınaya boyamak. tahannüf Hanefi mezhebinden olma. Hanefî Mezhebine girme. tahannük Tülbendi çenesi altından dolamak. tahannün Çok istekle sızlanma. * Şefkat etme. * Meyl ve muhabbet. tahannüs Kırılmak. * Eğilmek. * Kırılıp bükülür olmak. ◊ Tehir etmek, sonraya bırakmak. ◊ İbadet etmek. * Andını Ölü üzerine güzel kokular serperek kefenlemek. taharet Temizlik. Nezafet. Temizlenmek. * Fık Habes, necaset denilen maddeten en pis şeylerin veya hades denilen şer'î bir mâninin zevalidir. taharri Hary. dan Aramak. Araştırmak. İncelemek. Araştırılmak. taharriyât Araştırmalar. Aramalar. Aratmalar. taharrüc Zahmetli yerden uzaklaşmak. * Günah işlemek. ◊ Günahtan içtinab etmek, günahtan Sapmak. İnhiraf etmek. taharruk Yırtılma. Koparılma. Sökülme. Yarılma. taharrük Bak Teharrük taharrüm Haram. dan Haramdan sakınma. Kaçınma, sakınma, çekinme. ◊ Sakınmak, korunmak. ◊ Ekin C. Taharrüşât Tırmalanma. taharrüz Sakınma, çekinme, korunma. taharüc Tevzi etmek, dağıtmak. taharüs Ekin ekmek, tahıl ekmek. tahaşhuş Kâğıt hışırtısı. * Yeni kaftan avazı. Silâhların sürtünmelerinden çıkan ses. ◊ Deprenmek, harekete Bir yana olmak. * Utanmak. * Sıkılmak. tahaşşi Haşyet. eden Korkmak. Çekinmek. Ürpermek. tahaşşu' Huşu. dan Mütevâzi olmak. Alçakgönüllülük gösterme. tahaşşüd Birikme, yığılma. Toplanma. tahassul Hâsıl olmak. Üremek. Husule gelmek. Bir araya birikip sâbit ve bâki olmak. Netice olarak çıkmak. tahassun Bir kaleye kapanmak. Korunmak. İstihkâma çekilmek. Tahkim edilmiş bir yere sığınmak. tahassün Bak Tahassun tahaşşün Huşunet. den Katılaşma, sertleşme. ◊ Kin tutmak. * Kokup f. Sağlam korunulacak yer. Sağlam sığınak. tahassur Eli böğüre koymak. tahassür Hasret. den Hasret çekmek. Elde edilmesi istenilen ve ele geçirilemeyen şeye üzülmek. ◊ Pıhtılaşmak. Kanın pıhtılaşması. ◊ Dili tutulup Tahassürler. Hasret çekmeler. tahassus Husus. dan Hususi ve mahsus olmak. Bir kimseye mahsus kılınmak. tahassüs İyi bir haber duyup memnun olmak. Kalben ve ruhen hislenmek, hissetmek. * Casuslamak. * Aratmak. tahassüsât Tahassüs. C. Duygulanmalar, hislenmeler. tahasüb Hesaplaşmak. tahasüd Hased edişmek, düşmanlık etmek. tahasüm Husumet edişmek, düşmanlık yapmak. tahasür Birbirinin beline elini sokup yürümek. * Eli böğürüne koymak. tahat Ufak etmek. Ufalamak. tahatih Karanlık. * Bulutluluk. tahatti Hatve. den Bir şeyi atlayıp geçmek. * Sınırı aşmak. * Saldırış. ◊ Bak Tahadditahattiat Tahatti. C. Saldırışlar, tecavüzler. tahattum Kin, hiddet ve öfke içinde olmak. tahattüm Hatem. den Hatem, yüzük takınmak. * Tas Ariflerin gönlüne Allah'ın koyduğu işaret. ◊ Hatm. dan Lüzumlu ve gerekli olma. Vâcib olma. ◊ Hatırlamak. * Muhatara ve tehlikeden kaçıp uzaklaşmak. tahattür Tembel tembel yürümek. tahatül Birbirini aldatmak. tahavus Göz ucuyla bakmak. tahavüz Birbirini cenkten men'etmek. Dövüşten alıkoymak. tahavvu' Eksilmek, noksanlaşmak. tahavvüb Bir nesneye acınmak ve mahzun olmak. tahavvüf Korkuya düşmek. Korkmak. * Bir şeyi eksiltmek. tahavvül Hâl. den Birinden diğerine geçmek. Tebdil olunmak, değişmek. Dönmek. Bir hâlden başka bir hâle geçmek. tahavvülât Tahavvül. C. Tahavvüller. Değişmeler. tahavvün Eksilmek. * Ziyafet vermek. * Söz vermek, ahdetmek. tahavvür Tezlik, acelecilik. tahavvüs Bahadırlık, kahramanlık. * Sefer niyyetiyle bir yerde durmak. tahayyül C. Tahayyülât Hayale getirmek. Hayalde canlandırmak. Fikir kurmak. Bak Dimağ tahayyülât Tahayyül. C. Tahayyüller, hayale dalmalar, hayalde canlandırmalar. tahayyür Şaşakalmak. Hayret etmek. Şaşırmak. Hayran olmak. ◊ Beğenip seçmek, muhayyer Tahayyür. C. Hayrete düşüp şaşakalmalar. Hayran olmalar. tahayyüz Hayz. den Yer tutmak, yer almak. * Ehemmiyet kazanmak. * Fiz Herhangi bir cismin boşlukta yer alması. tahaz Birbirini kandırmak, aldatmak. tahazhuz Suyun deprenmesi, hareket etmesi. tahazül Birbirini rüsvay etmek, kepaze etmek. tahazzu' Huzu. dan Alçakgönüllülük gösterme. Mütevazi olma. tahazzüb Hizb. den Toplanma, birikme. Küçük topluluk meydana getirme. tahazzün Kederlenmek, hüzünlenmek. Birine acımak. Mükedder olmak. ◊ Hazineye girmek. * Hazır. dan Hazır bulunma. Hazır olma. ◊ Hıdr. dan Hazer. den Sakınma, korunma, çekinme. tahbib Fâsid etmek, bozmak. tahbie Gizlemek, saklamak. * Kadını perdeye koyup kimseye göstermemek. tahbir Tahsin etmek, tezyin etmek. Güzelleştirmek, süslemek. ◊ Haber. den Haber etme. Haber Hıfzetmek, korumak. * Engel olmak, men'etmek. tahcil Atın dört veya üç ayağında veya ikisinde bileklerinden yukarı olan beyazlık. ◊ C. Tahcilât Hacl. dan Bir yere taş koymak, taş yığmak. * Fık Kimsenin girmemesi için arazinin etrafına taştan sınır yapmak. * Hayvanı dağlayıp nişanlamak. tahdi' Aldatmak. tahdib Kamburlaştırma. Kubbelendirme. tahdic Dikkatle bakmak. * Atmak. tahdid Hudutlandırmak. Sınırlamak. Sınırı belli etmek. * Tarif etmek. * Bir şeyi kasdetmek. * Keskin etmek. Bilemek. tahdidât Tahditler. Sınırlamalar. tahdik Hadeka. dan Gözünü dikip, ayırmadan ve dikkatle bakma. tahdim Hizmet ettirmek. * Atın ayaklarının beyazlığı dirseklerinden aşağı olmak. tahdir Hader. den Örtülendirme, örtülü bulundurma. * Uyuşturmak. ◊ Acele ettirmek. * Nüzul ettirmek, Hudus. dan Söylemek. Anlatmak. Rivayet etmek. * Şükür ve teşekkür ile bildirmek. Görülen iyiliği herkese söylemek. * Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sözünü tekrarlamak. More…tahdiş Hadeş. den Kurcalamak. Tırmalamak. * İncitmek. * Kaşımak. tahdisât Anlatmalar. Rivayet etmeler. * Teşekkürle bildirmeler. * Hadis anlatmalar. tahdişat Tahdiş. C. Tırmalamalar. Kurcalamalar. tahe Helâk oldu, berbad oldu meâlinde fiil. tahf Gam, tasa. tahfe Bakla otunun yukarı ucu. ◊ Mekân, Hıffet. den Hafifletme, yükünü azaltma. Kolaylaştırma. * Lâyıkı vechiyle hürmet etmemek. * Maddî-manevî bir ızdırabı azaltmak. * Kelimelerin bazı harflerini terketmekle telâffuzunu More…tahfifât 'Tahfif. C. Hafifletmeler; yükünü eksiltmeler, kolaylaştırmalar.' tahfil Koyunun sütü çoğalsın diye birkaç gün sağmayıp bırakmak. tahfir C. Tahfirat Hufre. den Çukur kazma. ◊ Utandırmak. * Aman Aşağı indirmek. * Asan etmek, kolaylaştırmak. tahh Ekşi hamur. * Susam posası. ◊ Tahn. dan Değirmenci, öğütücü. tahhane Çokluk deve. Deve sürüsü. * Çok asker. tahi Çekilmiş. Uzatılmış. * Kesret, çokluk. tahil Bayat su. Bekleyerek bozulmuş su. tahille Gerçek yere yemin etmek. * Yeminden kurtulmak için verilen keffaret. tahin Darı unu. * Öğütülmüş tahıl. * Şekerle karıştırılarak helvası yapılan öğütülmüş susam. tahine C. Tavâhın Azı dişlerinden birisi. ◊ C. Tavâhin Öğütücü diş, azı Yüksek nefes. tahire Temiz. Pâk. Abdesti bozacak veya guslü icab ettirecek şeylerden birisiyle özürlü olmayan. * Zâhir ve bâtında bütün ayıp ve kirlerden temiz, pâk olduğu için Hz. Peygamberimize de bu More…tahirat Pâk ve temiz olanlar. tahiyyat Selâmlar. Duâlar. Manevî hayat hediyeleri. Tezahürat-ı hayatiye. * Mâlikiyet, beka ve mülk. Bak Et-tahiyyatü tahiyye Selâmlar, dualar. Hayır duâları. * Mülk, beka ve devamlılık. * Namazın iki ve dört rek'atı sonunda okunan Ettahiyyat duası. * Selâm verme ve hayır dua etme. * Mülk ve mâlikiyet. tahkik Doğru olup olmadığını araştırmak veya doğruluğunu, yanlışlığını meydana çıkarmak. İncelemek. İçyüzünü araştırmak. * Bir şeyi eksiksiz ve ziyâdesiz yapmakta mübâlağa etmektir. Bir şeyin More…tahkikan İnceleyerek. Araştırma suretiyle. Hakikatını öğrenerek. tahkikat Araştırmalar. Hakikati ve doğruyu inceleyip öğrenmek için yapılan taharriyat. tahkikî tahkikiye Araştırma ile alâkalı. Tahkikata ait. tahkikî iman Bak İman-ı tahkikî tahkim Hakem tayin etmek. Hâkim nasbeylemek. * Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırmak, kavileştirmek. * Birisini fesattan men'eylemek. * Mahkemede hasmın dâvalarının açıkça belli olması için hâkimi More…tahkimât Ask Bir yeri düşmanın hücumuna karşı sağlamlaştırmak. tahkir Hareket etmek. Hor görmek. Küçük görmek. Aşağı ve alçak addetmek. tahkir-âmiz f. Hakaretle karışık söz. * Tahkir edici. tahkirât Tahkir. C. Tahkirler. Hor ve küçük görmeler. Hakaret etmeler. tahkiye Anlatmak. Hikâye etmek. tahl Dalak ağrısından incinmek. * Bozulmak, değişmek. ◊ Durmakla değişen Bulut. tahli' Hal'. dan Söküp çıkarmak. Koparmak. * Tahttan indirmek. tahlid Huld. dan Devamlı olarak oturtma veya oturtulma. tahlif Halef. den Birini kendi yerine bırakmak. ◊ Half. dan Yemin ettirmek. Yemin C. Tahlikat Tıraş etme. ◊ Yaratmak. * Müşkül meseleyi halletmek. * Bir şeyi kolaylıkla tutmak. * Eritmek. * Bir şeyi helâl kılmak. * Yemine kefaret etmek. * Man Terkibin zıddıdır. Bir kıyas neticesinin mantık şekillerinin More…tahlilat Tahlil. C. Tahliller, analizler. tahlim Hilm. den Kızgınlığını ve öfkesini giderme. Sâkinleştirme, yumuşatma, teskin etme. tahlis Kurtarmak. Halâs etmek. * Bir şeyin özünü, hülâsasını almak. tahlisen Hülâsa ederek. Özünü söyleyerek. tahlisiyye Can kurtaran. tahlit Halt. dan Karıştırma. Karıştırılma. Bozma. Saflığını giderme. Fâsid etme. tahliye Haly. den Süslemek. Donatmak. Donatılmak. * Tatlılandırmak. * Kim Bir madde içine hassasını veya kokusunu değiştirmek için şeker, baharat ve benzeri gibi şeyleri katmak. ◊ More…tahliz Bir kimsenin kulağına küpe ve koluna bilezik takmak. tahma Bir ot cinsi. tahme İnsan cemaatı, topluluk. * Büyük sel. tahmele C. Tahamil Ahlâkı kötü kimse. tahmer Sıçramak. * Doldurmak. tahmic Şiddetle bakmak. * Gözünü açıp yummak. tahmid Hamd. den Hamdetmek. * Medhetmek, övmek. * Elhamdülillâh' kelâmının mânasını ifade etmek. tahmidât Hamdler ve şükürler. Bak Hamd tahmidiye Hamdetmeğe dair. Hamdetmek hakkında. * Çok mühim bir duânın ismidir. tahmik Humk. dan Ahmak demek, ahmak olduğunu söylemek. tahmil Yüklemek. Taşıtmak. Bir kimse üzerine bir işi bırakmak. tahmilât Tahmil. C. Yükletmeler, yükletilmeler, yüklemeler. tahmim Zina eden kimseyi ziftleyip, dövüp, yüzüne kara vurup, ters olarak eşeğe bindirip gezdirmek. tahmin Hamn. dan Aşağı yukarı bir fikir söylemek. İhtimallere dayanan düşünce. Zayıf delil ile hüküm ve kıyas etmek. tahminen Takriben, aşağı yukarı. tahminî Tahmin yoluyla. Tahminle alâkalı. tahmir Hamr. dan Mayalandırma. * Yoğurma, yoğurtma. ◊ Kızartmak. * Birine 'eşek' Bulut. tahmis Hums. dan Bir şeyi beş kat veya beş köşe haline getirmek. * Edb Bir şiirin her beytine üçer mısra ilâve ederek beşe çıkarmak. ◊ Ateşte kızdırıp kavurmak. * Kahve kavrulan ve More…tahmiş Tırmalamak. * Hiddetlendirmek. tahmis-hâne f. Kahvenin kavrulup öğütülüp satıldığı yer. tahmiz Azaltmak. tahn C. Tahniyât Öğütme, öğütülme. tahnib Atın belinde ve ayaklarında eğrilik olmak. tahnik Oğlan damağını ovmak. * Fikrini düzeltmek. ◊ Hunk. dan Mumyalamak. Ölüyü bozulmadan muhafaza etmek için ilâçlamak. tahniye Kınaya boyamak. tahr Uzaklaştırmak. Irak etmek. * Atmak. * Göz çapağını dışarı atmak. * Seri, hızlı. * Oku uzak giden yay. tahrebe Ağaç kurdunun ağacı oyup delmesi. tahrib C. Tahribât Harab etme, edilme. Yıkma. Bozma. tahribât Tahrib. C. Tahribler, yıkıp bozmalar, harab etmeler. tahribkâr Tahrib eden, yıkan. tahric Huruc. dan Çıkartma. Meydana koyma. * Şehadetname vermek. * Fık Müçtehidlerin istinad ettikleri naslara, kaidelere, asıllara tatbikan şer'î hükümleri istihrac etmek. Bu tarz ile More…tahrif Harf. den Harflerin yerini değiştirmek. Bozmak. Kalem karıştırmak. * Kendi menfaati veya başkasının zararı için bir ibârenin mânasını değiştirmek. * Başka tarafa meylettirmek. More…tahrifât Tahrif. C. Bozmalar. Kalem karıştırmalar. tahrik Kımıldatma. Kımıldatılma. Yerinden oynatma. Hareket ettirme. * Gr Cezimli bir harfi harekeli okuma. * Yola çıkarma. * Azdırma, kışkırtma. * Uyandırma. ◊ Yakma. Yakılma. * More…tahrik-amiz f. Kışkırtıcı. Tahrik edici. tahrikat Ayaklandırmalar, kışkırtmalar. Hareket ettirmeler. tahrim Haram kılma. Haram kılınma. Dince yasak edilme. * Kudsî sayarak yaklaşmayı yasak etme. ◊ Yarmak. Pâre pâre kesmek, suresi Kur'an-ı Kerim'in 66. Suresidir. 'Lime tüharrimu' da denir. Medine'de nâzil olmuştur. tahrim tekbiri İftitah tekbiri de denir. Bak İftitah tekbiri tahrime Namaza başlanırken söylenen tekbir. * Hacıların ihrama bürünmeleri. tahrimen Haram olarak. Harama yakın olarak. tahrimen mekruh Vâcibin zıddı Harama yakın iş olup, zannî delil ile olan nehiydir. tahrimî Tahrimiyye Haramla ilgili, harama ait. tahrir Yazmak. Yazılmak. Kaydetmek. * Hürriyete kavuşturmak. tahrirât Tahrirler. Yazı. Resmî mektup. tahriren Yazmak suretiyle, yazı ile. tahris C. Tahrisât Hırs. dan Hırslandırma. ◊ Kendini hıfzetmek, kendini korumak. ◊ Elbisenin eteğine konulan C. Tahrişât Tırmalama. Yakıp kaşındırma. * Azdırma. Rencide etmek. ◊ Aldatıp kandırmak. * C. Tahrizât Hırz. dan Kışkırtma, kışkırtılma. * Kandırmak. * Koparmak. tahs Eliyle defetmek, eliyle itip kovmak. ◊ İfsad etmek, Toprak saçmak. tahsib Ufak taşları mescide veya başka yere döşemek. ◊ Ölüyü taş altına Yığma. Toplama. Biriktirme. Yığınak. * Bir mevzu hakkında çok izah ve konuşmalar. tahşidât Birikmeler. Toplamalar. Yığınaklar. * Konuşarak fazla üzerinde durma. tahsif Nâlin yaptırmak. tahsil Hâsıl etmek. * İlim edinmek. İlim öğrenmek veya öğretmek için çalışmak. * Vergi toplamak. * Aşikâre eylemek. tahsilât Devlet gelirlerinin toplanması. tahsildâr f. Devlet gelirlerini vazifeli olarak toplayan, tahsil eden memur. tahsim Kestirmek. * Dağılmak. tahşim Öfkelendirme, kızdırma, gazablandırma. tahsin Beğenmek ve alkışlamak. * Tezyin eylemek, güzelleştirmek. * İyi ve güzel bulmak. ◊ Hısn. dan Kale gibi sağlamlaştırma. * Muhafaza altına İri ve kaba etmek. tahsinat Alkışlamalar. Güzelleştirmeler. Beğenmeler. tahsinhân f. Aferin diyen. Beğenip alkışlayan. tahsinkerde f. Beğenilmiş. tahsir Hasret bırakma. Hasret etme. * Kuşun tüyünü bırakması, dökmesi. ◊ Hasar. dan Zarara sokma, ziyana uğratma. ◊ İnce belli Noksan etmek, eksiltmek. tahsis Husus. dan Belli bir gaye için kullanmak. * Bir şey veya bir kimse için ayırmak. * Kredi. Tazminat. ◊ Rağbet ettirmek. Meylettirmek, Bir kimse veya bir daire için ayrılmış para veya mal. tahsisen Tahsis suretiyle. * Hele, en çok. tahşiye Derkenar, haşiye yazma veya yazılma. ◊ Haşyet. den Korkutma. f. Hükümdarların oturduğu büyük koltuk. Hükümdarlık makamı. ◊ Alt. Aşağı. * Gr Gelecek olan zamir. ◊ f. Yağma, talan, soygun, Arslan. tahtaha Bir şeyi doğrultmak. * Beraber etmek. * Bazısını bazısına katmak. ◊ Hastalıktan veya zayıflıktan sesin Alt kat. Alt katla alâkalı. tahtaniye Altta olan, alttaki. * Noktası altta olan harf. tahte f. Yağmalanmış, soyulmuş, talan edilmiş. ◊ Alt, altta, altında. ◊ f. Taht-el hıfz Muhafaza altında. tahtessera Taht-es serâ Toprak altı. tahtgâh f. Başşehir, başkent. * Taht yeri. tahtib Odun toplamak. tahtie Bir kimseyi veya bir şeyi hatalı görmek, hata isnad etmek, yanıltmak. 'Bu hatadır' diye iddia etmek. * Ist 'Mezhebim haktır, hata ihtimali var. Başka mezheb hatadır, savaba More…tahtim Mühürleme. Mühür basma. * Tamamlama. tahtit Zayıflık. * Kurmak. * Pare pare etmek, parçalamak. ◊ Hatt. dan Çizme. Çizgi ile belli etme. * Hatâya düşürmek, yanıltmak. tahune C. Tavâhin Su değirmeni. tahur Tâhir. Hem temiz hem temizleyici. Çok temiz. tahv Düşmek. * Çekip uzatmak. tahve Eti pişirmek. tahvid Sür'atle gitmek, hızla gitmek. tahvif Korku vermek. Ürkütmek. Korkutmak. tahvifât Tahvif. C. Korkutmalar. Korkuya düşürmeler. tahvifen Korkutarak. tahvil Bir halden başka bir hale getirmek. Değiştirmek. * Döndürmek. * Faizli borç senedi. tahvilât Tahviller. * Borç senetleri. tahvin C. Tahvinât Birisine hâin deme. Hıyânet nisbet etme. tahvir Rücu ettirmek, döndürmek. * Ağartmak, beyazlatmak, tebyiz. tahvit Havt. dan Duvar çekme. tahviye Dizleri, dirsekleri, yanları, karnı ve uyluğun arasını ayırmak. tahviz Suya dalmak. tahya Karanlık gece. tahye Bulut parçası. tahyib Haybet. den Eli boş, kederli ve mahrum kılma. tahyil C. Tahyilât Hayal. den Akla getirme. Fikre getirme, zihinde canlandırma. tahyir Hayır. dan İki şeyden birisini seçme durumunda bırakma. İstediğini seçmesini teklif etme. tahyis Zelil etmek, kepaze etmek. * Boyun eğdirmek. Muti etmek. tahzi' Tevâzu etmek, alçakgönüllü olmak. ◊ Yarma, kesme. * Hizb. den Takım haline getirmek. Hizibleştirmek. Gruplaştırmak. ◊ Hizab. dan Saç, sakal Saçını düzüp bezemek, süslemek. tahzil Aşağılatmak, alçaltma, bayağılaştırma. tahzim Kesmek. tahzin Hüzn. den Kederlendirme, tasalandırma. * Hazin hazin Kur'an-ı Kerim okuma. ◊ Hazinede C. Tahzirât Hazer. den Menetme, sakındırma, Korkutmak. ◊ Yeşil renk verme. Yeşillendirme. * İsteklendirme, rağbet ettirme. taî Arabistan'da mevcut Tay kabilesinden olan. taib Tövbe eden. Günahlarına pişman olan. taif Etrafını dolaşarak ziyaret eden. Tavaf eden. Dolaşan. * Hicaz'da Mekke-i Mükerreme'nin yüz kilometre güneydoğusunda, Gazva Dağı'nın güney eteklerinde ve bir takım tepelerin More…taife Hususi bir sınıf meydana getiren insanlar. Kavim, kabile. Takım. taih Kibreden. Kibirlenen. Büyüklenen. tail Uzayan. * Kudret ve gına. * Fayda. Menfaat. tain Süngü ile vurulmuş. tair Tayeran. dan Uçucu. Uçan. * Kuş. tais Hafif başlı. tâk Bina kemeri. Yarım daire şeklinde kapı ve pencere üstü. Çardak. Kubbe. Kavisli bina. Eyvan. tak'ir Ka'r. dan Çukurlaştırma, çukur yapma. tâka Kubbeli mahfe. Pencere. * Takat. Güç, kuvvet, iktidar. taka Korkutmak. * Hazer etmek, çekinmek, korunmak. ◊ İki-üç kişi ile idare edilen küçük Deprenmek, hareket etmek. * Ötmek. taka'ur Ka'r. dan Çukurlaşma. * Kuyunun derin ve çukur olması. taka'vüs Çok yaşlanma. * Evin eskiyip köhne olması. takabbüb Binaya kubbe yapmak. takabbuh Çirkinlik. takabbül Kabul. den Kabullenme. Üstüne alma. Bir şeyi taahhüd ve iltizam etme. * Öpülme. takabbuz C. Takabbuzât Kabz. dan Toplanıp çekilme. Büzülme. * Kabız olmak, peklik. takabuz Kabz edişmek. takaddes Mukaddes olsun mânasında. takaddüm Kıdem. den Önde bulunma. İleri geçme. * Zaman veya mevki bakımından ileride olma. takaddüs Mübarek kılmak. Kudsî kılmak. * Çok temiz olma. * Mukaddes olma. takadi Birbirine hakkını vermek. takadu' Birbirine süngü ile vurmak. takadüm Üzerinden zaman geçmek. takaffül Kapamak. * Kilitlemek. * Tilki eniği. takafkuf Titremek. takahhül şikâyet etmek. takahhum Ansızdan bir nesneye dühul edip girmek. takahhur Kahrolmak. takali Birbirini düşman kabul etmek. takalkul Deprenmek, hareket etmek. takallu' Ayağını kuvvetiyle kaldırmak. * Yerinden kopmak. takallüb Bir taraftan diğer tarafa dönmek. * Bir halden başka bir hale değişmek. * Başka kalıba girmek. takallüd C. Takallüdât Kald. dan Bir işi üstüne almak. * Takınma, kuşanma. Gerdanlık veya muska gibi boyuna geçirme. * Kılıç kuşanma. takallül Kıllet. den Azalma, az olma. takallus Kısa olmak, kısalmak. * Toplanmak, cem'olmak. takallüs Kasılma. Bir şeyin büzülüp gerilmesi. Bir uzvun çekilip toplanması. Kıvrılma. takammül Bitlenme. Bitli olma. takammüm Evin süprüntüsünü ayırmak. takammüs Gömlek giymek. takamür Kumar oynamak. takannu' Başına örtü örtmek. takannün Kanunlaşma. Değişmez halde, kat'i olarak belirme. takarr Birbiriyle kararlaşmak. takarrüb Yakınlaşmak. Yaklaşmak. * Zamanı gelmek. Vakti yakın olmak. takarruh Karh. dan Yara derinleşip büyüme. * Yara çıban olma. takarrüm Tatlı tatlı yeme. takarrür Kararı verilmek.* Yerleşmek. Kararlaşmak. takarrüş Kesbetmek, almak, kazanmak. takaru' Kur'a atışmak. takarüb Birbirine yakın olmak. takas Vereceğini alacağına karşılık tutmak suretiyle ödeşmek, sayışmak, değişmek. takaşkuş Hastanın iyi olması. * Derinin soyulması. * Her yerden yiyecek istemek. takassi Bir şeyin aslını esasını araştırma. takassu' Dühul etmek, girmek. takaşşu' Havanın açılması. takassuf Kırılmak. takaşşüf Maişet şiddeti, geçim zorluğu. takaşşur Kışr. dan Kabuk bağlama, kabuklanma. takasüm Kısmet edişmek. * Birbirine yemin vermek. takasur Kasr. dan Bir işi mümkün iken yapmama. Esirgeme. tâkat Güç, kuvvet. İktidar. tâkatfersâ f. Dayanılmaz, tâkat götürmez. tâkatgüdaz f. Tâkati kaldıran, gücü kuvveti eriten, mahveden. tâkatşiken f. Tâkati tüketen. takattub Kaşların çatılması. * Buruşma. takattuf Yüz ekşitmek. takattur Damla. Damlama. Damla damla akma. * Ud ağacı ile buhurlanma. * Vuruşmağa hazırlanma. * Bir kimse kendini bir yerden atma. * Ağacın dalı kopup düşme. * Bir adamı yanı üzere düşürmek. More…takatu' Kesilmek. Kesişmek. takatül Kıtal edişmek, döğüşmek, vuruşmak. takaud Oturmak. takaus Durdurmak. Sonraya bırakmak. takavim Takvim. C. Takvimler. takavül Birbiriyle söyleşmek. takavüm Dövüşmek, vuruşmak. Birbiriyle cenge durmak. takavvi Kuvvet. den Kuvvetlenme. takavvüb Bir şeyin kabuğu soyulmak. takavvül Haber vermek. * Yalan söylemek. takavvuz Ayrılmak. Dağılmak. * Yıkılmak. takayyü' Kusar gibi olup kusamama. takayyüd Bağlanma. Bağlı olmak. Kayıtlı bulunmak. * Çalışmak. Çabalamak. Uğraşmak. * Dikkatli davranmak. takayyül Uymak, iktida etmek. takayyuz Kırılmak. * Benzetmek. takaza Başa kakmak. * Sıkıştırmak. * Hakkını isterken borçluyu zorlamak. takazic Dövülüp ufalanarak yemeklerin üstüne ekilen otlar. Baharat. takazüf Birbirine iftira edip atışmak. takazzub Kesilmek. takazzür İstikrah etmek, kerih görmek, beğenmemek. ◊ Çirkin şeylerden uzak Kubbe gibi yapma. takbih Çirkin görmek. Beğenmemek. * Kabahatli bulmak. * Kötü gördüğünü bildiren söz söylemek. takbihât Takbih. C. Ayıplamalar, çirkin görmeler. takbil Öpmek. takbir Defnetmek, gömmek. takbiz Toplayıp bir yere getirmek. takdane f. Üzüm çekirdeği. takdid Eti kurutmak. * Uzunlamasına yırtmak veya kesmek. takdih Beğenmeme, zemmetme. * Atın belini inceltmek. takdim Kıdem. den Arzetmek. Sunmak. * Küçük bir kimseyi yaş, amel, mevki ve takva itibariyle büyük bir kimse ile tanıştırmak. * Öne geçirmek, bir şeyi başka bir şeyden önde tutmak. * Bir büyüğün More…takdimât Takdim edilenler. Büyüklere verilen şeyler. takdime C. Tekadim Kendisinden üstün kişiye sunulan armağan, hediye. * Takdim. takdimen Takdim ederek, öne geçirerek. takdir Kıymet vermek. Değerini, kıymetini, lüzumunu anlamak. * Kader. * Düşünmek. * Öyle saymak. takdiren Değer ve kıymetini anlıyarak. Takdir ederek. takdirî Kaderden olan. Takdir-i İlâhîye ait ve müteallik olan. * İtibarî. * Farazî. * Gr Yazılı olmayıp var bilinen mâna veya kelime. Bak Mukadder takdirname f. Bir işin beğenildiğine ve istihsan edildiğine dâir alâkadarların imzasını taşıyan yazı. Beğenildiğine dair yazılı kâğıt. takdis Büyük hürmet göstermek. Mukaddes bilmek. * Cenab-ı Hakk'ın kusursuz, pâk ve her hususta noksansız olduğunu bildirmek, söylemek ve Allah'a şükretmek. takdiye Hâcet bitirmek, ihtiyaç gidermek. takfil Kufl. dan Kilitleme veya kilitlenme. takfiye Kafiye yapmak. * Bir kimsenin ardınca olmak. takhim İthal etmek, içeri sokmak, girdirmek. takhir C. Takhirât Kahr. dan Kahretme. taki Kendini koruyan, saklayan. * Takvalı kimse. Günahtan çekinen. tâkiyye Takke. takiyye Sakınmak. Kendini koruyup çekinmek. * Birinin mensub olduğu mezhebi gizlemesi. * Mümâşât. tâkiyye-duz f. Takkeci, takke diken. takli' Kal'. den Yarmak. * Mübalâğa ile koparmak. Kökünden söküp koparmak. taklib C. Taklibât Kalb. dan Döndürme, çevirme. * Bir şeyin kalıp ve şeklini değiştirme. taklid Takma, asma, kuşatma. * Benzetmeğe ve benzemeğe çalışmak. Benzerini yapmak. Birine benzemeğe çalışarak alay etmek. Sahte. Bir şeyin sahtesini yapmak. takliden Taklid ederek, benzeterek. taklidgâh f. Taklid yeri. taklidî Taklide ait. Sathî. * Delil ve sened istemeden kabul edilen. taklidî iman Bak İman-ı taklidî taklih Dişin sarılığını gidermek. taklil Azaltma. Azaltılma. İndirme. Tenkis. taklim Kamış, tırnak, kalem gibi şeyleri yontma, kesme. taklis Def çalıp nağme söylemek. ◊ Kamis. den Gömlek giydirme. takmiş Cem'etmek, toplamak. taknetu Bak Lâtaknetu takni' Başına örtü örttürmek. taknin Kanun. dan Kanun koyma. takniye Çok kırmızı yapmak. takri' C. Takriât Tevbih. Azarlama. * Birini telâşa düşürme. * Te'nif. Başa kakma. takriât Takri'. C. Azarlamalar, paylamalar, başa kakmalar. takrib Yaklaştırma. Aşağı yukarı ve tahmin ile kat'i olmayan şey söyleme. Tahmin. * Yolunu bulma. takriben Tahminen. Yaklaşık olarak. Aşağı yukarı. takribî İhtimale göre olan. Takribe ait. takrid Devenin gövdesinde olan keneyi yolup gidermek. * Hor ve zelil etmek. takrin Karin. den Birlikte bulundurma. Yaklaştırma. takrir İyi ifade etmek. Bildirmek. * Ağzından anlatmak. * Yerleştirmek. Kararlaştırmak. Yerini belirtmek. * Resmî olarak yazı ile bildirmek. * Tapuda, mülkünü başkasına sattığını bildirmek. * More…takrirât Takrir. C. Ağızdan anlatılan şeyler. takriren Ağızdan anlatarak. takrirî sünnet Hazret-i Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın, sahabelerinden birinin söylediğini veyahut işlediğini gördüğü halde, onu menetmiyerek sükût buyurmaları. takris Parmak ucuyla veya tırnakla bir nesneyi ovup yıkamak. ◊ Soğutmak. * Birbirine rağbet etmek. takrit Kulağına küpe takmak. * Davarın başına yular takmak. takriz Karz. dan Ödünç vermek. * Bir şeyi veya bir eseri beğendiğini söylemek. Beğendiğini bildiren yazı yazmak. Bir eserin takdir ve tahsin edildiğini bildiren yazı yazmak. ◊ More…taksib Kıvırcık yapmak. taksif Çok kırmak. taksim Kısım. dan Bölme. Parçalara ayırma. taksimât Taksimler. Bölmeler. Cüz cüz ayırmalar. taksir Kasr. dan Kısaltma, kısma. * Kusur, hata, kabahat, suç. Günah. * Bir işi eksik yapma. * Bir şeyi yapabilir iken yapmama. * Zayıflatmak, süstlük etmek. * Geri kalmak. takşir Kışr. dan Kabuğunu soyma. taksirat Taksir. C. Kusurlar, suçlar, günahlar, kabahatlar. taksis Kireç ile bina yapmak. * Kireç ile sıvamak. taksit Kıst. dan Belli zamanlarda parça parça ödenecek para. taktaka Tıktıka Taşlardan çıkan ses. * Hayvanların ayak sesleri veya bunları anlatmak için söylenen kelime. takti' Kesme. Kesilme. Parça parça etme. Parçalara bölme. taktib Kaş çatıp yüz ekşitme. taktik Fr. Asker kuvvetlerini harb meydanlarında düşmanı şaşırtarak kullanma. Bu işi tedkik eden ilim. * Mc Bir işte muvaffakiyet için lüzum eden yolları kullanma. taktil Katl. den Çok öldürmek, çok katletmek. * Muti etmek, itaat ettirmek, boyun eğdirmek. taktin Filiz sürme. taktir Damla damla akıtmak. Damlatmak. İnbikten çekmek. ◊ Eksik etmek. * Güç Damla damla akıtmalar. takut Feryun adı verilen darı cinsi. takva Bütün günahlardan kendini korumak. takvib Bir şeyi yerinden çekip koparma. * Yeri kazma. takvid Çok uzun boyunlu olmak. takvil C. Takvilât İftira. Yalan söyleşmek. * Haber vermek. takvim Düzeltme. Doğrultma. Kıvamına koyma. Eğriyi doğru tutma. * Ta'dil etme. * Bir şeye kıymet tâyin eylemek. * Her gün güneşin doğuşu, batışı, ay ahkâmı ve süresi kaydedilmiş olan defter. * More…takvimçe f. Küçük takvim. takvir takavür Bir cismi yuvarlak kesmek. takvis Kavs. den Kavislendirme. Yay şekline koyma. takvit Besleme. Tagaddi. takviye Kuvvetlendirmek. * Kuvvetlendirilmek. takviz Binayı yıkmak. takyid Kayd. dan Kayıt ve şarta bağlanma. Şart koşma. Bağlama. Deftere yazmak. * Harfe nokta ve hareke koyma. takyih Yara İrinlenmek. takyin Tezyin etmek, süslemek. takyir Zifte bulaştırmak. takyiz Kırılmak. * Takdir etmek. * Sövmek. takzib Kesmek. takzif Çok iftira atmak. takziye Kaza. dan Eksiği yerine getirme. Kaza etme. ◊ Gözün çapağı dışarı f. Bakır veya gümüş tepsi. * Parmaklara takılan zil. tal' Tomurcuk. * Miktar. Kadar. * Çiçeklerin üremelerine sebep olan sarı tozları. tal'a Görmek. Bak Tal'at tal'at Vecih, yüz. Çehre. * Görünüş. Görüşmek. * Güzellik. * Görmek. * Bir şeye çok rağbet etmek. tal'at-efruz f. Parıldayan. tala' C. Etlâ Geyik buzağısı. * Çatal tırnaklı hayvanların yavrusu. * Buzağının ayağını bağladıkları ip. * Şahıs. talac f. Bağırma, feryad, çığlık. * Ses, sada. * Kavga. * Meş'ale. talah Salih olmayan. Bozuk. ◊ Yorulmak, At sıçramak ve kalkmak. talâk Boşamak. Boşanmak. * Bağlı olan bir şeyi çözmek, ayırmak. * Nikâhlı karısını bırakmak. talâk suresi Medenîdir. Nisâ Suresi de denir. Kur'an-ı Kerim'in 4. Suresidir. talak-name f. Boşama kâğıdı. talakat Dil açıklığı. Selâset. Düzgün sözlülük. * Güler yüzlülük. talam Esrar otunun tohumu. talan f. Çapul, yağma. * Birisinin malının, herkes tarafından kapışılması. talanger f. Yağmacı, talancı, çapulcu. talangerî f. Çapulculuk, yağmacılık. talar f. Dört direk üzerine yapılan ve geceleri yatılan yer. * Salon, büyük oda. talasim Tılsım. C. Tılsımlar. talavet Güzel, hüsün. Şirinlik, zariflik. * Ağızda çıkan bir nevi yara. talazzi Lazâ. dan Alev çıkarma. Alevlenme. tale Tavl. dan 'Uzun olsun' mânâsındadır. taleb İsteme. İstenme. Dileme. İstek. talebdâr f. Alacaklı. talebe Tâlib. C. İstekliler. * Şakird. Tahsile çalışan. Öğrenen. Öğrenci. talebkâr f. İstekli, talebli, arzulu. talef Fazl. Atâ, hediye, bahşiş, hibe. * Kanı heder olmak. talel C. Tulul-Atlâl Yıkılmış binada kalan duvar temeli. talh Necis bulaşmak, pislik bulaşmak. * Havuz dibinde kalan tortu. * Kene böceği. ◊ Muza benzer meyve. Akasya Tilavet eden, okuyan. * İkinci derecede. Sonradan gelen. * Man Birbirine bağlı iki kaziyeden ikincisi. Meselâ 'Duman çıkıyorsa ateş vardır' sözünde 'Ateş vardır' sözü More…tali ' Doğan. Tulu' eden. * Kısmet, kader, baht. * Nişangâhın arkasına düşen ok. * Yeni hilâl. talia 'Casus. * Nişancı. Asker önünden giden tabur. * Rehber, kılavuz; kafilenin önünde giden.' ◊ Doğan. Ufuktan görünen. Tulu' C. Tulleb-Tullâb-Talebe İsteyen, istekli. * Talebe, öğrenci. talibe C. Tâlibât Kız talebe. Mektebli kız. talid Bir kimsenin köle, câriye, hayvan gibi canlı eşyası. talif Alınmış şey. talih Faydasız, yaramaz iş. Kısmet ve kader mânasında Bak Tâli' talik Güleryüzlü adam. Mütebessim kimse. * Düzgün söz söyleyen kimse. ◊ Azad olunan esir. Serbest bırakılan Hasır. talk Doğum ağrısı. tall Çiğ, kırağı. İnce yağan yağmur, çisinti. Şebnem. * Helâk etmek, iptal. * Güzel, lâtif şey. * Şiddet. tallase Kendisiyle levha silinen paçavra. tals C. Atlâs Mahvetmek. ◊ Su İltifat etmek. Bir iyilik yaparak gönül almak. Yumuşatmak. taltifât Taltif. C. Taltifler, ihsanlar, lütuflar, bağışlar. taltifen Taltif suretiyle. taltih Bulaştırma, bulaşık etme. talut Bak Yuşa talve Vahşi canavarların yavrusu. * Keçi bağladıkları ip parçası. taly Karışmak. talziye Lezâ. dan Alevlendirme veya alevlendirilme. tam'an Tama' suretiyle, tama' ederek. tama' Hırsla istemek. Doymazlık. Aç gözlülük. Çok isteme. * Askerî fertlerin maaşları. Kamus tama'kâr Aç gözlü. Cimri. tamaen Tama' ederek. Hırsla. Cimrilikle. tamah Tımah - Tumuh Bir şeye göz dikip bakma. tamam Bitme, bitirme, son, nihayet. * Tam, eksiksiz, noksansız. * Ne eksik ne fazla. * Münasib, uygun. tamamen Büsbütün, eksiksiz ve tam olarak, mükemmel biçimde. tamamiyet Bütünlük, tamamlık, tamlık. tamar timâr Yüksek mekan, yüce yer. tamat f. Mânâsız ve uygunsuz söz. tamele tamle Havuzun dibinde kalan balçık ve tortu. tamh timâh Gözünü yukarı kaldırıp bakmak. tamir Sıçrayıcı, sıçrayan. ◊ Hurması olan bin tamir Aslı bilinmeyen kimse. * Pire. tamis Uzak. tamiye Dudak kabarmak. tamles tamelles Çörek. tamm Saçını kesmek. * Galebe etmek. Galib gelmek. * Yükselmek, yüce olmak. * Defnetmek, gömmek. tamma' Tama'. dan Çok tama' eden. tammah Her şeye göz diken pek hırslı kimse. tammat Kıyamet. tamme Tâmmât Kıyamet vakti. * Belâ. Dâhiye. * Keskin çığlık. ◊ Bütün, noksansız, eksiksiz, Sâkin olmak, sessiz olmak. tams Kadının hayız görmesi, aybaşı olması. * Kir, vesah. * Cima etmek. * Yapışmak. ◊ Yok etme, belirsiz kılma. * Eskimek. * Halk, nâs, insanlar. tamtame Pelteklik, kekemelik, tutukluk. tamu Aslı Tamuğdur Cehennem. tamur Kan. * Nefes. tamure Kalb gılâfı. * Emzikli bardak. * İbrik. tamv Yüksek olmak. * Dolu olmak. tan'im Nimet vermek, nimetlendirmek. tana Susuzluktan ciğerin yapışması. tanagguz Taaccüb edip, şaşırıp, hayrette kalıp başını sallamak. tanazzuc Pişmek. * Olmak. tancir tancere C Tanâcir Tencere. tandir Ufak fırın. * Elleri ve ayakları ısıtmak için üstü kapalı küçük mangal. tanef Kayış. * Dağ burnu. Dağ başı. * Kapı üstüne yapılan örtü. * Duvar üzerine yapılan saçak. tanfese C. Tanâfis Uzun saçaklı halı. * Hurma yaprağından yapılan ve eni bir zira' miktarı olan hasır. tangim Avazlandırmak, seslendirmek. tangis Dirliğini tatsız etmek. tango Fr. Züppe giyinişli kadın. * Turuncuya çalar renk. * Bir dans çeşidi. tangüb Ok yapımında kullanılan sağlam bir ağaç cinsi. tanh Semiz olmak, besili ve şişman olmak. * Yemeğin hazmolmaması, sindirilmemesi. tanin Sinek vızıltısı. * Kaz sesi. * Avaz ve gürültü. * Çınlamak. Tınlamak. tanin-endâz f. Çınlayan, tınlayan. tanker ing. Akaryakıt taşıyan gemi veya kamyon. tannan Tınlayan, çınlayan. tannaz Herkesle eğlenip alay eden. Müstehzi. tanne Balçığı çok olan yer. tansib Yükseğe kaldırma. tansif Nısıf. dan Yarı yarıya bölmek. Ayırmak. tansir Hristiyanlaştırma. tansis Tetkikten sonra karar vermek. * Bir mes'eleyi ve hükmü, şer'î delillere isnad etmek. tansiyon Fr. Tıb Kanın damarlara içerden yaptığı tazyik, basınç. tantana Çok lüks içinde olmak. Gösteriş. Gürültü patırtı. tantif Kulağına küpe geçirmek. tantik Bir kimsenin beline kuşak bağlamak. tantil Hasta olan uzuv üstüne sıcak su ve yağ dökmek. tanz Herkesle eğlenme. Alay etmek. tanzic Çok pişirmek. * Yakmak. tanzid Bir yere toplayıp yığmak. İstif etme. tanzif Nezafet. den Temizlenmek. Temizlemek. tanzifât Temizlik işleri. Temizlemeler. tanzim Nazım. dan Sıraya koymak. Sıralamak. Dizmek. * Düzenlemek. Tertiblemek. * Islah etmek. * Manzum veya mensur olarak yazmak. tanzir Benzetme. Benzetilme. Nazire yapma. * Bir yazının şekil ve mâna bakımından benzerini yazma. ◊ Tazeleştirme, Nazire olarak. Benzetme suretiyle. târ f. Karanlık. * Tel. Saç teli. * Tepe. * İplik. tar tar Tel tel. İplik iplik. tar ü mar f. Dağınık, karmakarışık, perişan. tara f. Yıldız. tarab Sevinçlik. Şenlik. Şâdlık. tarab-efsâ f. Neşe ve ferahlığı artıran. tarab-gâh f. Coşkunluk ve sevinç yeri. tarab-nâk f. Sevinçli, neşeli, coşkun. târâc f. Yağma, talan, çapul. * Yağmalama, talan etme. târâc-ger f. Yağmacı, çapulcu. târâc-kerde f. Yağmalanmış, talan edilmiş. taraf Yan, yön. * Yer, memleket, ülke. Kıt'a. * Taraftarlık, sahip çıkmak, korumak. * Aralarında anlaşmazlık bulunan iki kişiden veya iki topluluktan her biri. tarafdar f. Birinin tarafını tutan, bir tarafı tutan, bir tarafı kayıran. tarafdarî f. Kayırıcılık, taraftarlık. tarafeyn İki taraf. İki nihayet. * Dâvada karşılıklı iki hasım. Her iki taraf. tarafgir f. Taraf tutan. Taraflardan birine sahip çıkan. tarah C. Etrâh Tasa, keder, hüzün, melâlet. ◊ Uzak Bak Terahhum taraif Tarife. C. Az bulunur şeyler. taraik Tarikat. C. Tarikatlar, meslekler. tarak Bulutların bir yere toplanması. * Aynı cinsten olan şeylerden bazısı bazısının üstünde olması. taran f. Karanlık. tarancibin Kudret helvası. tararet Semizlik, besililik, şişmanlık. taras İzdihamlık, çok kalabalık. tarasrus Katı olmak, şiddetlilik. * Sağlam olmak. tarassud Bir şeyi çok dikkat ederek gözetleme. İntizar üzere olma. Gözetleme. tarassudât Tarassud. C. Gözlemler, tarassutlar, gözetlemeler. tarat f. Çapul, yağma, talan. taratun Fârisî dilince söyleşmek. Farsça konuşmak. taravet Tazelik. Körpelik. taravet-dâr Terâvettar f. Tâzece, eskimemiş, tâze. tarayyuh Zayıflık, süstlük. tarazi Hoşnutlaşmak. tarazruz Taş Parça parça olmak. tarazüm Üzümü ekmekle yemek. tard Sürme, kovma, uzaklaştırma. * Mektebden veya vazifeden uzaklaştırma. Hizmetten çıkarma. tardetmek Kovmak, def etmek, uzaklaştırmak. tardin Kaftana yen etmek. tardiye Allah râzı olsun demek. Bak Tarziye ◊ Red Defa, kerre. tared Irak etmek, uzaklaştırmak. * Sürüp reddetmek. tarek f. Tepe. Başın tepesi. tarem Dam, kubbe, künbet. Sakf. Satıh. tareş Sağırlık. tareten Bir kere veya bazı defa. târeten uhrâ Bir kere daha, başka bir kere daha. tareyan Oluverme, geliverme, birdenbire çıkma. tarf Göz, bakış, nazar. Göz ucu. * Soyu temiz kimse. * Her şeyin nihayeti, sonu. * Göz kapaklarını yummak veya oynatmak. * Göze bir şey dokundurmakla yaşartmak. * Koz Menazil-i Kamer'den More…tarfa Ilgın ağacı. tarfe Göz kapağının bir defa kapanıp açılması. * Göz kırpmak. * Bir yıldız ismi. * Ayın bir menzili. tarfes Kum yığını. tarh Uzaklaştırmak. * Vaz' etmek. * İndirmek. * Bırakmak, elinden atmak. * Yerleştirmek. * Temel bırakmak. * Mat Çıkarma. tarh-efgen f. Düzenleyen, kuran, tertib eden. * Temel kuran, bina yapan. tarh-endaz f. Temel atan. Düzenleyen, tertib eden. tarhib Merhaba' demek. tarhun C. Tarâhin Tarhun otu. tarî Tarâ. dan Birdenbire çıkan, ansızın görünen. ◊ Taravet. den Taze, taravetli. ◊ Karanlık, Kovulmuş, uzaklaştırılmış, sürülmüş, çıkarılmış. * Bir kimsenin birinci çocuğundan sonra doğan ikinci çocuğu. ◊ Tard. dan Kovan, çıkartan, süren, Arap çocuklarına mahsus bir oyun. * Okları cilâ edip parlattıkları ağaç. tarih Hâdiseye vakit tayin etmek. * Vak'anın vukuuna tayin olunan vakit. Zaman tesbiti. * Geçen hâdiseleri kaydetmekten hâsıl olan ilim. * Vak'anın vukuuna vakit tayin eden söz ve makam. More…tarihnüvis C. Tarihnüvisân f. Tarih yazan. Müverrih. târik Gece gelen kimse. * Zulmette hâsıl olan belâ ve musibetler. * Parlak yıldız. * Sabah yıldızı. Zühre ◊ Terkeden, vazgeçen, f. Karanlık. tarîk Yol. Tarz, usûl. * Vâsıta. Meslek. * Bir maksada nâil olmak için icrâsı lâzım olan husus veya bu hususların hey'et-i mecmuası. târik suresi Kur'an-ı Kerim'in 86. Suresinin ismidir. Mekkîdir. tarik-baht f. Bahtı kara, şanssız, tâlihsiz. tarikat Yol, manevî yol. * Usûl, tarz. Hal ü şan. Bak Müteşeyyih, Seyr-i âfâkî, Tasavvuf tarim Kalın bulut. * Elleri ve ayakları kaba olan kimse. tarim tarime C. Tıram Kara çadır. taris Kavi, kuvvetli. tariye Ansızın gelen belâ, dâhiye. tariz Cansız, kuru nesne. * Meyyit, ölü. tark Vurmak. * Dövmek. * Yünü ve pamuğu ağaçla vurmak. * Bulanık su. * İçine deve bevlettiğinden dolayı pislenmiş olan yağmur suyu. * Vücuttaki gevşeklik. tarmese Münkabız olmak. tarr Kesmek. * Keskinletmek. * Yapmak. * Bıyık gelmek. * Çolak olmak. * Düşmek. tarraka Gümbürtü. tarrar Yankesici, hilekâr. tarriyan Sepet. * Büyük tabak. tarsi' Bezemek, süslemek. * Sevinç, neşât. ◊ Göz yaramaz Birbirine bitiştirip kuvvetlendirme, sağlamlaştırma. tarsig Vüs'at vermek, genişlik vermek. tarsin Sağlamlaştırmak. Bir şeyi tahkik etmek. * Bilmek. * Metanet ve cesaret vermek. tarsinât Tarsin. C. Sağlamlaştırmalar. tarsis Rasas. dan Kurşunla perçinleme, kurşunlaştırma, sağlamlaştırma. * Kadının sadece gözleri görünecek şekilde örtünmesi. tartabe Keçiyi sağmak için çağırmak. tartib Islatma, rutubetlendirme. Islatılma. * Tâzelik verme. * Hoşlandırılma. * Hurmanın rutubetli olması. tartil Saçı yağlamak. tary Taptaze. Çok taze. tarz Usul, şekil, üslub. * Yol. Hey'et. tarze şekil, suret. tarzim Bir çok şeyi bir yere getirip, toplayıp bir yük yapmak. tarziye Pişmanlık duyduğunu anlatarak özür dilemek. * Râzı etmek. * 'Radıyallahü-anh' diyerek duâ etmek. ◊ Cübbe veya zırh C. Atvâs Meşhur bir kabın adı. Tas. tas'ib Güçleştirmek. tas'ibat Tas'ib. C. Zorlaştırmalar, güçleştirmeler. tas'id Eritme. * Yukarı çıkma ve çıkarılma. * Buharlaştırarak temizleme. İnbikten geçirip buhar haline getirme. tas'ir Kibirlenmekten dolayı karşısındakinin yüzüne bakmayıp, yüzünü çevirmek. tasa'lük Fakirlik göstermek. tasa'su' Deprenmek, hareket etmek. * Perakende olmak, dağılmak. tasa'ub Güçleşme. Güç olma. tasa'ud Suud. dan Yukarı çıkma. * Gaz veya buhar yükselme. tasabbi Saby. dan Çocuk tavrı takınma. Çocuklaşma. tasabbu' Parmak parmak ayırma. tasabbüb Dökülmek. * Bahadır olmak, kahraman olmak. * Sıcaklığın artması. tasabbuh Sabahleyin uyumak. * Sabah kahvaltı yapmadan yemek yemek. tasabbun Sabunlaşma. * Sabun gibi köpürme. tasabbur Sabr. dan Sabırlanma. Sabretme. tasabi Aşkını izhar etmek, muhabbetini açığa vurmak. tasaddi Bir işe başlamak. * Taarruz etmek. * Yüz döndürmek. * Tesadüf etmek. * Vuku bulmak. tasaddu' Demir Paslanmak ve küflenmek. ◊ Yarılıp çatlama. * Sadaka vermek. Allah rızası için fakirlere ve ihtiyacı olanlara, para veyahut ihtiyaca göre herhangi bir şey vermek. * Sadık ve gerçek olduğu tahakkuk etmek, meydana çıkmak.İlmi olan kimse More…tasaddukat Tasadduk. C. Sadakalar. tasaddur Sadr. dan En başta oturma. Başa geçme. * Öğretmek. * Yücelik talep etmek, yükseklik ve ululuk istemek. tasaduk Birbirine inanmak. tasadüm Tokuşmak. tasaffi Saflaşmak. Durulmak. Temizlenmek. tasaffuh Yaprak yaprak olma. * Levha biçiminde olma, levha hâline konulma. tasaffür Sararmak. tasafüh Musafaha edişmek. tasafün Suyun az olduğu zamanlarda herkese eşit miktar su vermek. tasalli Ateşte yanmak. tasallub Sertleşmek. Katılaşmak. * Sağlamlaşmak. * Gayret etmek. tasallüf Kibirlenmek, övünmek, söz atmak. tasallüfât Tasallüf. C. Gösteriş olarak yapılan nezaketler. tasallut Musallat olmak. Birini rahatsız etmek. Tebelleş olmak. Tahakkümane hareket etmek. tasalluten Musallat olarak, tasallut ederek, sataşarak. tasalsul Demir ve ona benzer madenlerin birbirine değmelerinde ses çıkarmaları. tasamm Kendini sağır etmek. tasamüm Sağırlığa vurmak. tasannu' Yapmacık hareket. Zorla bir şeyi daha iyi göstermeğe çalışmak. Suni hareket. tasannuf Zorla yapılan sınıflandırma veya te'lif. tasarruf İdare ile kullanmak. Sarfetmek. Tutum. Sâhib olmak. İdare etmek. Sâhiblik. Kullanma hakkı. * Para veya mal artırma. * Bir şeye karışıp müdahale etme. tasarrufan Tasarruf ve tutum gayesiyle. İktisad maksadıyla. tasarrufât Tasarruf. C. Tasarruflar. tasarruh Şiddetle çağırmak. tasarrum Cesaretlenme, yiğitlenme. * Kesilmek. tasaru' Birbiriyle güreşmek. tasarum Birbirini kesmek. taşaş Nezleye benzer bir hastalık. tasavir Tasvir. C. Tasvirler, resimler. tasavül Karşılıklı hamle etmek. tasavün Hıfzetmek, korumak. tasavvu' Ayrılmak, perâkende olmak. tasavvuf Kalbi dünyanın fâni işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlamak. Tarikat ehli olmak. tasavvufî Tasavvufla alâkalı. Tasavvufa ait. tasavvuh Yaş otun üstü sıcaktan kurumak. tasavvün Kendini sakınmak. tasavvur Bir şeyi zihinde şekillendirmek. Tasarlamak. * Düşünce, tasarı. Arzu. Bak Dimağ tasavvurat Tasavvur. C. Tasavvurlar. tasavvurî Tasavvurla alâkalı. Tasavvura ait. tasaykul Pürüzsüzlük. tasayuh Birbirine çağırmak. tasayyud Sayd. dan Ava gitme. Avlanma. Ava çıkma. tasayyuf Sayf. dan Yazlıkta oturma, yazlama, bir yerde yaz mevsimini geçirme. tasbih Rüzgârdan dolayı otun kuruması. * Sütü su ile karıştırıp içirmek. tasdi' Rahatsız etmek. Sıkmak. Baş ağrıtmak. * Yarmak. * Perâkende etmek, dağıtmak. tasdik Doğruluğunu kabul etmek. Bir kararın nizama, şeriata, kanuna uygun olduğunu kabul edip imzalamak. Bak Dimağ tasdikan Tasdik için. Tasdik suretiyle. tasdikat Tasdik. C. Ka, uzun okunur Tasdikler, onaylamalar, doğrulamalar. tasdikgerde Kabul edilmiş, tasdik edilmiş. Doğru olduğu bilinmiş. tasdim Tokuşmak. tasdir İcra etme. Vaz' etme. * Başlama. * Başlangıç yazma. * Örtme. * Başa geçirme, başa koyma. * Yazma. * Çıkarma, çıkartma. tasdiye Alkış. El çırpma. tase f. Tasa, keder, kaygı. tasel Serabın uzaktan su gibi görünmesi. tasfid Muhkem ve sağlam bağlamak. tasfif C. Tasfifât Saff. dan Sıralama, saf saf dizme. * Sağ elinin ayasını sol elinin arkasına vurmak. tasfih Safh. dan C. Tasfihât Alkışlama, el çırpma. * Yaprak yapma. * Tağyir etme, değiştirme. tasfik C. Tasfikat Kanat çırpma. tasfir C. Tasfirât Safir. den Sarartma, sarıya boyama. * Islık çalma. tasfiye Saflaştırmak. Olduğundan daha temiz bir hâle getirmek. Temizlemek. * Hesabı kapatmak. tasgir Küçültmek. Cirm ve kadrini eksiltmek. Hakir eylemek. tasgirât Tasgir. C. Küçültmeler. tashif C. Tashifât Yanılarak yanlış kelime yazma. Yazı yazarken kelimeyi yanlış yazma. * Hatâ yapma. * Tağyir etme, değiştirme. tashih Daha iyi ve daha doğru hale getirmek. Düzeltmek. * Hastanın ağrı ve acısını ilâçla gidermek. tashihât Tashih. C. Düzeltmeler, tashihler. tashin Sahn. den Sahneye koyma. tasi' tâsia Dokuzuncu. tasian Dokuzuncu olarak. tasig Gayretsiz kişi. tasir Galiz süt. taskil Cilâlandırmak. Saykal, cilâ vurmak, cilâ verilmek. taskilât Taskil. C. Cilâlamalar. Cilâ yapmalar. taslib Salb. dan Haça germek. Haç çıkarmak. * Sulb. dan Sertleştirmek. Katılaştırmak, katılaştırılmak. taslim Kulağı dibinden kesmek. taslit Musallat etmek. Birini başka birine belâ etmek. Sataştırmak. tasliye Sallâllahü Aleyhi Vesellem' diyerek dua etmek. * Bir şeyi yakmak için ateşe atmak. Bak Sallâllahü Teâlâ tasm Âd taifesinden bir kabile. * Mahvetmek veya mahvolmak. tasme f. Kayış halka. Tasma. tasmid Hükmetmek. İçini doldurmak. tasmim Bir şeyi önceden iyice kararlaştırmak. Azimet-i sadıka ile kastetmek. * Muhkem kılmak. * İnkâr etmek. * Endişe edip kaçınmamak. tasmit Susturma. tasni' Düzme. Uydurma. Yakıştırma. * Bir san'atla meşgul kılma. * Güzel terbiye etme. tasniât Tasni'. C. Hakiki olmayan yapmacık hareketler. tasnif Sınıflara ayırmak. Sınıflandırmak. * Kitap yazmak. Kitap tertib etmek. tasnifât Tasnif. C. Tasnif edilmiş eserler. taşr Zayıf yağan yağmur. taşra Hariç ve dış taraf. * İstanbul harici olan memleket. * Merkez-i hükümet hâricinde olan yerler. tasrah Karınca. * Bit. taşrah Hurma ağacı. tasre Süt koyu olmak. * Su dibinde olan balçık. * Balçıklı su. * Dirlik, iyi olmak. tasri' Bir beytin iki mısraını da kafiyeli yapma. * Bütün mısraları kafiyeli manzume yazma. * Yere vurmak. * İki parça etmek. tasrid Azaltmak. tasrif İstediği şekilde idare etmek. Maslahatta tasarrufa izin vererek mutasarrıf kılmak. * Bir şeyi bozup değiştirerek türlü şekillere koymak, evirip çevirmek. * Gr Bir kelimenin veya fiilin More…tasrih Belirtmek. Açık açık anlatmak. Zâhir ve ayân kılmak. tasrihat Tasrih. C. Açık açık anlatmalar. İzah etmeler. tasrihen Açık olarak, açıktan bildirerek. tasriye Koyunun sütü çoğalsın diye birkaç gün sağmayıp bırakmak. tass Tasse Oğlancıklar oyunundan bir oyun. taşş taşiş Yağmur çisintisi. tass tasse C. Tâs-Tusûs-Tassât Tas, çukurca kap. tassuc C Tasâsic Cânip. Nâhiye. İki tane. tast C. Tısâs-Tısât Büyük tas. taşt Lâkin, fakat, amma. ◊ Büyük f. Leğenci. * Leğen yapan. tastim Tamamlamak. Tekmil etmek. * Muhkem etmek, sağlamlaştırmak. tastir Satr. dan Yazı yazma. Satırlar meydana getirme. tasvib Münasib görmek. Uygun ve doğru bulmak. * Aşağı indirmek. tasvibât Tasvib. C. Tasvib edilip uygun görülen şeyler. tasviben Doğru bularak, tasvib ederek, münâsib görerek. tasvibkerde f. Doğru bulunmuş, tasvib edilmiş, münasib görülmüş. tasvig C. Tasvigat Siga. dan Kalıp şekline koymak. Eritip kalıba dökme. * Batırmak. * Kuyumculuk yapmak. tasvir Hiss ve mahsusata münhasır olan ifâde. * Bir şeyi söz veya yazı ile anlatmak. Resim yapmak. * Bir şeye şekil ve suret vermek. Resim. * Edb Görebildiğimiz ve hissedebildiğimiz şeyleri bize More…tasvirat Tasvir. C. Tasvirler. tasvirî Tasvire dair, tasvirle ilgili. tasvit Savt. dan Seslendirme, seslenme, ses çıkarma. tasy Sütü ve suyu çok içmekten dolayı vücudun ağırlaşması. * Süst olmak, zayıflamak. tasyir Bir surete koyma. Bir şekle vardırma. tat'ir Sütü yoğurt yapmak. tata'tu' Başını aşağı eğmek. tatabuk Muvafık ve müttefik olmak. Uygun olmak. tatahhur Temizlenmek. Pâklanmak. * Günah işlemekten teberri ve imtina eylemek. tatal Görmek için yüksek bir yere çıkmak. tatallu' Nazar etmek, bakmak. * Beklemek, gözlemek, muntazır olmak. tatallüb Bir defa daha istemek. tatalluk Açılmak. tatalu' Birbirine bakmak. Gözlemek. tatamün Aşağı düşmek. * Meyelân etmek, eğilmek. tatarrub şevke gelme, coşma, neşelenme, keyiflenme. tatarruf Taraf. dan Bir yana veya bir tarafa çekilme. tatarruk Yol bulma. Yol bulup girme. tatavül Uzun olmak. * Büyüklenmek, kibirlenmek. * Birbirine muhalefet etmek, karşı gelmek. tatavvu' Müstehab ve mendub olan namazlar. * İbadeti sırf kendi isteğiyle yapmak. * Nafile namaz kılmak. * Üzerine lâzım olmayan işler yapmak. tatavvüf Ziyaret etmek. * Dönmek. tatavvül Büyüklenmek, kibirlenmek. tatayyub Güzel koku sürünme. tatayyur Teşe'üm addetmek. Uğursuzluk. * Uçmak. tatbi' Doldurmak. tatbib Kırbayı ev direğine asmak. * Tabiblenmek, doktor olmak. tatbik Yakıştırmak. Yerine getirmek. * Karşılaştırmak. * Bir kaide, kanun veya emri yerine getirmek. Kıyas ve tahmin etmek. * Benzetme, uydurma. tatbikan Tatbik ederek, uygun yaparak. Fiilen işleyerek. tatbikî Tatbike ait. Pratik ile alâkalı. Fiilen işlemek suretiyle. tatbil Davul çalma. tatbin Bir şeye çamur sürme. tatfif Alırken dolgun, verirken eksik ölçmek. tatfif suresi Kur'an-ı Kerim'in 83. suresidir. Mekkîdir. tatfih Doldurmak. tatfil Uyuntuluk etmek. * Güneşin batı tarafa doğru hareket etmesi. tathim Gökçek etmek, güzelleştirmek, tahsin. tathin C. Tathinât Tahn. dan Öğütme. Un haline getirme. tathir Temizlemek. Yıkayıp pâk etmek. Tâhir kılmak. tathirât Tathir. C. Temizlikler. tatlik Boşamak. Karısını terk edip nikâhını feshetmek. tatlim Yüzüne eliyle vurmak. tatmi' Tamâ vermek. tatmin İkna etmek. Kandırmak. * İnsanın kalbini emin etmek. Rahatlandırmak. tatrib Zevklendirme, neşelendirme, keyiflendirme. tatrid Reddetmek. tatrih Bırakmak. tatrik Kuşun yumurtalamaya, kadının doğum yapmağa yakın olması. tatrim Tamamlamak. * Ata tâlim ettirip hünerli ve iyi huylu yapmak. tatrir Keskin etmek, keskinleştirmek. tatriz Elbiseye veya kumaşa süs için kenar işleme, oya yapmak. tature f. Hayvanların ayağına vurulan köstek, bukağı. tatvi' Muti etmek, itaat ettirmek, boyun eğdirmek. tatvif Tavaf ettirmek. tatvik Boynuna gerdanlık takınmak. tatvil Uzatma. Uzatılma. tatvilât Tatvil. C. Boş, beyhude ve fazla sözler. tatviş Burma, iğdiş etme. tatyib İyi davranma. İyi muâmele etme. Hoş etme. Gönlünü hoş etme. tatyibat Tatyib. C. İyi muâmeleler, gönlü hoş etmeler. tatyir Kötü görme. ' Bu, filanın şerrinden oluyor' deme. taun Vebâ denen dehşetli bir bulaşıcı hastalık. Bu hastalıkta lenf bezlerinde hâsıl olan yumruların herbiri. tav' İsteyerek uymak. Bir şeyi istekle yapmak. Muti' olmak. * Mer'anın genişliğinden dolayı davarın her tarafta otlamasının mümkün olması. tav'an İsteyerek. Zorlanmadan. Kendi isteğiyle. tav'an ev kerhen İster istemez. İsteyerek olsun yahut istemiyerek olsun. tav'î Kendiliğinden. İçinden. tav'id Korkutmak. tav'ir İri ve kaba yapmak. tav'iz Korkutmak. * Söz vermek, va'detmek. tava Darı. tava'ur Güçlük, zorluk. tava'vu' Tilki, çakal, kurt ve köpeğin ürümeleri. tavaddu' Abdest almak. tavaf Ziyaret etmek. Ziyaret maksadiyle etrafında dolaşmak. * Hacıların Kâbe etrafında yedi defa dolaşmaları. tavaggul Çok meşgul olmak, uğraşmak, kendini birşeye tamamen vermek. tavagi Tâgut. C. Putlar. Tâgutlar. tavahi Lâşe etrafında dolaşıp uçuşan akbaba kuşları. tavahin Tâhun ve Tâhune. C. Öğütülmüş şeyler. * Su değirmenleri. ◊ Tâhine. C. Azı dişleri, öğütücü Taife. C. Gruplar. Milletler, kavimler. Bölükler. tavali' Tâli'. C. Kısmetler, bahtlar, tâlihler. tavamir Tomarlar. tavarik Târika. C. Gece gelen belâlar. tavaşi C. Tavâşiye Tar Hadım ağası. Harem ağası. tavasim Tavâsin Kur'an-ı Kerim'den tâ-sin, tâ-sin-mim sureleri. tavaşir Tebeşir. tavassub Hastalanıp perişan olma. tavassul Bak Tevessül ◊ Bak Tevassultavassut Ara bulma için araya girmek. Aracılık. Vasıtalık. * İyi ile kötü arasında mu'tedil olanını almak. tavattun Bir yeri vatan edinmek. Bir yerde yerleşmek. tavatu' Muvafık olmak, uygun olmak. tavaud Sözleşmek. tavavis Tavus. C. Tavus kuşları. tavazzu' Abdest alma. tavazzuh Açıklanmak. Aydınlanmak. Kesb-i vuzuh etmek. * Ruşenlik ve ayânlık peyda etmek. tavb Kırmızı kiremit. tavd Büyük dağ. Tepe. * Sebât. tavdi' Atılmış pamuğu kaftana koyup cübbe dikmek. tavf tavâf Dönmek. * Fırat Nehri gibi sularda üstüne binilen vasıta. tavh Helâk olmak. * İftira etmek. tavil Uzun. * Çok süren. tavile Birbiri ardına bağlanmış bir sıra hayvan. Hayvan katarı. * Tavla, ahır. * Çayıra salınan hayvanın ayağına bağladıkları tavla ipi. tavir Tavr Suret. Hareket, hal, vaziyet. * Bir kerre, bir defa. * İki şey arasındaki had ve fasıla. * Kader. * Miktar. taviyyet İnsanın gönlünde gizli olan istek veya niyet. tavk Tâkat. Güç. * Boyuna takılan zinet. Gerdanlık. * Tasma. ◊ Arzu etmek, Bak Tul tavla Hayvan bağlanan ahır. San'at Ansiklopedisinde 'Tavla' maddesi 'Hayvanların tavlanması yani istirahat edip çalışacak kıvama gelmesi, kuvvet ve tâkat kazanması için More…tavme Tosbağanın dişisi. tavr Bak Tavır tavrî Vahşi adam veya kuş. * Ehad, vâhid, bir. tavs Örtmek. tavş Akıl hafifliği, akıl azlığı. tavsib Tenbellik ve süstlük. tavsif Vasıflarını söylemek. Bir şeyin iç yüzünü, ne ve nasıl bir şey olduğunu anlatmak. Vasıflandırmak. * Bilgi, ilim. tavsifât Tavsif. C. Tavsifler. Vasıflandırmalar. tavsil Vasl. dan. Ulaştırma, vardırma. tavsim Azalardan bir uzva zahmet vermek. * Kırmak. * Tenbellik. tavsit C. Tavsitât Vasat. dan Aracı bulma. Aracılık yaptırma. tavsiye Vasiyet bırakma. * Ismarlama, sipâriş etme. * Birini iyi tanıtma. Öğütleme. tavtid Bir nesneyi yerinde tutmak. * Muhkem etmek, sağlamlaştırmak. tavtie Anlatılacak maksadı destekleyecek tarzda önceden bazı sözler söyleme. tavtin Vatan. dan Bir yerde yerleştirme. Yurtlandırma. * Birşeye bağlanıp onu neticelendirme. Makam tutunmak. * Gönlünü bağlamak. tavtiş Karşılıklı olarak reddetmek. tavus Meşhur bir süslü kuşun adı. tavvaf Kâbe'yi ziyaret ve tavaf eden. * Resmî dairelerde gece bekçisi. * Çok tavaf eden. tavvafe Kedi. tavvafiyye Resmî dairelerdeki gece bekçilerine verilen ücret. tavvas Tas yapan. tavy Açlık. tavzif Vazifelendirmek, iş vermek. tavzih Açıklamak. Açık olarak beyanda bulunmak. tayalis Taylasân. C. Başa ve boyna sarılan şallar. * Başa sarılan sarıkların omuzlar üzerine salıverilen uçları. taybe Medine şehri. Yesrib. Medine-i Münevvere. taycan C. Tâyâcin Tava. tayeran Tayrân Uçuş. Uçma. tayf Hayâl. Uykuda veya karanlıkta gözde tecessüm eden şekiller. * Gül. * Kavs-ı kuzah. Gökkuşağı. tayfur Bir kuş ismi. tayh Helâk etmek veya helâk olmak. * Bırakmak. ◊ Bulaşmak. * Boş ve mâlayâni şeylere itiraz eden kimse. tayhuc Turaç kuşu Bir sülün nevidir. tayi' İtaat eden, boyun eğen kimse. * Bir işi kendi isteğiyle yapan. tayian İsteyerek. tayih Hayran kimse. tayir Tayr. Kuş. * Uçmak. * Çabuk yürümek. tayiş Yeynicek kimse. * Hafiflik. taylasan C. Tayâlis-Tayâlise Başa ve boyna sarılan şal. * Başa sarılan sarığın omuzlar üzerine salıverilen ucu. tayr C. Atyâr-Tuyur Kuş. * Uçmak mânasına mastardır. tayrure Uçmak. tays Çok adet. * Yer yüzünde olan toprak ve süprüntü. * Nesli çok olan karınca ve sinek. taysel Çok miktar. Fazlaca. taytan Yaban sarımsağı. taytava Bağırtlak kuşuna benzeyen alaca bir kuş. Yüzü beyaz, başı kara olur. tayy Bükmek, sarmak, dürmek. * Kaldırmak. * Geçmek. * Açmak. * Çıkarmak. Bir haberi ketmetmek. Kasten açtırmak. * Atlama, üzerinden geçme. tayyan Balçık yapan kimse. tayyar Uçan. Uçucu. Uçma kabiliyeti olan. Havaya kalbolup gaib olan. ◊ Deniz Aceleci hafif kimse. * Hilebaz kimse. tayyetmek Silmek. Kaldırmak. * Mc Uzun zaman veya mesafeyi az zamanda geçip aşmak. tayyibe İyi, hoş. İyi davranış. Temiz. * Hz. Peygamber'e Cenab-ı Allah en güzel kokular vermiştir. Bu yüzden kendisine Tayyib denilmiştir. * Fık Helâlin her türlü şüphelerden More…tayyibât Tayyibe. C. Bütün güzel sözler, güzel mânalar, harika güzel cemaller. * Bütün kâinat yüzünde cemalleri görünen ezelî Esma-i Hüsnâ'nın cilveleri. taz f. Koşma, koşuş. taz' Gayretsiz olmak. taz'if İki kat, kat kat etmek. Ziyade etmek. Bir kat daha artırmak. Çoğaltmak. * Zayıf addetmek. tazaccu' Gevşek davranma, üşenme. tazaccur Sıkıntı. İç sıkılma. tazaffür Galip olmak, yenmek. tazallül Zıll. den Gölgelenme, gölgede olma, gölge altına girme. tazallüm Bir haksızlıktan sızlanmak. Şikâyet etmek. * Birinin hakkını veya malını gasbetmek. * Mazlum olmak. * Zulmü kendi nefsine isnad etmek. tazallümât Tazallüm. C. Yanıp yakılmalar, sızlanmalar. tazammud Yaranın merhemli bezle sarılması. tazammun İhtiva etmek. İçine almak. İçinde başka şeyleri havi olmak. Muhit olmak. * Tazmini kabul etmek. Kefil olmak. * Man Lâfzın, mevzuu olduğu mânanın cüz'üne delâlet etmesi. tazannün Zann. dan Sanma, zan ile iş görme, delilsiz hükmetme. tazarru' Bir şeye gizlice yaklaşmak. * Kendi kusurlarını bilip kibirden vaz geçip tevâzu ile yalvarmak. tazarru'en ve hufyeten Gizlenip saklanarak. tazarru'kârane f. Tazarru ederek. Tazarru etmek suretiyle. tazarruf Zarafet. * Zariflik taslama. İncelik göstermek. Külfetle zarif olmak. tazarrur Zarar. dan Zarar ve ziyâna uğrama. tazavvu' Bir şeyin güzel kokusunun etrafa yayılması. tazayyüf Meyletmek, eğilmek, yönelmek. tazayyuk Zîk. den Sıkışma, daralma. taze f. Yeni kesilmiş, bayatlamamış, taravetli, buruşmamış. * Yeni duyulan, henüz ortaya çıkan. * Kuru olmayan, yeşil. * Genç, körpe. tazegî f. Tazelik, yenilik, körpelik. * Gençlik. tazende f. Koşucu. tazfir Galip etmek. * Tırnaklaşmak. tazhir Zahr. dan Arkaya atma. Arkaya bırakma veya bırakılma. İhtimâl. tazi C. Tâziyân Araplar. taziyane f. Sebeb. Vasıta. * Kırbaç, kamçı. tazlil Zıll. den Gölgelendirme veya gölgelendirilme. tazlim Zâlim olmak. tazmid Merhemli bezi yaraya sarıp bağlama. tazmin Kefil olmak. * Zarar verdiği kimsenin zarar ve ziyanını ödemek. * Edb Başkasına ait bir mısra veya beyti intihâl ve tevârüd olmaksızın kendi şiirine alma san'atı. * Bir şeyi bir şeye More…tazminât Tazmin. C. Zarar ve ziyana karşı ödenen bedeller. * Zararların bedellerini ödetme. tazr Eliyle vurup def'etmek. El ile kovmak. tazrir Zarar vermek. Zarara uğratmak. tazyi' C. Tazyiât Ziyâ. dan Kaybına sebeb olma, bırakıp kaybetme. Boşuna harcama. tazyik 'Daraltmak, sıkıştırmak. * İcbar etmek. * Sıkıntı ve ızdırab vermek. * Zorlama, baskı. * Fiz Bir kuvvet harcayarak yapılan basma veya itme işi. Basınç. Katı cisimler, üzerine More…tazyikat Tazyik. C. Tazyikler. Sıkıştırmalar. Baskılar. Zorlamalar. * Basınçlar. te f. Dek, kadar, değin. Meselâ Ser-te-ser $ Baştan başa. te'bid C. Te'bidât Ebed. den Ebedileştirme, sonsuzlaştırma. te'bidât Te'bid. C. Ebedileştirmeler, sonsuzlaştırmalar, te'bidler. te'bil Deveyi katarıyla getirmek. te'bin Ölmüş bir kimsenin iyiliklerini hatırlayıp söyleme. * Bir kimseyi yüzüne karşı ayıplama. te'bir Ağaçları aşılama, ağaçlara aşı yapma. te'bis Horlama. Hakaret. te'biye Yüksek sesle okumak. te'cic Tutuşturup alevlendirme. te'cil Başka zamana bırakma. * Acele etmeme. Zıddı Ta'cil te'dib Edeblendirme. Terbiye verme. * Haddini bildirme. te'dibat Te'dib. C. Edeplendirmeler, terbiye etmeler. te'diben Te'dib suretiyle, te'dib için. Haddini bildirmek için. te'diyat Te'diye. C. Ödemeler. te'diye C. Te'diyat Eda etmek. * Ödenmiş para. Verilmiş borç. * Borcunu vermek. te'fik C. Te'fikât Yalan söyleme. * Yalan ve iftirâ etme. te'haz Tekrar almak. te'hil Misafire 'hoş geldiniz' demek olan ehlen ve sehlen cümlesini söylemek. * Ehliyetli kılmak. * Ürkekliğini gidermek. Alıştırmak. * Lâyık ve müstehak görmek. te'hir Geciktirme. Sonraya bırakma. te'hirât Te'hir. C. Tehirler, geciktirmeler, sonraya bırakmalar. te'hiye Hayvana yatacak ahır yapmak. * Birbirine kardeş olmak. te'kid Kuvvetlendirme, sağlamlaştırma. * Üsteleme. Bir iş için evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlama. te'kiden Tekrarlama ile. * Sağlamlaştırarak. Te'kid suretiyle. * Evvelce yazılmış olan bir yazıyı tekrarlıyarak. te'kil Yedirme veya yedirilme. te'leb Bir ağaç adı. te'lib Kandırmak. te'lif Barıştırmak. Husumeti defetmek. Ülfet ve imtizac ettirmek. * Çeşitli şeyleri birleştirip karıştırmak. * Eser yazmak. * Noksan bir adedi bine çıkarmak. te'lifât Yazılmış eserler, kitaplar. te'lil Tez etmek, çabuklaştırmak. te'lis Durdurmak, ikâmet. * Yağmurun devamlı yağması. te'liye İbadet ettirmek. te'mim Kasdetmek. te'min Güvenlik, emniyet hissi vermek. * Sağlamlaştırma, şüphe bırakmama. * Sağlamak. Kat'i vaadde bulunmak. Emn ve emân vermek. * Elde etme. te'minât Te'min. C. İnandırmak ve emniyet vermek için veya muhtemel zararı ödemek için verilen söz veya para, gösterilen kefil. te'minen Te'min suretiyle. te'mir Emretmek. te'mit Zihnen tahmin etme. te'miye Öpmek. te'nib Ayıplamak. * İncitmek. te'nis Ürkekliğini gidermek. Alıştırmak. * Bir hayvanı terbiye ederek işe yarar hale getirmek. ◊ Bir kelimenin sonuna te'nis alâmeti olan ilâve ederek müennes Kuvvet verme, sağlamlaştırma. * Çoğaltma. te'rik Gece uykusuz bırakma. te'ris Kandırma. * Ateş yakma. * Fitne düşürme. te'riş Bozmak. Fitne çıkarmak. te'şib Kandırmak. te'sif Sacayak üstüne çömlek koymak. te'sil Sermaye vermek. * Asıl etmek. ◊ Tez etmek. Sür'atli Günah işledin demek. Bir kimsenin günahkâr olduğunu söylemek. te'sin Tağyir etmek, değiştirmek. te'sir Bir şeyde eser ve nişane bırakma. * Vasıfları ve halleri değiştirme. * İşleme, dokuma, iz bırakma. * İçe işleme. * Kederlenme. te'şir Gedik etmek. te'sirat Te'sir. C. Te'sirler. te'sis Kurma, temelleştirme, esaslar koyma. * Esas koymakla sâbit, sağlam ve kararlı kılmak. te'sisat Te'sis. C. Te'sisler, kuruluşlar. Kurulup temelleştirilen şeyler. te'siye Teselli verme, avutma. te'te Tekebbürlenmek, gururlanmak. Ululanmak. te'tee Söylerken dilini, 'tâ' lâfzına döndürmek. te'tiye Su yolunu vermek. te'vib Tesbih etmek. * Sabahtan akşama kadar seyretmek. te'vid Eğriltme. te'vil Tef'il veznindendir Bir nesneye redd ve irca' etmek. Döndürmek. Te'vil kelimesi, bazı müfessirlere göre, rücu' mânasına olan 'Evl ' den alınmıştır. te'vilât Te'vil. C. Te'viller. Zâhiren yakın mâna ve delil nakletmek sebebiyle başka mâna vermeler. te'vim Tâzim etmek, hürmet etmek. te'viye Haz duyup 'oh' demek. te'ye Eğlenmek, durmak, oyalanmak. te'yid C. Te'yidât Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırma. Metânet verme. * Doğrulama, doğru çıkarma. Destekleme. te'yis Ye's. den Me'yus etme, ye'se düşürme. Umutsuzlaştırma. te'z Yara. * Cenk edip döğüşürken birbirine yakın olup yoldaşını gözetmek. te'zin Ezan okutma. * Bağırıp ilân etme. te'ziye Eziyet etme, cefa çektirme. tea Duâ. teab Bak Taab teabbüd Bak Taabbüd teabbüs Abes yüzlü olmak. teaddi Bak Taaddi teadi C. Teâdiyât Adu. dan Ara açılma. Düşmanlık. teadud Adud. dan Kol kola girme. * Birbirini tutma. Karşılıklı yardımda bulunma. Birbirine yardım etme. teadül C. Teâdülât Adl. den Birbirine denk gelme. Eşitlik, denklik, beraberlik. teaffüf Bak Taaffüf teaffün Bak Taaffün teahhüd Hıfzetmek, korumak. * Uymak, tâbi olmak, riâyet etmek. teahhur Geri kalmak. Geciktirmek. Gecikmek. teahüd Sözleşmek. Ahidleşmek. teahüdât Teâhüd. C. Sözleşmeler. Ahidleşmeler. teakk Dolu olmak. teakkub Her nesnenin âkibetine nazar etmek. Sonuna bakmak. teakkud Bağlanmak. teakkum Tereddüt etmek, kararsız olmak. teakkün Karın buruşukluğu. teakkür Cem'olmak, toplanmak. * Açlık. teakküs Aks. den Tersine dönme. teakub Birbiri ardınca olmak, peşinde olmak. * Bir nesneyi sonradan çoğaltmak. teakud Akd. den Bağlaşma, akidleşme. teala Nâmı büyük' meâlinde olup. Cenab-ı Hakk'ın kudsiyet ve büyüklüğü için hürmeten söylenir. tealallah Allah yükseltsin! teali Yükselme. Yüceltme. Çok yüce olma. tealiperver f. Yükselmeyi isteyen. tealli C. Tealliyât Yüksek olma. Yükselme. tealluk Muhabbet etmek, sevmek. * Alâkalı olmak. teallül Bak Taallül tealüm İlm. den Bir şeyi herkesin bilmesi. teami Görmez gibi görünme. Yalandan görmezliğe gelme. teammüc Eğrilik. teammüd Bak Taammüd teammuk Batmak, gömülmek. teammüm İmame sarmak, sarık sarmak. * Umumileşmek. teamül Olagelen iş. * Birbiriyle alıp vermek. * Yapılagelen muamele ve münasebet. * Usul. * Reaksiyon, tepki. teamüs Gaflet etmek. Câhillik etmek. teanni Zahmet çekme. teannüd Hakkı ve doğruyu bilerek tersini yapmak. teannüt Meşakkate düşmek. * Hasmın kötülüğünü ve zilletini istemek. teanuk Birbirinin boynuna sarılma. Kucaklaşma. tearri Uryet. den Soyunma. Çıplaklaşma. tearrüf Bir şeyi araştırarak öğrenme. tearüf Tanışmak. Birbirini tanımak. Birbirine tanış çıkmak. tearuz Muâraza. İki kişi arasında zıddiyet, mümânaat etmek. tearuzen Birbirine zıt olarak, muarız olarak. teas Sürçüp yüzü üstüne düşmek. teaşi Gafil görünmek. teassi Muhalefet etmek, karşı gelmek. * Sopayla vurmak, asâ ile darbetmek. teassüf Müstakim yoldan çıkmak. İ'tisaf. teassür Sıkılmak. teassüs Kokmak. * Geceleyin ava gitmek. teaşük Sevişmek. teasür Üsr. den Bir şey güçleşme. Güç olma. ◊ Geçim. Güzel Muaşeret etmek, iyi muamelede bulunmak. teati Karşılıklı alıp vermek. * Bir şeye el uzatıp almak. Hakkı olmayan şeye el uzatmak. * Fık Pazarlıksız ve konuşmadan fiilen vâki olan mal alış verişi. teattuf Esirgemek. Merhamet etmek. Şefkat göstermek. * Ulaşmak. İttisal etmek. * Eğilip bükülmek. teattul Kadının elinde ve ayağında kınası, saçında boyası, kolunda ve boynunda mücevherleri olmaması. teattus Aksırma. teattuş Susamak. teatuf Birbirine şefkat, muhabbet ve sevgi göstermek. * Birbirine bağlanma. teatufât Teâtuf. C. Karşılıklı sevgiler. teavün Yardımlaşmak. Birbirine muâvenet etmek. teavünât Teavün. C. Yardımlaşmalar. teavür Elden ele gitmek. teayüş Birbiriyle dirlik etmek. teayyüb Ayıplamak. teayyün Bellibaşlı olmak. * Meydana çıkmak. Görünmek. Belirmek. * Anlaşılma. Zâhir ve âşikâr olma. Bak Taayyün teazud Kol kola tutunma. * Mc Yardım. teazum Gözde büyümek. Azametlenmek. Büyük görünmek. teazzuk Darlık, tazyik. teb f. Hararet. * Tıb Sıtma. teb'an Bir şeyin arkasından gitmek ve ona tabi olmak. teb'id Uzaklaştırma. Bir yerden bir yere sürme, kovma. teb'iz Bölmek. Bölük bölük etmek. Bir kısma ait etmek. teb-zede C. Teb-zedegân f. Sıtmaya tutulmuş. teba' Tabi olma. Uyma. teba'sus Muztarib olmak, ıztırab çekmek. Acı çekmek. teba'ul Kadının kocasıyla konuşup görüşmesi. teba'uz Parçalanma. Kısım kısım ayrılma. tebaa Tâbi olanlar. Birisinin veya bir devletin emri altında olanlar. tebab Ziyan, zarar, kayıp, hasar. tebadül Birbirinin yerine geçmek. Karşılıklı değişmek. Trampa. tebadülât Tebadül. C. Değişmeler. Tebadüller. tebadür Ani olarak zihne girmek. * Hâdis olmak. * Barışmak. * Öğretmek. * Diğerini geçmek için sür'atlenmek, hızlanmak. tebagguz Buğz. dan Sevmeme. Kin besleme. Buğzetme. tebagi Birbirine zulüm etmek. tebaguz C. Tebâguzât Buğz. dan Sevişmeme, gizli kin tutup düşmanlık besleme. tebah f. Mahvolmuş. Yıkılmış. Fesada giriftar olmuş. * Bozuk. tebah-kâr C. Tebâhkârân f. Mahveden, harab eden, bitiren. tebahbuh Durmaya, oturmaya, girmeye ve çıkmaya kadir olmak. * Ortada oturmak. tebahhur Bahr. den Bir şeyin içine dalma ve derinliğine varma. Bir ilimde derin ihtisas kazanma. ◊ Buhar. dan Buharlaşmak. Tütsülenmek. Buğulanmak. * Buharlaşmalar. Buğu haline geçmeler. tebahi Övünme, tefahur. * Muharebe edişmek, karşılıklı dövüşmek. tebahtur Dalgalanmak, dalgalanır olma. * Kibirlenerek yürüme, kibirli kibirli yürüme. tebaî Hakiki maksat olmayıp dolayısıyla olan. * Başkasına uyarak. * Cüz'î olarak. Bak Tebeî tebaiyyet Uyma, tabi olma. İtaat, inkıyad ve imtisal etme. tebaiyyeten Tâbi olarak. Uyarak. tebaki Bükâ. dan Ağlar görünme. Yalandan ağlama. tebakkur İlim ve malda genişlik üzere olmak. Âlim ve zengin olmak. tebançe Tokat. tebane Zeyreklik, akıllılık. tebar Helâk, bitme, yok olma. ◊ f. Soy, nesil, Mücâdele ve muhârebe etmek. Savaşmak, dövüşmek. tebarük Çoğalmak, ziyâde olmak. * Uzamak. * Büyüklük. * Genişlemek. * Zâhir olmak, görünmek. tebarüz Belli olma, belirtme. Görünme. * İki hasım cenk için meyadan çıkma. tebaşir Müjde. * Her şeyin öncesi, ilk zamanı. ◊ f. Göz açıklığı, dikkat-i nazar. İleri görüş. tebaşür Muştulamak. Müjdelemek. * Mübaşeret etmek, bir işe girişmek, başlamak. tebattun Bir şeyin içini dışını iyice anlamak için çalışma. tebatu' Ağır davranma. Ağır hareket etme. tebaüd Uzaklaşma. Uzağa çekilme. * Uzama. tebaüdât Tebaüd. C. Birbirinden uzak düşmeler. Uzaklaşmalar. tebaul Oynamak. tebayi' Bak Tabayi' tebayü' Bey'edişmek, bir malı diğer bir malla değişmek. tebayün İki şey arasındaki uyuşmazlık. Birbirinden ayrı ve başka olmak. İhtilâf vuku bulmak. Zıtlık. tebayünât Tebayün. C. Tebayünler, iki şey arasındaki farklılıklar. tebazül Birbirine bahşiş etmek. tebb Zarar, ziyan, hasar, kayıp. tebban Saman satan, samancı. tebcil Ağırlamak. Yüceltmek. Birisine ta'zim etmek. Hürmetle hareket etmek. tebcilen Ağırlıyarak, tâzimen. tebdil Değiştirmek. Tağyir etmek. Bir şeyi başka bir hâle veya şeye değiştirmek. tebdilât Tebdil. C. Tebdiller, değiştirmeler. tebdilen Değiştirerek. Tağyir ederek. tebea Tâbi. C. Tâbi olanlar, uyanlar. tebean Tâbi olarak. Uyarak. tebecbüc Sevinmek. tebeccüs Suyun açıktan akması. tebeddi Sahraya çıkmak, çöle çıkmak. tebeddü' Ehl-i Sünnetten iken başka mezhebe girme. * Dinini değiştirme. İrtidad. * İyi olan ahlâkını bozup değiştirme. ◊ Perâkende olmak, dağılmak. tebeddül Başkalaşmak. Değişmek. * Yeni hey'ete, başka kıyâfete girmek. Bak Hudus tebeddülât Tebeddül. C. Bedel. den Tebeddüller, değişiklikler, tagayyürler, tahavvülât. tebeh Bak Tebah tebehhül Tahsil için sıkıntı ve zahmet çekme. tebehhüm şüpheli ve belirsiz olma. tebehhur Bak Tebahhur tebehhür Tıb Kısa ve sık nefes alma. tebehkar C. Tebehkâran f. Mahveden, harab eden. Bitiren. tebeî Kasdî olmayan. * Tâbi olarak. * Başkasının vücuduyla kaim olan. * Müstakil olmayıp başkasına tâbi olarak. Bak Tebaî tebekkül Karışmak. tebekküm Bekem. den Dili tutulma. Konuşurken tutulup kalma. tebelbül Lisanların muhtelif ve muhtelit olması. Bazısı Arapça, bazısı Farsça ve Türkçe olmak gibi. * Karışıklık. tebelleş Birbirine geçmiş, karmakarışık, karışmış. tebellüc Sabah yeri ağarmak. tebellüd Ağır, tembel olma. * Bir şeye tahassür ve teessüf etme. Pişmanlıktan dolayı 'hay meded' diye ellerini birbirine çarpma. * Yere düşme. tebellüğ Anlayıp alma. Yetişme, erişme. * Tebliği kabul etme. tebelluh Tekebbürlenmek, gururlanmak, kibirlenmek. tebellüh Ahmak olmak. * Suretâ ahmaklık göstermek. * Kaybolmuş bir şeyi araştırmak. * Yolu bilmeyen kimse, erbâbından sorup araştırmayarak gitmek. tebellül C. Tebellülât Nemlenme, ıslanma. tebellür Billurlaşmak. Parlak, şekilli olup ve donup katılaşmak. * Açığa çıkmak. Meydana çıkmak. teben Zeyrek, akıllı kimse. tebenni Evlât edinme. teber f. Balta. teberku' Yüzünü örtme, peçeleme. Yaşmaklanma. tebernüs Bürnüs giymek. teberra Uzak durma. Sevmeyip yüz çevirme. teberri Alâkasız olma. Sevmeyip yüz çevirme. * Temiz olma. teberru' Bağış. Bir malın karşılıksız olarak verilmesi. Mecburiyet olmadığı hâlde birisine bir malı vermek. Hayırlı işlerde yardım ve ihsanda bulunmak. teberrü' Pâk ve temiz, halis ve helâl olmak. teberruan Teberru ederek, teberru suretiyle, bağışlayarak. teberruât Teberru'. C. Teberrular, bağışlar, bağışlamalar. teberrüc Açık saçık olmak. * Kadının süslenip yabancılar içinde gezmesi. Câhiliyet devrinde olduğu gibi teberrüd Soğuma, serinleme, soğuk hâle gelme. * Soğuk suya girme. teberrük Bir şeyi bereket veya saadet vesilesi sayarak almak veya vermek. Uğur ve bereket saymak. * Hayr-ı İlâhiye hissedâr olmak. teberrüken Uğurlu ve mübarek olarak. Bereket mevzuu ederek. teberrüm Muztarib olmak, ıztırab ve acı çekmek. teberrür Allah rızasına çalışma. teberruz İktifa etmek, yetinmek. teberrüz Görünme, meydana çıkma. tebertum Büyüklük taslama. * Hiddetlenme, öfkelenme, kızma. teberzin f. Eskiden harp âleti olarak kullanılan ve eyere asılan küçük savaş baltası. tebeşbüş Küçükten büyüğe güler yüz gösterme. tebessül Somurtma, surat asma. Yüzünü ekşitme. tebessüm Gülümseme. Nazikâne ve dişlerini göstermeyerek gülme. tebessüm-künan f. Gülümser tarzda, gülümseyerek. tebessümat Tebessüm. C. Gülümsemeler, tebessümler. tebessür Sivilce çıkma. tebettül Halkdan ayrılmak. * Mâsivadan kesilip ihlâs ile Hakka yönelmek ve ubudiyet etmek. * Evlenmekten vaz geçip zâhidlik etmek. tebevvü' Makam tutmak. tebevvül Bevl etmek. İşemek. tebeyyün Belli olmak. Sabit olmak. Görünüp anlaşılmak. tebeyyüt Geceleyin yağma etme. * Bir işi gece yapmak. tebezzuh Tekebbürlenmek, gururlanmak. tebezzuk Büzâk. dan Tükürme. tebezzül 'Terk-i hıfz etmek; yâni ne olursa sakınmayıp her yerde kullanmak.' ◊ Yarılma. Tebhâle Dudak kabartısı. tebhic Behic. den Güzelleştirme. tebhih Sıcaklığın az olması. tebhil Bahal ve Buhl. den Bir kimse için 'pinti, hasis' deme. tebhir Buharlaştırma. Buhar hâline getirme. * Tütsüleme. tebhit Ağlatmak. tebi' Yardımcı, yardak. * Sığır yavrusu. tebia Zulümle ve zorla alınmış olan kumaş. tebk Dolu olmak, dolmak. tebkir Acele etmek. tebkit Tekdir etmek. Azarlamak. Vurmak. Başa kakmak. * Delil ve bürhanla galip gelip susturmak. tebkiye Bükâ. dan Dokunaklı sözler söyleyip ağlatma. tebl Fesad etmek, çürütmek. tebliğ Ulaştırmak. Götürmek. * Bildirmek. * Eriştirmek. tebligat Tebliğ. C. Tebliğler. İlânlar. Bildirilen şeyler. teblil Islatma. Islatılma. teblim Çirkin yapmak, çirkinleştirmek. tebliye Eskitme ve çürütme. köhneleştirme. tebn C. Etbân Saman. tebnî Saman renkli. tebniye Çok bina yapmak. tebric Dışarı çıkarmak. * Hâlinden döndürmek. tebrid Bürudet. den Soğutma, soğutulma. * Mc Ara açılma, soğuma. tebrie Tebriye Bir kimseyi şüpheden ve zan altından kurtarmak. Temizliğini ve suçsuzluğunu meydana çıkarmak. * Borçtan kurtarmak. * Nezahet, ismet. * Beraet ettirmek. tebrih C. Tebârih İncitmek. Eza vermek. tebrik Gözlerini dike dike bir yere bakmak. * Günaha girmek. * Uzak bir yere sefer etmek. * Çetinlik, zorluk sebebi ile yorulmak. * Kadının süslenip püslenmesi. * Evi ziynetleyip süslemek. More…tebrikât Tebrik. C. Tebrikler. Tebrik etmeler. tebriye Bak Tebrie tebriz Dışarı çıkarmak. * Tekebbürlenmek, gururlanmak. * Göstermek, izhâr etmek. tebsir İnsanın gözünü açacak şekilde tarif ve izah etmek ve kalbine basiret vermek. tebşir Müjdelemek. Hayır haber vermek. Müjdelenmek. tebşirât Tebşir. C. Müjdelemeler, müjde vermeler. tebtie Bati. den Yavaşlama, ağırlaşma. tebtik Kulak kesmek. tebtil Tamamen hakka yönelmek. * İyice ve tamamiyle kesmek. * Terbiye etmek. * Yemek. Bak Tebettül tebtit Kesmek. * Dağıtmak. * Bitirmek. tebuk Hicaz'ın kuzey tarafında Medine-i Münevvere'den Şam'a giden yolun ortasında bir yerdir ve Peygamber Efendimizin son gazvesinin yeri olmakla meşhurdur. Tebuk'te More…tebvib Bâb. dan Kısım kısım ayırma. Bablara ayırma. tebvie Bir kadını boş bir evde oturtma. tebyin Belirtme. Açıkça anlatma. * İsbat etme. tebyiz Temizce yazma. Müsveddeden daha iyice bir kâğıda yazma. * Ağartma, beyazlatma. tebzil Delme, yarma. Çok azimle bir şeye girişmek, adamak. tebzir Boş yere malını sarf etmek. * Serpmek. Dağıtmak. * İsraf etmek, lâyık olmayan yere malını sarfetmek. tebzirât Tebzir. C. İsraflar. * Tohum saçmalar. tec'id Ca'd. den Saç kıvırtma. teca'cu Yere düşmek. teca'ud Ca'd. dan Büklüm büklüm olma saç. tecadu' Husumet etmek, düşmanlık etmek. tecafi Uzak olma. Yerinden bir tarafa ayrılma. tecahüd Kuvvetini sarfedip uğraşmak. Çalışmak. ◊ İnkâr Darbetmek, vurmak. * Üstün gelmek, galebe etmek. tecahül Bilmezlikten gelme. Bilmiyor görünme. tecahülkâr f. Bilmezlikten gelen. tecahüm Yüz pörtürmek. tecahür Aşikâre olmak, açık ve belli olmak. tecalüs Birlikte oturmak. tecamu' Cima etmek. * Toplanmak, cem'olmak. tecanüb Sakınma. Çekinme. tecanüf Meyletmek, eğilmek, yönelmek. tecanün Delirmek. tecanüs Bir cinsten olma. * Birbirine sıkı sıkı bağlılık, benzeyiş ve uygunluk. tecarüb Tecarib Tecrübe. C. Tecrübeler. tecasü Diz üstüne çökmek. tecasür Cesaretlenme. tecavif Tecvif. C. Oyuk yerler, oyuklar. tecavüb Cevaplaşma. Karşılıklı cevap verme. tecavül C. Tecâvülât Cevelân. dan Dolaşma. Cevelân etme. tecavür Komşu olma. tecavüz Haddini aşma. Söz veya hareketle ileri gitme. * Aleyhine hareket etme. * Zorlama. * Geçme. * Sataşma, saldırma, sarkıntılık. tecavüzât Tecavüz. C. Tecavüzler. Sataşmalar. Haddi aşmalar. tecavüzkâr C. Tecavüzkârân f. Sataşan, saldıran, tecavüz eden. tecazüb Birbirine karşı duyulan yakınlık. * İncizab etme. Çekme. tecazüm Kesişmek. tecazür Sövüşme. tecbib Ürkmek. Kaçmak. * Davarın ön ayaklarının dizlerine kadar beyaz olması. tecbin Birisine 'korkaksın' deme, korkak sayma. tecbir Cebr. den Çıkık veya kırık olan kemiği sarıp iyi etme. tecbiye Rüku eder gibi eğilip durmak. tecdi' Bir kimseye iyileşmesin diye beddua etme. * Vücudun bir tarafını kesme. * Çocuğu zararlı şeylerle besleyip gelişmesini önleme. tecdid Yenileme. Yenilenme. Tazelenme. tecdidât Yenilemeler, tazelemeler. tecdiden Yenileterek. Yenileyerek. tecdil Yere yıkma, yere atma, yere vurma. tecebbür Cebr. den C. Tecebbürat Kibirlenme, büyüklenme. tecebbüs Yürürken sallanmak. tecebcüb Kurumak. teceddüd Tazelenme. Yenilenme. Bak MüceddidTECEFFÜF Kuruma, kuruyup katılaşma. tecehhüz Cihaz. dan Hazır bulunma. Cihazlanma, hazırlanma. tecehzum Ululanmak. tecelbüb Gömlek giymek. tecelcül Deprenmek, harekete geçmek. tecelli tecellâ Görünme. Bilinme. * Kader. tecellidâr f. İlâhî kudret ve lütuf ile meydana gelen. tecelligâh f. Tecelli yeri. İlâhi kudretin, İlâhi sırrın meydana çıktığı, göründüğü yer. tecelliyat Tecelli. C. Tecelliler. tecellüd Tekellüfle celâdet göstermek. Kendini şecaatli ve cesâretli göstermeğe çalışmak. * Serkeşâne inad etmek. tecellül Ululanmak, büyüklenmek. tecemcüm Sözünü söylemekte güçsüz olmak. Konuşamamak. tecemmu' Toplanma. Birikme. tecemmuât Tecemmu'. C. Birikmeler, toplanmalar, yığılmalar. tecemmüd Donma. Sertleşme. Katılaşma. tecemmüdât Tecemmüd. C. Sertleşmeler, katılaşıp donmuş şeyler. tecemmül Ziynetlenmek. Süslenmek. * Ululuk göstermek. * Âletler. Sebepler. tecemmülât Tecemmül. C. Eşya, levâzım. Tetümmat. tecemmüm Bitki büyüme, çoğalma. tecemmüş Tekellüf etmek, özenmek. tecenni Meyve devşirme. * Bir kişiye işlemediği günahı işledi diye isnad etmek. tecennüb Sakınma. Çekinme. tecennüd Bir yere toplanıp asker olmak. tecennün Cinnet getirme. Delirme. Çıldırma. tecerru' Cur'a. dan Yudum yudum ve süzerek içmek. * Hışmını ve gadabını yutup def'etmek. Hiddetini yenmek. ◊ Bahâdırlık ve kahramanlık Tecrübe sâhibi olma. tecerrüd Soyunma, çıplak olma. * Evli olmama. * Tas Mâsivadan alâkasını kesip, Allah'a müteveccih olup, ibadet ü taatla meşgul olma. * İman ve İslâmiyete mücahidane ve fedakârane bir tarzda More…tecerrüm Gitmek. * Etmediği günahı ettim demek. * Eksilmek. teceşşu' Çok yemekten midenin dolması. * Genirmek. ◊ Haris olmak, hırslı Ceset şekline girmek. Vücud peyda etmek. Cesedlenmek. tecessüm Cisim şekline girmek. Maddeleşmek. Göz önüne gelmek. Mücessem olup görünmek. Cisimleşmek. teceşşüm İncinmek. * Zahmetli şeyleri seçmek. tecessüs Gizlice araştırmak. Gizlice bakmak. * İç yüzünü araştırmak. * İç yüzünü araştırma merakı. tecessüsât Tecessüs. C. Tecessüsler, araştırmalar. Gözetlemeler. tecessüskâr f. Gizliden araştıran, meraklı. tecevvu' Cu'. dan İsteyerek aç kalma. Açlık çekme. tecevvüf İçi boş olma, kovuk olma. * İçine işleme. Nüfuz eyleme. tecevvüz C. Tecevvüzât Cevaz. dan Sözü mecaz olarak söyleme. * Caiz olmayanı caiz görme. Cevaz verip yapılmasını uygun görme. tecevvüzen Mecaz yoluyla. teceyyüf Dost edinmek. teceyyür Teftiş etmek, kontrol etmek. tecezzi Parçalara ayrılma ve bölünme. Ufalanma. tecezzüv Cüz. den Kısım kısım bölünme. Doğranma, ufalanma. tecfif Ceff. den Kurutma veya kurutulma. * Cübbe giydirme. techil Bir kimseyi câhil saymak, cahilliğini meydana koyma. ◊ Atın ayaklarını Büyütmek. * Genişletmek. techiye Meyletmek, eğilmek, yönelmek. * Ondan yana sürmek. techiz Donatma. Gereken şeyleri tamamlama. Cihazlanma. * Fık Cenazenin yıkanmasından defnetmeğe kadar yapılması lâzım gelen şeyler ve bunları tedarik etme. techizât Techiz. C. Donatım. teclic Çok gayret ve ikdâm etmek. teclid Ciltleme. * Celd. den Hayvanın derisini yüzme. teclil Cüll. den Hayvana çul örtme, hayvanı çulla örtme. tecliye Cilâ. dan Cilâlama, cilâ verme. * Aşikâre etmek, açıklamak. * Ruşen etmek, parlatmak. tecliz Muhkem etmek, sağlamlaştırmak. tecmi' Bir yere toplamak, * Cuma namazına gelmek. tecmid Dondurma, dondurulma. tecmil C. Tecmilât Süs, tezyin. tecmir Buhur etmek. * Taş atmak. * Hapsetmek. * Aşağı sarkıtmamak. * Kadının saçını toplayıp bağlaması. tecnib Irak etmek, uzaklaştırmak. * Atın ayağının eğri olması. tecnid Askerleri sıraya koyma, sıralama. tecnis İki şeyi birbirine benzer şekle sokma. * Edb Cinas yapma. İki mânalı söz söyleme. tecniz Ölüyü tabuta koyma. tecr Bezirgânlık etmek, ticaret yapmak. tecrî Cereyan. dan Cereyan ediyor, akıyor, gidiyor. tecri' Cer. den Yudum yudum içirme. tecrib Tecrübe etme, deneme. tecribe Bak Tecrübe tecrid Açıkta bırakmak. * Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek. * Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah'a yönelmek. * Edb Bir şairin kendini mücerred bir şahıs, yâni ayrı bir More…tecriden Tecrid ederek. Tek olarak. * Mücerred soyut olarak. Tekliyerek. tecrih Yaralama. tecrim Suçlandırma. Cezalandırma. Cürüm isnad etme. * Bir taifeden ayrılıp gitme. tecrir Çekmek. tecris Sağlam fikirli etmek. tecrübe Tecribe Deneme, sınama. * Görmüş, geçirmişlik. * Anlamak için yapılan iş. İmtihan. * İlmi bir gerçeği göstermek için yapılan deneme. Deney. tecrübî Tecrübeye ait. Tecrübeyle ilgili. tecsim Cisim. den Vücudlu gösterilme. Cisimlendirme. Vücud gösterme. ◊ Diz üstüne veya göğüs üstüne İncitmek. * Teklif etmek. tecsimât Tecsim. C. Vücutlu göstermeler, cisimlendirmeler. tecsis Kireç karıştırmak. * Kireçle sıvamak. * Binayı kireçle yapmak. tecvi' Cu. dan Acıktırma. tecvid Cevdet. den Bir şeyi güzel yapma. Süsleme. * Kur'an-ı Kerim'i usulüne uygun olarak okuma ilmi ve buna dair yazılan kitap. tecvid ilmi Harflerin mahreç ve sıfatlarına uymak suretiyle, Kur'an-ı Kerim'i hatasız okumayı öğreten bir ilimdir. tecvif C. Tecvifât Cevf. den Oyma. Oyuk yapma. * Oyuk yer. tecvil Seyahat etmek, gezmek. tecvir Cevr. den Zora, sıkıya koyma, cevretme. tecviz Câiz görme. İzin verme, cevaz verme. tecyif Korkma, korkutulma. * Vurmak. * Murdar etmek, pisletmek. tecyiş Askerleri dizmek. teczie Cüz'. den Kısım kısım ayırma, doğrama, ufaltma, bölme. teczim Kol, kanat gibi şeyleri kesme. teczir Cezr. den Mat Kare kökünü alma. tecziye Cezalandırma. * Parça parça ayırmak. tedabir Tedbir. C. Tedbirler, çareler. tedabür Kesişmek. tedafü' Birbirini def etme. * Müdafaa etme. * İtişme kakışma. tedafüî Kendini müdafaa etme ve koruma ile alâkalı. tedahruc Yuvarlanma. tedahük Karşılıklı gülüşme. tedahül İç içe olmak. Birbiri içine girmek. * Yığılıp kalmak. Birikmek. Karışmak. * Bir taksidi ödemeden ötekinin gelmesi. Ödemede gecikmek. tedaî Birbirini bir iş için davet etmek. * Yıkılıp harap olmak. * Bir şeyi hatıra getirmek. Bir şeyin başka bir şeyi hatıra getirmesi. Çağrışım. tedarru' Cübbe veya zırh giymek. tedarü' Def'edişmek, birbirini kovmak. tedarub Darb. dan Vuruşma, dövüşme. tedarük Tedârik Ele geçirmek. Edinmek. Hazırlamak. * Araştırıp bulmak. * Ardı ardına erişip katılmak ve tevâli etmek. tedarüs Okuma, yazma. tedaül Gizlenme, sinme. Zâyi olma. Saklanma. * Küçülme. Büzülme. tedaüm Kalabalık, izdiham. tedavi İlâç verme. İyileşmesi için bakma. * Hastalığı iyi etme tarzı. tedavir Tedvir. C. Tedvirler. Çâreler. Yollar. Dolaşmalar. tedavül Elden ele dolaşma. * Kullanma. * Sürüm. * Geçerlilik. tedavür Sıra ile yapmak, bir şeyi karşılıklı yapmak. tedayün Borç edişmek. tedbib Yumuşak etmek. * Sür'atle gitmek, hızla gitmek. tedbic Rükuda başı çok eğme. tedbih Muti etmek, itaat ettirmek, boyun eğdirmek. ◊ Rükuda başını çok aşağı Bir şeyi te'min edecek veya def' edecek yol. * Cenab-ı Hakk'ın Hakîm ismine uygun hareket, riayet. * Bir şeyde muvaffakiyet için lâzım gelen hazırlık. tedcic Gökyüzünün bulutlu olması. * Silâh kuşandırmak. tede'lüb Kimse görmeden gitmek. tedebbür Bir şeyin sonunu düşünmek, tefekkür etmek. Müdebbir olmak, tedbirli olmak. * Arkasını dönmek. tedeccüc Silâhlanmak. tedeffuk Suyun fışkırması. Atılmak. * Dökülmek. tedeffün Defn. den Gömülme, defnolunma. tedehdüh Dönmek. tedehhi Dâhileşme. Dehâ eseri gösterme. tedehhün Dehn. den Yağ sürünme, yağlanma. tedehhüş Dehşete düşme. Korkma. Yılma. Ürperme. tedehrüc Yuvarlanmak. tedekdük Taşlıkta ve kum arasında olmak. * Dağ, yerinden ayrılıp pâre pâre olmak. * Zelzele olup yerin deprenmesi. tedekkül Kendini büyük görmek, tekebbürlenmek. tedeldül Kımıldamak. tedelli C. Tedelliyât Tevazu gösterme. * Nazlanma. * Aşağıya inme. * Eğilme. tedelliyât Tedelli. C. Nazlanmalar. * Eğilmeler. * Tevâzu göstermeler. tedellük Sürtme. Oğma. tedellül Nazlanma. tedellüs Gizlenme, ihtifâ etme. tedemdüm Helâk olmak. tedemmu' Dem.' den Gözün yaşarması. tedemmül Toprağa gübre dökme. Toprağı gübreleme. tedenni Aşağı düşme. Aşağı inme. * Daha kötü bir derekeye düşme. Tenezzül etme. Maddi ve mânevi gerileme. Terakkinin zıddı. tedenniyât Tedenni. C. Gerilemeler, tedenniler, aşağılamalar. tedennü' Yakın olmak. tedennük Dikkatle bakmak. * Ayırtmak. * Su dökülmek. tedennüs Pislenme, kirlenme. tederdür Katı deprenmek. * Gamdan ve korkudan dolayı kendinden geçmek. tederru' Zırhlanma. Zırh giyme. tederrü' Birbirine muhâlefet etmek, birbirine karşı gelmek. tederrüb Alışma, ülfet peydâ etmek. tederrüc Derece. den Derece derece, adım adım ilerleme. * Dürrâce benzer bir kuş. tederrün Bir organın, bir uzvun şişmesi. tederrüs C. Tederrüsât Ders alma, okuyup öğrenme. tederrüsât Tederrüs. C. Ders almalar. Okuyup öğrenmeler. tedessür Elbise giyme. Elbiseye bürünme. * Erkek hayvanın dişisine binmesi. * Kişinin sıçrayıp atına binmesi. tedeyyüm Yağmurun sert yağması. tedeyyün Dinini sakınmak. * Deyn. den Borçlanma. Borca girme. tedfik Dökmek. tedfin Defn. den Gömme, defnetme. * Örtme, gizleme. tedhin Dühn. den Güzel kokulu yağ sürme. Yağlamak. ◊ Duhan. dan Dumanlama, Korkutma. Dehşete düşürme. Ürkütme. tedirgin Huzursuz, rahatsız. tedkik Hakikatı anlamak ve meydana çıkarmak için inceden inceye araştırma. tedkikat Tedkik. C. Tedkikler. Araştırmalar. İncelemeler. tedlik Sürme. tedlis Sattığı şeyin ayıbını müşteriden gizlemek. * Fık Hadisi ilk nakledenin ismini gizlemek. Hadisi başkasına isnâd eylemek. ◊ Yumuşatmak. Bir şeyi mülâyim ve kaygan yapmak. * More…tedliye Sarkıtmak. Yukarıdan aşağıya bırakma. * Şaşırma, dehşete düşme. * Delil ve vesika hazırlama. * Akıl gitmek. * Ahmak etmek, salaklaştırmak. tedmi' Göz yaşı dökmek. tedmic Bir şeyi başka bir şeyin içine yerleştirme. * Arkasını eğmek. tedmin Yığıp toplamak. * İhâta edip kaplamak. * Lâzım olmak, icab etmek. tedmir Yok etmek. Mahvetmek. Tepelemek. Perişan etmek. tedmis Yumuşak etmek, yumuşatmak. ◊ Örtmek, Vurup kanatmak. tednih Zayıf görüş. * Oturmak, ikamet etmek, mukim olmak. tednik Yakın olmak. tednir Ruşen etmek, nurlandırmak, parlatmak. tednis C. Tednisât Kirletme, kirletilme. tedri' Zırh giydirme. tedric Azar azar, derece derece ilerlemek. Birisini bir şeye yavaş yavaş vardırmak. * Sıkıştırmak suretiyle çok güçsüz hâle koymak. * Edb İfadenin derece derece yükselmesi veya alçalması. Bak More…tedricât Tedric. C. Tedricler. tedricen Yavaş yavaş, azar azar, derece derece. tedricî Tedriciyye Yavaş yavaş olan, derece derece yapılan. tedris Okutmak. Öğretmek. Ders vermek. tedrisât Tedris. C. Tedrisler. Ders vermeler. tedsim Yağlı ve uyuz etmek. tedsir Kuşun yuvasını düzenlemesi veya düzeltmesi. tedsiye Baştan çıkarma, azdırma. * Gizlemek. tedvih Şehirler gezmek. tedvim Teskin etmek, sâkinleştirmek. * Kuşun, uçarken dönüp deverân etmesi. * Dili ağızda döndürmek. * Tatmak. tedvin Bir araya toplayarak tertipleme. * Edb Aynı mevzuya ait bahisleri, çalışmaları bir araya getirip kitap hâline getirme. tedvir Devrettirmek, döndürmek. Çevirmek. * İdare etmek, yönetmek. * Daire şekline sokmak. * Edb Bir mısradaki kelimelerin yerini değiştirmekle veznin ve mânanın bozulmamasıdır. * Kur'an-ı More…tedviye Devâ. dan İlâç verme. * Kuş kanadının fısıltısı. teebbel İmtina' etmek, yapmamak, çekinmek. teebbi İnkâr etmek. * Ebb. den Bir kimseyi baba kabul etme. Baba edinme. teebbüd Ürküp çekinme. * Evlenmeme, bekâr kalma. teebbüh Kibirlenme, böbürlenme, gururlanma. * Alicenaplık ve göztokluğu ile bir şeyden vazgeçme. teebbün İzine uyma. Tâbi olma, birinin yolundan gitme. teebbüs Mütegayyer olmak, rengi değişmek. teebbüt Koltuklamak. teeccüc Tutuşma, alevlenme. teeccül Belli bir vakte kadar müddet isteme. * Sığır ve geyik gibi hayvanların sürü sürü olmaları. teeccüm Öfkelenme. teeddi Yetiştirmek. teeddüb Edebli olma. Utanma. Çekinme. Edebini takınma. teeddübât Teeddüb. C. Edeblenmeler, çekinmeler, utanmalar. teeddüben Edebli davranarak. Edeb ve terbiye kaidelerine uyarak. Edebi icabı olarak. teeffüf C. Teeffüfât Oflama. Of çekme. teehhi Birini kardeş edinme. teehhüb Hazırlanmak. teehhül Evlenme. * Ülfet ve ünsiyet eyleme. Ehlileşme. teehhür Gecikme. Sonraya kalma. Geriye kalma. teekk Çukur kazmak. teekküd Ekd. den Kuvvet bulma. Sağlamlaşma. teekkül Ekl. den Yaranın, oyulup açılması. * Yenme, eklolunma. teelli Yemin etmek. teellüb Cem'olmak, toplanmak. * Dağ keçisinin erkeği. teellüf Alışma. Hoş geçinme. * Barışma. * Huylanma. * Birikme. teellüfât Teellüf. C. Hoş geçinmeler, alışmalar. Bağdaşmalar. teellüh Kulluk ve ibadet etmek. * Tazarru' etmek, yalvarmak. teelluk Yıldıramak, parlamak. teellüm Elem duyma. Kederlenme. Tasalanma. teellümât Elemler, kederler, tasalanmalar. teemmel Düşün, dikkat et, incele mânasına emirdir. teemmi Emet. den Cariye edinme. * Dadı satın almak. teemmül İyice, etraflıca düşünmek. Derin derin düşünmek. teemmülî Düşünerek söylenen veya yazılan. Teemmüle ait ve müteallik. Bak Tefekkür teemmüm Kasdetmek. * Ümm. den Ana edinme. Birini anne kabul etme. teemmür Emr. den Amirlik taslama. teenni İhtiyatlı ve akıllıca davranma. Bir işte acele etmeyip bir düşünce dairesinde hareket etme. Teude de denir teennuk Nazarında ve fikrinde dikkatli olmak. İttikan. Eşyanın hikmetli, kusursuz ve pürüzsüz yapılışı. teennüs Üns. den Müennes olma. * Kadınlaşma. Kadın gibi hareketlerde bulunma. teerrüb Ululanmak, büyülenmek. * Kendini zeki göstermeğe çalışmak. teessi Sabır gösterme. Teselli bulup sabretme. Avutma. teessüf Eseflenmek. Kederlenmek. * Beğenmemek ve râzı olmadığını ifade etmek. teessül Sermaye edinmek. * Cem'etmek, toplamak. teessüm İsm. den Günahtan sakınma. teessün Mütegayyer olmak, rengi ve tadı değişmek. teessür Kederli ve üzüntülü olarak içlenmek. Üzülmek. * Te'sir altında kalmak. * Kederlenmek. ◊ İşten alıkoyma. f. Hüzün veren, keder veren, tasaya düşüren. teessürât Üzüntüler. Teessürler. teessüs Temelleşmek. Yerleşmek. Kurulmak. Teşekkül. teetti Asan olmak, kolaylaşmak. * Beklemek, gözlemek. teevvi İvâ. dan Bir yerde yerleşme, yurt edinme. Oturacak yer edinme. teevvüd Eğrilme, bükülme. İki kat olma. teevvüh C. Teevvühât İnleme, figân etme. teevvül Mânâsı başka olma. Başka anlama gelme. teeyyüd Kuvvetlenme. Kuvvet ve metânet bulma. Te'yid olunma. teezzi İncitme. teezzüb Her yönden rüzgârın esmesi. teezzür Örtünme, bürünme. Tesettür. tef f. Buhar. * Sıcaklık, hararet. tef'il Fal açtırmak. Tefe'ül etmek. tefa' Hiddet ve gadap etmek, öfkelenmek, kızmak. tefaddul Faziletlilik iddiasında bulunmak. Üstünlük taslamak. * Bir kimseyi inâyet, ihsan ve kerem ile memnun etmek. tefadi Bir kimseye 'Sana ben feda olayım' demek. * Feda etmek. tefafih Tuffâh. C. Elmalar. tefahe Horluk, hakirlik. * Tatsızlık. tefahhuc Oturduktan sonra ayaklarını ayırmak. tefahhul Aygırlanmak. tefahhum Kömürleşme. Kömür hâline gelme. tefahhur C. Tefahhurât Fahr. dan Övünme, fahirlenme. tefahhus Bir şeyin, bir mes'elenin iç yüzünü dikkatle araştırma. tefahhuş Fuhşa düşmek, fâhişe olmak. Ahlâksız olmak. * Çirkin sözler söylemek. tefahhusât Tefahhus. C. İnceden inceye araştırmalar. tefahur Fahirlenmek. İftihar etmek. Kendini iyi görüp, kusurdan gaflet etmek. tefahuş Birbirine çirkin sözler söylemek. tefakkud C. Tefakkudât Arayıp sorma. Sorup soruşturma. tefakkuh Gül gibi açılma. tefakkur Fakr. dan Fakirleşme. Fukaralaşma. tefaküh Fâkihe. den Birbirlerine karşılıklı yemiş atma. * Mc Şakalaşma. tefakum İş büyüyüp güçleşme. tefani Birbirinde fâni olmak. Arkadaşının iyi ahlâkıyla sevinmek. Arkadaşının, kardeşinin meziyyet ve hissiyatı ile fikren yaşamak. tefaric Tefric. C. Yırtmalar, genişletmeler. * Ferah vermeler. * Korkaklar, zaifler, yüreksizler. * Tifrac. C. Yırtmaçlar, aralıklar. tefarik Müteferrik olanlar. Tefrikalar. Ayırma ve seçmeler. * Taksitler. Ufak tefek şeyler. Ayrıca şeyler. * Küçük hediyelik eşya. tefarüt Müsabaka etmek, yarışmak. tefasil Tefsir. C. Tefsirler, Kur'an-ı Kerim'in mânasını anlatan kitaplar. ◊ Tafsil. C. Tafsiller, Kırılma. Kesilme. tefasuh Fasahatle söyleme. tefattun Tefehhüm. Sür'atle anlama, idrak etme. * Ufalanma. tefattur Yarılma. tefatü' Muhakeme etmek. tefatuh Muhakeme olmak. * Bir nesneye başlamak. tefaül Fal tutmak. tefavüd Birbirinden faydalanma, yararlanma. tefavüt Farklılık. İki şey arasındaki fark. Uygunsuzluk. Tehâlüf. tefazul C. Tefâzulât Mikdar fazlası, fark. * Meziyet ve fazilet yarışına çıkma. tefazzul Üstünlük taslama, fazilet satma. * Bağışlama, iyilik. tefci' C. Tefciât Canını yakma, acıtıp ağrıtma. Dertli kılma. tefcir Yerden su kaynatıp akıtma. * Drenaj, oluk vs. gibi su yolları yaparak, bir yerde birikmiş olan suları akıtma işi. * Yarmak. tefciye Yemeğin içine nohut, buğday, pirinç, maydanoz ve bunlara benzer şeyler koymak. Bu konulan şeylere 'ebazir' derler. tefdim İbrik ağzına süzgeç koymak. tefdiye Canını başkası uğruna feda etme. tefe'ül Fal açmak. * Bazı hâdiseleri, tevafukları uğurlu saymak. tefeb Helâk olmak, mahvolmak. tefeccu' Canı yanma, acıma. Kaygılı olma, dertli olma. * Belâ ânında hüzünlü olma. tefeccür Fecr. den C. Tefeccürât Yerden su kaynayıp akma. * Tan yeri ağarma. * Çatlama, yarılma. tefeci t. El altından yüksek faizle para veren kimse. tefehhüm Farkına varmak. İdrâk eylemek. * Yavaş yavaş anlamak. Tekellüfle anlamak. tefehhümât Tefehhüm. C. Farkına varmalar, yavaş yavaş anlamalar. tefehhuz Tâzim, hürmet. tefekku' Yarılmak. tefekkuh Fıkıh ilmini tahsil etmek. Bak Fıkıh tefekküh Yemiş toplayıp vermek. Meyvedar olmak. Meyvelenmek. * Pişman olmak. * Pek hoşlanıp hayrette kalmak. tefekkük Zincir halkası gibi birbirinden ayrılma. tefekkün Pişman olmak. * Taaccüb etmek, hayrette kalmak, şaşırmak. tefekkür Fikretmek. Düşünmek. Fikri harekete getirmek. tefel Guslü ve temizliği terk etmekle vücudun kokması. tefellüc Felç olma, felce uğrama. * Yarılıp çatlama. tefelluk Yarılma, çatlama. tefellül Kılıç gedik olmak, yaralanmak. Rahnedar olmak. tefellüs İflâs etme. tefellüt Halâs olmak, kurtulmak. * Aniden bağından boşanmak. tefelsüf Feylesoflaşmak. tefennün Fen öğrenmek. * Çok şeyler bilmek. * Türlü türlü olmak. * Bir fende maharet sahibi olmak. tefer'un Firavunlaşma. Zâlimlik etme, zulüm yapma. * Çok fazla kibirlenme. teferku' Parmak öttürmek. teferru' Bir çok kollara ayrılmak. * Bir kimse halkın üzerine havale olmak. * Bir kavmin en şerefli kadını ile evlenmek. * Çatallanıp dal dal olmak. teferruât Bir şeyin bütün incelikleri, ayrıntıları. teferruc Ferec. den Ferahlanmak. İç açılmak. * Gezintiye çıkmak. Seyr. teferrüd Ferd. den Tek ve yalnız kalma. Herkesten ayrılma. * Eşsiz, emsâlsiz ve benzersiz olma. * Kendi başına olma. teferrug Ferâg. dan Vaz geçme, fârig olma. * Bir işi bitirip kurtulma. * Satın alınan bir mülkün tapusunu kendi üzerine çevirme. teferruh Ferah. dan İçi açılma, ferahlanma. teferruk Fark. dan Dağılma, ayrılma. teferrüs Ferasetle bir şeyi kestirmek. Bir şeyi dikkat ve teemmül ederek isabetli olarak idrak etmek, anlamak. * Zannetmek. teferrüş Ferş. den Yayılma, serilme. teferrüz İfrâz. dan Ayrılma. tefes Kir, pislik. * Menâsik-i Hacta bıyık ve tırnak kesmek, baş ve kaş yolmak. tefeşşi İntişar etmek, dağılmak. * Tecvidde Harf okunduğu zaman sesin ağız içinde dağılıp uzatılmasına denir. Sin, sad, se, ra, fe, şın, mim, dad harflerine mütefeşşi harfleri denir. tefeşşu' Galip olmak, yenmek. * Çoğalmak, çok olmak. tefeşşü' Münteşir olmak, yayılmak, intişar etmek. tefessud Akmak. tefessuh Fasih olma. Anlaşılması kolay olma. tefessüh Açılmak. Genişlemek. İnbisat bulmak. * Mecliste çekilip bir adama oturacak yer açmak. ◊ Alçaklaşmak. Bozulmak. * Çürümek. Kokup dağılmak. * Tâkattan Rücu etmek, geri dönmek, vazgeçmek. tefettün Bir kimseyi zorla fitneye atma. tefettüt Fett. den Ufalanma, ufak ufak parçalanma. tefevvüh C. Tefevvühât Fevh. den Söyleme, ağza alma. * Dil uzatma. Münâsebetsiz söz söyleme. tefevvuk Üstünlük. Fâik ve daha büyük olma. Üstün gelme. tefevvüt Birbirinden eksik olmak. tefevvüz Bir işi üzerine alma. tefeyhuk Geniş, bol olmak. * Çok konuşmak. tefeyyüz Feyizlenmek. * İlerlemek. * Bollaşmak. tefezzür Kaftan giymek. tefhim Ta'zim. * Bir şeyi kalınlaştırmak. * Tecvidde Harfi kalın okumaktır. Harflerinin adına Müfahhim denir. Şunlardır Hı, sad, dad, tı, zı, gayın, kaf, lem, rı, vav, elif. Huruf-u More…tefhir Fahirlendirmek, gururlandırmak. * Gâlip olmakla hükmetmek. tefie Eğilmek. * Rücu etmek, geri dönmek. tefih Hakir, zelil. * Lezzeti olmayan. tefile Gövdesi kokan kadın. tefire Üst dudağın ortasında olan çukur. tefki' Parmak öttürmek. tefkih Hayrete düşürme. * Hoşlandırma. * Yemiş yedirme. ◊ Fıkh. dan Öğretme, anlatma. * Fıkıh Birbirinden ayırmak. * Halâs etmek, kurtarmak. tefkir Muhtaç etmek. * Yüksek yeri ağaç dikmek için düzlemek. ◊ Düşündürme veya düşündürülme. * Endişe Yarmak. * Göz çıkarmak. tefl Tükürmek. teflic Açmak. teflik Yarmak. teflil Gedik açmak, yarmak. tefnid Tekzib etmek, yalanlamak. * Zayıflatmak. * Aciz etmek. * Korkutmak. tefnik Nimetlendirmek. * Naz. * Beslemek. tefnin Karıştırmak. * Çeşitli yapmak. tefri' Asıldan, kökten şubelere ayrılma, kısım kısım olma. Ayrılma. Fer'lendirme. tefric Gönül açmak. Gam ve tasa gidermek. tefrice C Tefâric Aralık, yırtmaç. tefrid Dünya alâka ve meşguliyetlerinden ayrılıp, ibâdet ve tâatle meşgul olma. tefrig Feragat. dan Boşaltma. * Azade etme. * Dökme. * Kurtarma. * Zâil ve hâlî eyleme. * Vazgeçirme. tefrigât Boşaltmalar. tefrih Korkusuz kalmak. * Gelişme, filizleme. Yumurtadan çıkmak. ◊ Ferahlandırma, gönül Birbirinden ayırmak, seçmek, ayırdetmek, ayrı kılmak. * Korkutmak. ◊ Nifak. Ayrılık. Bozuşma. * Bir gazete veya dergide parça parça, bir önceki yazının devamı olarak çıkan uzun yazı. * Fırka fırka olmak. tefrir Ürkütmek. Kaçırmak. tefris Yırtmak. * Parçalamak. ◊ Döşeme. Yayma. Yayıp döşeme. * Ev eşyasını düzenleme. tefrit Ortalamanın yani vasatın çok altında kalmak, geride kalmak. Normalden aşağı olmak. İfratın zıddı tefriz Farzetmek. tefsa' Kesmek. * Eskimek. tefsid Fâsid etmek, bozmak. tefside f. Hararetli, kızgın. tefsie Çekmek. Uzatmak. tefsik Fısk. dan Fısk ve fücura sürükleme. Birisine fâsık, kabahatli, günahkâr demek. tefsil Yaramaz ve kem nesne. tefsir Mestur, gizli bir şeyi aşikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek. * Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak. * Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan kitab. tefsire Hastaların bevlini koyacak şişe. Sidik kabı. tefte f. Hararetli, kızgın, kızmış. teftih C. Teftihât Feth. den Açmak. * Bırakmak. * Yarmak, yardırmak. * Geğirmek. ◊ Hor ve zelil etmek. * Fetk. den Yün, pamuk gibi şeyleri ditmek, tarayıp açmak. ◊ Fetk. den Yarma, Fetl. den Fitil yapma. Bükme, eğirme. teftin Fitne. den Fitneye düşürme. * Meftun verme. Ayartma. teftir C. Teftirat Bıkkınlık verme. Fütur verme. Usandırma. * Zayıf etmek, zayıflatmak. * Naksetmek, eksiltmek. teftis Ufak ufak parçalama. teftiş Kontrol etmek. İşlerin alâkalı vazifeliler tarafından ele alınıp iyi ve tamam yapılmasına çalışmak. * Sormak. * Ayırmak. teftişât Teftiş. C. Teftişler. teftit Parça parça etme, ufalama. teftiye Lâğımcılık yapmak. * Büyüyünceye kadar kızı evden dışarıya çıkarmamak.. tefvif Bezi alacalı dokutmak. tefvih Korkutmak. tefvik Tar Okçulukta, yayın sol el ile yukarıya kaldırılması. * Okun gezini yayın kirişine koymak. tefvim Ekmek pişirmek. tefvit Fevt. den Geçirme, kaçırma. tefviye Konuşkan olmak. tefviz Birisine bırakma. * İşini Allah'a havâle etme. * Sipariş ve ihâle etme. tefyil Bir kimsenin bir kimseye 'fikrin zayıf' demesi. tefyim Genişletmek. tefzi' Ürkütme. Korkutma. * Hayretle baktırma. tegabbi Birisini geri zekâlı sayma. tegabbür Gubâr. dan Tozlanma. tegabi Bilmez olmak. Ahmaklaşmak. tegabün Gabn. dan Karşılıklı aldatma. Aldanma veya aldanmanın zuhuru. tegabün suresi Kur'an-ı Kerim'in 64. suresidir. Medenîdir. tegaddi Bak Tagaddi tegaddüb Gadab. dan Hiddetlenme, öfkelenme, gazaba gelme, kızma. tegafül Bilmez görünmek, anlamazlıktan gelmek. Kasden kendisini gafil göstermek.Farazâ, bazılarının altında büyük fenâlıklar varsa da, hücum edilmemek gerektir. Zira, çok fenalık vardır ki, iyilik More…tegalgul Hoş kokulu şeyler sürünmek. * Zorluk, çetinlik, güçlük. * Bir şeyin, ilmin içine çok dalmak. tegallüb Bak Tagallüb tegallüf Gılaf. dan Kılıflanma. tegallüt C. Tegallütât Galat. dan Yanılma. Yanlışa düşme. tegalüb Birbirine galebe etmek, birbirine üstün gelmek. tegamgum Sözü düz söylememek. tegammüd Günahı örtmek. tegammür Suyu az içmek. tegamüz Gamze. den C Tegamüzât Birbirine göz ucu ile işâret etme. tegannuc C. Tegannücât Ganc. dan Nazlanma. tegannüm Koyunlaşma. Koyun postuna bürünüp kendisini koyun gibi gösterme. tegannus Tatsız olmak. tegarbül Gırbâl. den Kalburdan geçirme. tegargur Gargara etmek. tegarrüb Gurbet. den Gurbete çıkma. tegarrüd C. Tegarrüdât Kuşun hoş ve nağmeli bir şekilde ötmesi. tegarrür Gururlanma, kibirlenme. * Kaynamak. * Galeyan. tegaşmür Kahra uğratmak. tegaşşi Gışâe. den Örtünme, bürünme. * Gaşy. den Kendinden geçme. tegassül Gasl. den Gusletme, yıkanma. tegassun Gusn. dan Dalbudak peydâ etme. Dallanma. tegat Birbirini suya daldırmak. tegavün Cem'olmak, toplanmak. * Kötü işe yardım etmek, şer işe muâvin olmak. tegavür Birbirini yağmalamak. tegavvül Renk değiştirme. Renkten renge girme. tegavvür Gavr. dan Derine dalma. * Bir şeyin esâsını arama. tegavvut Kazâ-i hâcet etmek. tegayüb Birkaç kişinin topluca kaybolması. tegayür Zıt olmak. Uymamak. Başka türlü olmak. tegayüz C. Tegayüzât Karşılıklı olarak kızışıp öfkelenme. tegayyüm C. Tegayyümât Gayb. dan Bulutlanma. tegayyür Hâlden hâle geçmek, değişmek. * Bozulmak. * Zıt olmak. Bak Hâdis tegayyüt Büyük def-i hâcet. tegayyüz Meşeliğe otlaması için davar salmak. * Meşelik içinde yerleşmek. ◊ C. Tegayyüzât Gayz. dan Hiddetlenme, Eksik olmak. tegazün Hışmetmek, kızmak. tegazzüb Gazâb. dan Öfkelenme, hiddetlenme, gazaba gelme, kızma. tegazzül C. Tegazzülât Gazel. den Gazel tarzında şiir yazma. * Gazel söyleme. tegerg f. Dolu. tegil f. Sakalları yeni çıkmağa başlayan genç. teh f. Dip. * Mertebe, kat. tehabb Dostluk etme. Muhabbet, sevişme. tehabbüb Bak Tahabbüb tehabbür Haber. den Esasını bilme, iyice bilme. tehabbüs Habs. den Kendini bir yere kapama. Hapsetme. tehabbüt Bak Tahabbut tehaccur Bak Tahaccür tehaci Hecâ. dan Hicivleşme. * Hicvetme, yerme. tehacüm Birbirine hücum etme. * Bir yere istekle, hızlıca toplanmak, üşüşmek. tehacür Birbirinden ayrılmak. * Kesilmek. tehaddi Bak Tahaddi tehaddüs Bak Tahaddüs tehadu' Aldanmış gibi görünme. tehadüb Kamburlaşma. tehadüm Yıkılmak. tehadür Kaynamak. Galeyan. tehafüt Düşürmek, düşmek. * Birbirinin üstüne atılmak. Birbirinin ardınca olmak. ◊ Sözü gizlice Bak Tahakküm tehallüf Uygunsuzluk. * Kafileden geri kalma. * Geride bırakma. tehallül Bak Tahallül tehalüf Half. dan Hâkimin her iki tarafa da yemin ettirmesi. ◊ Birbirine zıt olmak. Birbirine muhalif olmak, C. Tehâlükât Helâk. dan İstekle atılma. Tehlikeye aldırış etmeden, birbirini çiğneyecek gibi koşuşma. tehami C. Tehâmiyât Kendini sakınma, korunma. * Avukatlık etme. tehamuk Humk. dan Kendini ahmak gösterme. tehannün Çok arzu ve istek göstermek. * Göreceği gelmek. Özlemek. teharrub Ağaç kurdunun ağacı kemirerek oyması. teharrük Hareketlenmek, kımıldamak. Hareket etmek. teharüc Çıkışmak. * Tevzi etmek, dağıtmak. * Fık Ortakların bir kısmı akar para getiren mülk, bir kısmı arazi, bazısı da para üzerine yaptıkları anlaşma. teharüm Herm. den Genç olduğu hâlde, kendini ihtiyar gösterme. Yaşlı gibi görünme. teharüş Hırıldaşıp dalaşma. tehaşi Haşy. dan Korkup çekinme, sakınma. tehassüb Yastığa dayanma. tehassür Bak Tahassür tehassüs Bak Tahassüs tehasüd Hased. den Hasetleşme. tehasüm Muhâsama etme, düşmanlık etme. tehaşün Haşin davranma. Zorluk gösterme. Sert muamelede bulunma. tehatih Bâtıl, boş ve abes sözler. * Tamamlanmamış söz. tehattuf Kapmak. tehattüm Pek lüzumlu ve vâcib olmak. Vücub derecesinde bulunmak. tehatu' Hatâ etmek, kabahat işlemek. tehatub Hatb. dan Hitablaşma. Karşılıklı birbirine hitab etme. tehavil Muhtelif renkler, çeşitli renkler. tehavün Mühimsememek, ehemmiyet vermemek, ağır davranmak. Aldırış etmemek. * İstihkar, horlama, hakir görme. tehavvül Bak Tahavvül tehayüc Kandırmak. tehayüt Toplanıp gelmek. tehayyüz Bak Tahayyüz tehazül Muhârebeden kaçıp geri dönme. tehbil 'Baban seni ölmüş diye ağladı' demek. tehcid Uyutmak. tehcin Dedikodu yapma. * Müstehcen ve edeb dışı sayma. tehcir Yurdundan çıkarma, hicret ettirme, sürme. * Öğle vakti bir yere gitme. tehciye Heceleme. tehdib Saçak yapmak. tehdid Göz dağı verme, birisini korkutma. Korkutulma. tehdid-âmiz f. Tehditle karışık, tehdit eder surette. tehdidât Tehdid. C. Korkutmalar, göz dağı vermeler. tehdiden Korkutarak, tehdit ederek. tehdidkârâne f. Tehdid edenlere yakışır şekilde. Tehdid edercesine. tehdil Budak aşağı eğilmek. * Dudak aşağı sarkmak. tehdim Hedm. den Yıkma. tehdin Çocuğu güzel sözlerle susturup avutma. Yalandan yüze gülüp medhetme. * Teskin etmek. tehdir Hastalıklı devenin bağırması. * Sözü boğaz içinden söylemek. tehdiye Hediye verme, bağışlama. tehecci Hecâ. dan Heceleme. teheccüd Gece uyanıp namaz kılmak. Gece namazı. teheccüm Hücum etme. Saldırma. * Acele gitme. teheccür Ayrılmak. * Zuhr vaktinde seyretmek. tehechüc Uzaklaşmak. Irak olmak. teheddi Doğru yola girme. Hidayetlenme. teheddüb Saçaklanmak. teheddül Sarkma, sölpüme. teheddüm C. Teheddümât Yıkılma. tehekku' Teveccüh etmek, yönelmek. tehekküm İstihza. * Tevbih. Şiddetle azarlama. Görünüşte ciddi, hakikatta alaydan ibaret olan eğlenme. * Edb Tarizin tesirli olan kısmı. tehekkümât Tehekküm. C. Ciddi tavır takınarak eğlenmeler. tehekkümen Alay için, tehekküm suretiyle. tehekkür Taaccüb etmek, hayrette kalmak, şaşırmak. tehelhül Fileli olmak. Bir elbisenin delikli delikli olması. tehellu' Haris olmak, hırslı olmak. tehellül Sevinme, açık yüzlü olma. Yüzü gülme. Beşâretten yüzdeki parlama eseri. tehellüs Zayıflamak. tehemmu' Seyelân etmek, akmak. tehemten f. İri vücutlu, boylu boslu yiğit. tehendüm Kapanmak. tehennü' Sinmek. * Alışmak. teheshüs Gizli ses. tehessüm Kesilmek. teheşşüm Münkesir olmak, kırılmak. tehettük C. Tehettükât Hetk. den Yırtılma. * Utanmazlık ve hayâsızlıkta aşırı derecede olma. tehevvu' Kusma. İstifrağ etme. tehevvüd Tevbe. Sâlih amel. * Yahudi olmak. tehevvük Tenbel olmak. tehevvül Korkunç hâle gelme. * Birisinin malına göz koyma. tehevvüm Hafif uyku. tehevvün Hakir kılınma. Horlanma. Hakaret görme. Aşağılanma. tehevvür 'Korkusuzlukla düşünmeden hareket etmek. Sonunu düşünmeden birden bire karar vermek. * Kuvve-i gadabiyenin ifrat mertebesi; maddi mânevi hiçbir şeyden korkmamak hâleti.' tehevvüs Heveslenmek. * Yumuşak yerde ağır ağır yürümek. teheyyü Hazırlanma, nizamlanma. teheyyüb Heybet. den Korkma. Korkutma. teheyyüc Heyecanlanma. Coşma. Deprenme. Harekete gelme. teheyyücât Teheyyüc. C. Coşup heyecanlanmalar. teheyyüf İnceltmek. teheyyül Lânet etmek. teheyyüm Şaşma, şaşırma. Şaşıp kalma. Hayran olma. * Susuz olma. teheyyün Asan olmak, kolay olmak. teheyyüz Kırılmış kemiğin kaynayıp bitişmesi. ◊ Perâkende olmak, Maskaraya almak. tehezzüc Nağmeli ses çıkarma. Terâne-perdâzlık etme, makamla şarkı söyleme. tehezzuk Bir yerde karar etmeyip çalkanmak. tehezzül Bıkkın olmak. tehezzum Zulmetmek. tehezzüm Eliyle bir nesneyi kırmak. tehezzüz Hafif titreme, deprenme, ihtizâz. tehi Boş, avare kalmak, hâlî. Eli boş. tehidest Eli boş. Züğürt. tehim Töhmet. den Suçlu, kabahatlı. tehimiyan f. İçi boş. tehiyye Tahiyye Selâm vermek. Hayır duâ etmek. * Hazır ve âmâde kılmak. Bak Tahiyye tehlib Atın kuyruğunun kılını kesmek. tehlik Öldürme. Helâkete düşürme. tehlike Tehlüke Helâk. den Helâkete sebep olacak hâl. Felâket. tehlil İslâmiyetin tevhid akidesini hülâsa eden, ancak bir İlâh bulunduğunu, Onun da ancak ve ancak Allah olduğunu ifade eden 'Lâilâhe illâllâh' sözünü tekrar etmek. Bak Tevhid More…tehn Kâim olmak, var ve mevcud olmak. tehnid Lâtifeleşmek, şakalaşmak, birbirine lütuf etmek. tehnie Tebrik etmek. tehniyet Tebrik etme, kutlama. tehrib Kaçırma. Kaçırılma. Firar ettirme. tehrim Kocaltma. tehşim Zaaf vermek. * Kırmak. tehtan Yağmurun ulaştırı yağması. tehtehe Ağır söylemek, sert konuşmak. tehtik Yırtma. * Nâmusa halel getirme. tehvi' Kusturma veya kusturulma. tehvid Yahudileşme. Yahudi edilme. tehvil Dehşet göstermek. Korkutma. tehvim C. Tehvimât Hafif uyku. tehvin Hevn. den Kolaylaştırma. * Ucuzlatma. Ucuzlatılma. * Alçaltma. Alçaltılma. * Cevr ve hakaret eylemek. Saymamak. Hakir görmek. tehvir Suyu veya diğer sıvıları döktürmek. tehvis Yedirmek, yemek yedirmek. tehviş Karma karışık etme. * Bir yere toplama. tehviye Hevâ. dan Havalandırma. tehyi' Tehyie - Tehiyye C. Tehiyyât Hazırlama, hazırlanma. tehyib C. Tehyibât Heybetli gösterme, heybetli gösterilme. tehyic Heyecanlandırma. Coşturma. * Ayağa kaldırma. tehyicât Tehyic. C. Coşturmalar, heyecanlandırmalar. tehyie C. Tehyiât Hazırlama, hazırlanma. tehyir Suyu döktürmek. tehzi' Kırmak. tehzib Islâh etme. * Temizleme. Fazlalığını, pisliğini giderme. tehzic C. Tehzicât Makamla şarkı söyleme. tehzil C. Tehzilât Zayıflatma. * Alaya alma. Alay şekline sokma. tehziz C. Tehzizât Hafif titreme, hareket ettirme. Deprendirme. tek f. Koşma, seğirtme. teka'ku' Yaramaz gönüllü olmak. * Geri durmak. tekabbel Kabul etsin' mânasında söylenir. tekabbelallah Allah kabul etsin meâlinde duâ. tekabbuh Kubh. dan Çirkin görme. kötü sayma. tekabbül Kabul etmek. tekabkub Bağırsaklarda gazların meydana getirdiği gurultu. tekabül Karşılıklı olma. Bir şeyin karşılığı olma. Yüzleşme. Karşılık olma. Karşılama. * Tezat. tekaddüm Geçmiş bulunma. * Öne geçme. İlerleme. * Birine gelmesi muhtemel bir zararın def'i için evvelceden iş'ar ve tenbih eylemek. * Fık Mürur-u zaman olmak. Zamanı geçmiş bulunmak. tekadim Takdime. C. Takdim edilen armağanlar, verilen hediyeler. tekadir Takdir. C. Mukadderât. Alınyazıları. * İhtimâller. tekadüm Geçmiş bulunma. * Mürur-u zaman olma. tekâfi Tekâfü' Birbirinin dengi olma. tekâfü' Beraberlik, eşitlik, müsâvilik. tekahhul Bak Tekehhül tekâhül Dikkatsizlik, ihmal. tekalib Taklib. C. Döndürmeler, çevirmeler. İçi dışa çevirmeler. tekâlif Teklifler, vergiler. Bak Teklif tekalkul Deprenme, hareketlenme, sarsılma. tekallüd Bir şeyi üzerine alma. İltizam edip boynuna alma. tekâlüb Kelb. den Köpek gibi birbirine saldırma. * Husumet etmek, düşmanlık yapmak. tekammus Giyinme, gömlek giyme. tekâmül Kemâl bulma. Olgunlaşma. tekâmülât Tekâmül. C. Olgunlaşmalar, tekâmüller. tekamür Kımâr. dan Kumar oynama. tekâpu f. Öteye beriye seğirtme. Telâşla koşarak birşeyler araştırma. * Dalkavukluk. tekâri Kira almak. tekarir Takrir. C. Teklifler, takrirler, önergeler. tekarrür Bak Takarrür tekarüb Birbirine yaklaşma. Birbirine yakın gelme. * Tedenni etme. tekârüm Ayıp ve kusur olacak şeylerden kaçınma. tekarün Karn. dan Birbirinin yanına gelme. Birbirine yanaşma. Mukarenet. tekas Bak Takas tekasit Taksit. C. Taksitler. tekaşşu' Kaş'. dan Balgam çıkarma. tekâsüf Kesifleşme. Yoğunlaşma. Sıklaşma. * Bir noktada toplanma. * Birbirinden ayrılan kimyevi maddelerin tekrar toplanarak birleşmeleri. tekâsül Üşenmek. Gevşeklik. İhtimamsız davranmak. Tembellik. tekâsülât Tekâsül. C. Tembellikler, üşenmeler. İlgisizlikler. tekâsülî Gevşeklik ve uyuşukluğa âit. Tembellikten gelen. Bak Himmet tekasüm Kasem. den Andlaşma. * Bölüşme. tekâsür Kesret. den Çoğalma. Kesret bulma. * Çok öğünme. Mal ve evlâdın çokluğu ve bu çokluk ile fahirlenme. tekâsür suresi Kur'an-ı Kerim'in 102. Suresi. Mekkîdir. Makbure Suresi de denilmiştir. tekatir Taktir. C. Damlamalar. tekattu' Tıb Sıtma nöbetinin muntazam vakitlere ayrılması. tekattül Birbirini kesme, kesişme. tekatu' Kesme. Kesişme. * Çatışma. İki çizginin bir noktada birbirini kesmesi. tekatüb Yazışmak. tekatül Katl. dan Vuruşma. Birbirini öldürme. Mukatele. tekatüm Birbirinden sır saklama. tekatur Damlama. Damla damla dökülme. tekaüd Oturma. Fârig olma. * Karşılıklı oturma. * Emeklilik. tekaüden Emekliye ayrılarak. tekaüdiye Tekaüde mahsus olan aylık. tekâver f. Koşucu, seğirtici. * Yorga yürüyüşlü at. tekavim Takvimler. tekavül Kavl. den Sözleşme. tekâvüs Bir yere cem'olmak, yığılmak, toplanmak. * Sıkışmak. tekavvül Kendisinde olmayanı söylemeğe çalışma. Yalan söyleme. tekavvülat Tekavvül. C. Yalan sözler. tekavvüm Eğri iken doğrulma. tekavvüs Kavislenme. Bükülme. Eğilme. Kavis şekline girme. tekavvüt Kut. dan Beslenme, azıklanma. Geçinme. tekâya Tekye. C. Tekyeler. Türkçede bazan 'tekke' şeklinde de kullanılır. tekâyüd C. Tekâyüdât Keyd. den Birbirine hile yapma. tekayyüd Bak Takayyüd tekaz Birbiriyle ödeşme. * Karşılaştırma. tekaza Bak Takaza tekâzüb Kizb. den Birbirini aldatma. Birbirine yalan söyleme. tekazzu' Çıbanın irinlenmesi. tekbib Kebap yapmak. tekbil Bendetmek. tekbir Allahü ekber' demek. Allah'ın her hususta en yüksek ve en büyük olduğu ifâde etmek. tekbirât Tekbir. C. Tekbirler. Tekbir getirmeler. tekbirhân f. Tekbir getiren. tekbit Cihaz Az olmak. * Asan olmak, kolay olmak. tekdih Kuvvetle kaşımak. tekdim Çok ısırmak. tekdir Azarlamak. * Kederlenme. * Bulanık etme. * Mektebde talebeye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. Ta'zir. tekdirât Tekdir. C. Tekdirler, azarlamalar. tekdis Harman etmek. teke f. Keçilerin erkeği. Sürü önünden giden kösemen. * Bir cilt defter. * Tezek. teke'kü' Cem'olmak, birikmek, toplanmak. * Korkak olmak. tekebbüd Kebed. den Sertleşme, katılaşma. tekebbür Kibirlenmek. Kendini büyük saymak. Nefsini büyük görmek. Bak Taabbüd, Tevazu' tekedduh Kuvvetle kaşımak. tekeddün Eğlenmek. tekeddür Bulanık olma. * Kederlenme. tekeffü' Yürürken etrafına bakmadan önünü gözleyerek gitmek. tekeffüf Keff. den El uzatarak dilencilik etme. Avuç açma. Dilenme. * Avuçla tutmak. tekeffül Boynuna almak. * Birine kefil olmak. Kefâlet etmek veya vermek. tekehhüf Kehf. den Mağara biçiminde oyulup kazılma. tekehhul Göze sürme çekme. Suni kara gözlü olma. tekehhün Kâhinlik yapma, falcılık etme. tekellüf Kendi isteğiyle külfete girmek, bir zorluğa katlanmak. * Gösterişe kapılmak. Özenmek. * Yapmacık hâl ve hareket. Zoraki hareket. tekellüfât Tekellüf. C. Tekellüfler. tekellül Götürü gelmek. * İhâta etmek, kaplamak, içine almak. tekellüm C. Tekellümât Konuşmak. Söylemek. tekellüs C. Tekellüsât Kils. den Kireçleşme. tekemküm Başına külâh giymek. tekemmü' Mantar koparmak. tekemmül Olgunlaşmak. Kemâle doğru gitmek. tekemmüm Kümm. den Örtünüp bürünme. tekemmün Pusuya yatma, gizlenme. tekemmüş Acele etme. tekenni Künye. den Künye alma. Ad alma. tekennüf Bir yere toplanmak. tekennüs Gizlenmek. * Örtünmek. tekerfu' Mürtefi olmak, yükselmek. tekerru' Paça yemek. tekerrüc Fâsid olmak, bozulmak. * Kirlenmek. Paslanmak. tekerrüh Kerh. den İğrenme, kerih görme. tekerrüm Saygı görmek. Keremli olmak. tekerrür Tekrarlanmak. Bak Tekrârat tekerrürât Tekerrür. C. Tekerrürler, tekrarlanmalar. tekerrüş Buruşma. tekessüb Kazanmak. tekeşşüf Açılmak, görünmek, sıyrılmak, meydana çıkmak. * Rüsvay olmak. Sırları açığa çıkmak. tekessül Durmak. * Üşenmek. Gevşek davranmak. tekessür Çoğalmak. Kesretli olmak. Adet miktarına adet ilâve olmak. ◊ Bir yürüme çeşiti. tekevvük Baş yarmak. * Basmak. tekevvün C. Tekevvünât Vücuda gelmek. Meydana geliş. * şekillenmek. * Var olmak. tekevvünî Tekevvüne ait. Oluşla, hâdisatla alâkalı. tekevvür Damlamak. tekeymüs Yemeklerin midede ezilmesi. tekeyyüf Bir keyfiyet kabul etmek. Eksiltmek veya noksan etmek. Keyfiyetlenmek. * Keyiflenmek. tekeyyüs Kiyâset. den Kiyâsetli ve zeki görünme. * Zariflik gösterme. tekfil Kefil etme. Kefil edilme. Kefil gösterme. * Boynuna aldırmak. tekfin Kefenlenmek veya kefenlemek. tekfir Birisine 'kâfir' deme, kâfirliğine hükmetme. * Ortadan kaldırma, yok etme. * Setretme, örtme. * Keffaret verme. * Elini göğsüne koyup tevazu yapma. tekfur Tar Bizans İmparatorluğunun valilik derecesindeki idarî hizmetlerinde bulunan kimseler. tekhil Kuhl. dan Göze sürme çekme. teklî Hapsetmek. teklib Köpeğe av öğretmek. teklic Yüzünü ekşitmek. teklif Zor birşey istemek. Bir vazife ileri sürmek. * Sıkılgan ve resmi davranış. İçli dışlı olmayan çekingen muâmele. * Vergi yüklemek. * Vazife vermek. teklif-i mâlâ-yutak Ağır ve güç yetmez olan teklif. Dayanılmaz teklif. teklifât Teklifler. teklil İklil. den Taç giydirme. teklim Söyletmek. * Yaralamak, mecruh etmek. teklis Kils. den Kireç hâline getirme. Kireçleştirme. tekmid Soğuk veya ılık su ile yapılan pansuman. tekmil Bitirmek, tamamlamak. Kemâle erdirmek. * Tam, bütün, eksiksiz. tekmile Kemâl. den Eksikleri tamamlamak için sonradan yapılan şey, ek. İlâve. tekmim Ağaç çiçek verecek vaktinde gılafıyla tomurcuğunu çıkarıp izhâr etmek. tekmin Kemin. den Pusuya yatırma, sipere yerleştirme. teknik Fr. Fizik, Kimya ve Matematikten elde edilen bilgilerin tatbik edilmesi. teknisyen Fr. Bir işin, ilim tarafından daha çok tatbikatiyle uğraşan. Tatbikatla uğraşan kimse. tekniye Künye. den Künyeleme, künye koyma. teknoloji Fr. Teknik bilgiler. Matematik, Kimya ve Fizik ilminden elde edilen bilgiler. tekrar Kerr. den Bir şeyi iki veya daha fazla yapma. * Bir daha, yine, yeniden. tekrarat Tekrarlamalar. Aynı şeyi bir kaç defa yapma. tekraren Defalarca, tekrarlanarak. tekrih Nefret ettirmek. Çirkin göstermek. tekrim Hürmet ve tazim göstermek ve görmek. Saygı göstermek, lütuf ve kerem icrasında bulunmak. tekrimen Hürmet göstererek, tazim ederek. tekrir Tekrar etme, bir daha yapma, söyleme, tekrarlama. * Edb Sözün tesirini kuvvetlendirmek için bir sözü bile bile tekrar etme san'atı. * Tecvidde Harf okunduğu zaman dilin sürçmesine More…tekriye Düşman yapmak. teksib Kesb. den Kazandırma. teksif Kesâfet. den Sıklaştırma, koyulaştırma, yığma, toplama. ◊ Parça parça Keşf. den İyice açma. teksir C. Teksirât Çoğaltmak, artırmak, çoğaltılmak. ◊ Kesr. den Çok kırma. Fr. Dokuma. * Dokumacılık. tektib Askeri bölük bölük etmek, bölüklere ayırmak. * Ketebe. den Yazdırma. tektim Örtmek. tekvif Kûfe'ye varmak. tekvin Var etmek. Meydana getirmek. Yaratmak. * İlm-i Kelâmda Cenab-ı Hakk'ın sübutî bir sıfatıdır ve ademden vücuda getirmesi, icad etmesidir. tekvinât Tekvin. C. Tekvinler, var etmeler, yaratmalar. tekvir Yuvarlaklaştırmak. Kıvırmak. Sarmak. * Toplamak. Cemolmak. * Başa sarık sarmak. tekvir suresi Kur'an-ı Kerim'in 81. Suresidir. Küvvirat Suresi adı da verilir. tekvis Yüz üstüne düşürmek. tekviye Ovmak, ovalamak. tekye f. Zikir veya ders için toplanılan yer. * Dervişlerin meskeni ve mâbedi. * Yaslanılacak, dayanılacak şey. * İtimâd etmek, dayanmak. tekyenişin f. Tekkede oturan, derviş. tekyezen f. İstinad eden, dayanan. tekyil Kile. den Kile ile ölçme. tekzib Yalanlamak. Bir işe inanmayıp inkâr etmek. Yalan olduğunu söylemek. tel'a C. Tilâ Su yolu, su mecrası. * Sel yolu. * Yerin alçağı ve yükseği. Çukurluk ve tepe. tel'abe Oynamak. tel'ib Oynatma, raksettirme. tel'in Lânetlemek. Lânet etmek. tela Tülüv. den Ondan sonra geldi, ardınca gitti mânasında fiil. tela'lu' Açlıktan zayıflamak. * Küçük olmak. tela'süm Dil dolaşma, şaşırma. * Cevap verilecek yerde veremeyip kekeleme. * Saçmasapan cevap verme. telaffuz Söyleyiş, söyleniş. * Ağızdan çıkan lâfız. telafi Eksik olan bir şeyin yerini doldurmak. Tamamlamak. * Ziyanı karşılamak. Zararı ödemek. telafif Birbirine sarmaşmış bölük bölük nebatlar. * Büklümler, kıvrımlar. * Birbirine girmiş ve sarmaşmış vaziyette olma. Lif lif olma. telaggum Dürtülmek. telah Birbirine inatçılık etmek. telahhi Tülbendi çenesi altından sarmak. telahhum Lahm. dan Semirme, etlenme. telahhuz İmrenerek ağız sulanma. telahi Oyun. Oyun âleti ile vakit geçirme. ◊ Birbirine Birbirine katılmak. Birbiri arkasından gelip birleşmek. telahuz Gözucu ile bakma. Gözucu ile bakışma. telaiye İstikmet, doğruluk. telak Ulaşmak, varmak. telaki Kavuşma. Buluşma, birbirine kavuşma. telakigâh f. Buluşma yeri. Kavuşma yeri. telakki Karşılamak. Almak. Kabul etmek. * Şahsi anlayış ve görüş. telakkiyât Telakki. C. Şahsî anlayış ve görüşler. * Kabul etmeler. Telakkiler. telakkub Lâkab. dan Lâkab alma. Lâkablanma. telakkuf Ağızdan söz kapmak. * İşitmek. * Yutmak. * Sür'atle almak. telakkuh Kendisini gebe, hâmile gösterme. Gebe kalabilme. telakkum Parçalayıp lokma yapıp yutma. * Karın gurultusu. telakkut Cem'etmek, toplamak, biriktirmek. telaküm Yumruklaşma. Boks. telale Dalâlet. telam Hizmetçi talebe. telamiz Tilmiz. C. Talebeler, çıraklar. telaşi Önem ve ehemmiyetini kaybetme. * Dağılma. * Telâş. telasim Tılsım. C. Tılsımlar. telassus Çalma. Sirkat etme. Hırsızlık yapma. telasuk Lüsuk. dan Bitişme, yapışma. Birbirine bitişik olma. telatil Zorluklar. telattuf C. Telattufât Lutf. den Lütuf ve nezaketle davranma. Nâzikâne muamelede bulunma. telattufât Telattuf. C. Nâzikâne muameleler. telattufen Nezaketle, lütuf ile. telattufkâr f. Lütuf, nezaket ve tatlılıkla muamele eden. telattuh Bulaşma, bulaşık olma. telatuf C. Telâtufât Nezaket ve lütufla hareket etme, nâzikâne muamelede bulunma. telatum Birbiri ile çarpışmak, vuruşmak. Deniz dalgaları gibi * Birbirine şamar vurmak. telatumgâh f. Dalgalı yer. Dalgası çok olan yer. telaub La'b. dan Oynama. Oynaşma. telaum Muntazır olmak, gözlemek, beklemek. telaun Birbirine karşılıklı lânet okuma. Bak Lian telavüm Levm. den Birbirine levmetme. Birbirini çekiştirme. telazum Biri diğerine lâzım olmak. Karışık olmak. Bir şey diğerine yapışmak. telazzi Ateş alevlenmek. telbib C. Telâbib Bir kimsenin yakasına yapışıp çekmek. * Boyun. telbid Bir yere toplayıp yığmak. * İhramda olan kimsenin saçı dağılmasın diye başına sakız yapıştırması. telbie Lebbeyk' demek. telbik Teridi yağlı yapmak. telbin Kerpiç kesmek. telbine Sütlü bulamaç aşı. * Arpa suyu. telbis Lebs. den Ayıbını, kusurunu örtüp iyi göstermek. * Suret-i haktan görünerek hile edip aldatmak. * Hile. Oyun. telbisât Telbisler. Hileler, oyunlar. telbiye Lebbeyk Yâni Emredersiniz, ben emrinize hazırım demek. İcabet etmek. Bak Lebbeyk telcie İkrah etmek, iğrenmek, tiksinmek, kerih görmek. telcim Licâm. dan Gem vurma, gemleme. Gemlenme. telcin Davarın sütünü sağıp memesini boşaltmak. * Kalınlaştırmak. tele Tuzak. * Ağıl. tele'lü' Lü'lü'. den Parıldama. tele'üv Parıldama, parlama. telebbüb Silâh takınmak. telebbüd Birbiri üstüne yığılmak. * Bir yere gizlenip av gözlemek. telebbük Mide dolgunluğuna uğrama. telebbün Leben. den Durma, eğlenme. * Memeden sütün damla damla akması. telebbüs Giymek. Giyinmek. * İki şeyi birbirine benzeterek ayırdedememek. * Örtülü olmak. telebbüt Muztarib olmak, acı çekmek. * Dönmek. teleccüc Geminin denizin derin yerine varması. teleccüm Dizgin vurmak. teleccün Bir nesneyi ovalayıp kirini gidermek. teleclüc Söylerken şaşırarak ağzında lâkırdıyı karıştırarak söylemek. * Kımıldatmak. Hareket etmek. * Tereddüt. teleddüd Sağına ve soluna iltifat etmek. teleddüm Kaftan eskitmek. * Yama vurmak. teleddün Eğlenmek. telef Yok olmak. Ölmek. Zâyi olmak. * Boş yere harcamak. telefât Telef. C. Ölüm sebebiyle olan kayıplar. teleffüm Yüzüne ve ağzına yaşmak bağlamak. teleffüt Etrâfına bakınma. telehcüm Haris olmak, hırslı olmak. telehhi Oynama. Oyun ile vakit geçirme. telehhüb Leheb. den Alevlenme, tutuşma, alevlenip yanma. * İltihap. telehhüf Mahzun olmak. Hasret ve kederle yanıp yıkılmak. Ah çekmek. telehhüm Yutmak. telehvüc Biri işi gevşek yapmak. telehvuk Huyu olmadan cömertlik göstermek. telekkü' Tevakkuf etmek, durmak, duraklamak. * Bir işe dolaşmak. telemlüm Cem'olmak, toplanmak, birikmek. telemmu' Parıldama. Işıldama. telemmüc Yemek artığını dil ile ağızda aramak. * Tatmak. * Yemek. telemmük Tatmak. * Yemek. telemmüs Lems. den El ile dokunma. telemmüz Tatmak. * Yemek. * Dili ağızda döndürüp yemek kırıntısı aramak. ◊ Talebelik etmek. Çömezlik etmek. Bak Tilmiztelepati yun. Gelecekte veya uzakta olan bir hâdiseyi o anda duyma hâli. teleskop Fr. Gök cisimlerini görmek için kuvvetli dürbün. teleslüs Tereddüt etmek, karar verememek. telessüm Yaşmaklanma. televizyon Fr. Elektromanyetik dalgalar vasıtasıyla hareketli veya hareketsiz şekillerin resmini uzaklara nakletme usulü. * Bunun alıcı cihazı. Bak Celb-i suret, Radyo televvüm Muntazır olmak, beklemek, gözlemek. * Kabul etmemek. televvün Levn. den C. Televvünât Renkten renge girme. Renk değiştirme. * Döneklik, kararsızlık. televvüs Kirlenmek. Pislenmek. Bulaşıp murdar olmak. teleyyün Leyn. den Yumuşak. Yumuşak olmak. Sulanmak. teleyyüs Arslan yürekli olma, arslan yürüyüşlü olma. telezzüc Lüzucet. den Yapışkan olma. * Çekilip uzanmak. telezzüz Tat ve zevk almak. Zevklenmek. telfi' Başını örtmek. telfif Bürünme, sarma, örtme. telfik Birleştirme, ekleme. İstif. * Bir yere getirip ulaştırmak. telh f. Acı. telh-kâm f. 'Damağı acı' Kederli, dertli. telh-nak f. Lezzeti acı olan, lezzeti hoş olmayan. telhbâr f. Acı olan meyve. Meyvesi acı olan. telhgû f. Acı söyleyen. telhgüftar f. Acı sözlü. telhî Acılık. telhib C. Telbihât Leheb. den Alevlendirme, tutuşturma. telhid Lahd. dan Mezar çukuru kazma. Kabire lâhid yapma. * Gömme. telhif C. Telhifât Acınma, acıklanma. telhih Kavuşturmak. telhim Lâhm. dan Etlendirme, semirtme. telhin C Telhinât Okurken kelime veya harf değiştirme. * Yanlışını çıkarma. telhis Kısaltma. Hülâsasını alma. telhisât Telhis. C. Kısaltmalar, hülâsalar, özetlemeler. telhisen Kısaltılarak, hülâsaten, özet olarak, hülâsa tarzında. telhiye Gâfil olmak, gaflette bulunmak. * Meşgul olmak. telid Telide Veled. den Yabancı memlekette doğduğu halde küçük yaşta İslâm diyârına getirilerek orada büyütülmüş ve oranın tâbiiyetini kabul etmiş olan kişi. telil Boğaz. teliyye Borç bakiyyesi. * Tâbi olmak, uymak. telkib Lâkab vermek, isim takmak. telkif Telkin etmek. telkih İlkah etmek. Aşılamak. * Aşı. * Cinsinin üremesini sağlamak. telkim Lokma lokma yedirme. Lokma verme. telkin C. Telkinât Zihinde yer ettirmek. Fikir aşılamak. Zihinde yer etmiş düşünce. * Yeni müslüman olana İslâm esaslarını anlatmak. * Ölü gömüldükten sonra imam tarafından söylenen söz.Telkini More…telkiye Ulaşmak, varmak. * Bir nesneyi yüze getirmek. tell C. Tilâl Tepe, yığın, küme. * Düz yer üstüne yatırmak. tellal Bak Dellâl telmi' Lemeân. dan Renk renk yapma, rengârenk yapılma. * Parıldama, parıldatılma. * Edb Mısraları, Türkçe, Arabça, Farsça gibi başka başka dillerde olan manzume yapma. telmih C. Telmihât Lâyıkiyle ve kâmilen keşfedip nazara arzetmek. * Bir şeyi açıkça söylemeyip başka bir mâna ifade için söz arasında mânalı söylemek. İmâ ile söz arasında başka bir mânayı ifade More…telmihen Telmih suretiyle. Telmih için. İmâlı olarak. telmiz Dili ağızda yemek kırıntısı için gezdirmek. * Tattırmak. * Yedirmek. telsin Bir nesneye dil etmek. teltele Hareket ettirmek. teltim Kuvvetle sille vurmak. telvi' C. Telviât İçini yakıp dertlendirme. telvih Açıklamak. * Zâhir ve aşikâre kılmak. * Susuzluktan insanın çehresi bozulmak. * Bir şeyi ateşle kızdırmak. Güneş veya ateşin sıcaklığı bir nesnenin rengini değiştirmek. * Posa hâline More…telvihât Telvihler. Kinaye halindeki işaretler. telvik Yemeği yumuşak ve yağlı yapmak. telvim C. Telvimât Levm. den Azarlama, paylama. telvin Levn. den Renk verme. Boyama. Boyanma. telvis C. Telvisât Kirletmek. Bulaştırmak. Pisletmek. * Mc Bozmak, berbat etmek. telviye Bükme, burma, çevirme, kıvırma. telyin Leyyin. den Yumuşatmak. Eritmek. * İçi yumuşatmak, kabızlıktan kurtarmak. telzie Davarı iyi gütmek. telziz Lezzet verme. Tatlandırma. Lezzetlendirme. tem'ik Yuvarlamak. tema'dün Ma'den. den Maden haline geçme. tema'uk Yuvarlanmak. tema'ur Mütegayyer olmak, değişmek. * Rengi donuk olmak. * Saç dökülmek. tema'ut Saç dökülmek. temacüd Mecd. den Büyüklüğünü ve şerefini çoğaltma. temadi Devam etmek. Sürüp gitmek. * Uzak olmak. * Müntehi ve muktezi olmamak. temahhuh Kemikten ilik çıkarmak. temahhul Hile etmek. temahhut Sümkürme. temahhuz Temahhud Doğum sancısı çekmek. * Hayvanın gebe oluşu. * Süt yayıkta yayılarak yağı alınıp safileştirilmesi. * Fitne çıkarma. temahuk İnat etmek. temahül Mühlet verme. Yavaş ve ağır davranma. temaî Genişlemek. temakkuk Dinlene dinlene içmek. temalü' Arkadaş olmak. temalük Nefsini zaptetme. Kendine hâkim olma. temanü' Çatışma ve birbirine mani olma. İhraç. Adem-i kabul. Tard. Bak Bürhan-üt temanü' temari Şek şüphe etmek. Mücadele etmek. temaruz Yalandan hastalanmak. Kendini hasta gibi göstermek. temas Bak Temass temaşa f. Hoşlanarak bakmak. Seyretmek. Seyre çıkmak. Gezmek. İbretle bakmak. temaşagâh f. Gam ve kederi defetmek için gezip seyredilecek yer. Eğlence mahalli. temaşager Temaşakâr f. Seyirci. İbretle etrafı temaşaya çıkmış olan. temaşagerân Temaşager. C. Seyirciler. Temaşa edenler. temaşahâne f. Temaşa edecek yer. * Mc Dünya. temaşi Birbiriyle yürüyüşmek, birlikte yürümek. temasih Timsah. C. Timsahlar. temasil Timsaller. Suretler. Resimler. Putlar. Semboller. Tasvirler. temass Mess. den Yan yana bulunma. * Birbirine değme. * Münasebette bulunma. temassur Davarın memesinde kalan sütü sağmak. temassus Emmek. temasül Benzeyiş. Benzeme. Birbirine benzemek. Birbirine müsavi ve müşabih olmak. * Hasta sıhhate, iyi olmağa yaklaşmak. * Mat Kesirsiz taksim kabul etmek, kesirsiz bölünebilmek. tematti Matiyy. den Vücutta duyulan ağırlıktan dolayı gerinme. * Yürürken sallanmak. temattuk Bir nesnenin lezzetinden ağzını şapırdatmak. temattur Matar. dan Yağmur yağma. * Hız. Sür'at. temavüt Kendini ölmüş gibi gösterme. temayüc Meyletmek, eğilmek, yönelmek. temayül C. Temayülât Meyletmek. Bir cihete iltifat etmek. Bir tarafa eğilmek. * Bir yana çarpılmak. * Bir yana veya bir kimseye fazla taraftarlık ve sevgi göstermek. temayülât Temayül. C. Meyiller, sevgiler, muhabbetler. temayün Yalan olmak. temayüt Birbirinden ayırmak. temayüz Kendini göstermek. Farklı ve yüksek vasfı olmak. Başka vasıflarla üstün olmak. temayüzat Temayüz. C. Üstün olmalar, temayüzler, yükselmeler. temazmuz Mazmaza. C. Mazmaza yapma. Ağzını su ile çalkalama. temazüc Birbiriyle karışmak. * Şakalaşma. temazuh şakalaşmak. temazuk Münafıklık etmek. temcid Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğünü bildirmek. Tazim ve sena etmek. * Ağırlamak. * Sabah namazı vaktinden evvel minarelerde belli makamlarda söylenen ilâhi, niyaz. temciş Oynatmak veya oynamak. temdid Devam ettirmek. Uzatmak. Uzatılmak. Sürdürmek. * Çekip uzatmak. * Tecvidde Bir harfi uzun okumak, çekmek. temdih Medhetmek. Çok övmek. Mübalâğa ile medih. temdihât Temdih. C. Mübalâğa ile medhetmeler. temeccüd şeref sahibi olma. Ululanma. temeccüs Mecusi olmak. temeddüd Çekilmek. * Uzamak. * Gerinmek. temeddüh Kendi kendini övmek. Kendini beğendirmeğe çalışmak. böbürlenmek. temeddühât Temeddüh. C. Temeddühler, böbürlenmeler. temeddün Medenileşmek. şehirlileşmek. Medeni olmak. temedru' Ferace ve kaftan giymek. Çarşaf giymek. temeh Fâsid ve mütegayyer olmak. Bozulmak ve değişmek. temehdi Mehdilik dâvasında bulunma, mehdilik dâvasına kalkışma. temehhüd Mehd. den Yayılıp döşenme. temehhül Takdim etmek. Hayırda takaddüm etmek. İşinde acele etmemek. Teenni. temehhür Maharet. den Mâhir olma. temehhuz Bir şeyden hülâsa olarak çıkmak. Sütten yağ çıkması gibi temekkük Karışmak. temekkün Mekânlanmak. Yerleşmek. Yer tutmak. * Vakar ve temkin sahibi olmak. * Sultan yanında rütbe sahibi olmak. temelluk Yaltaklanmak. * Tevâzu ve yumuşaklık göstermek. * Dalkavukluk. temellük Mülk edinmek. Kendine mal edinmek. Sâhib olmak. * Kadir ve muktedir olmak. temellül Millet. den Bir milletin ferdi olma, milletlenme. * Bir dine bağlı olma. * Melel ve Melâl. den Hastalığın etkisiyle yatakta rahat yatamayıp, kımıldanıp durma. temellus Halâs olmak, kurtulmak. temelmül Yatak veya döşekte rahat olmama. temendül Elini mendil ile silmek. temenna Eli alnına götürerek selâmlama işareti yapma. * Minnettar olma. temenni Dilek. İstek. Duâ. Rica etmek. temenniyât Temenni. C. Temenniler, dilekler, istekler. temennu' Kavi olmak. Kuvvetlenmek. temerküz Merkez tutma, merkezleşme. Bir merkezde toplanma. * Yığılma. Birikme. temermür Titremek. temerrüd İnad, direnme. * Yapılması gereken bir şeyi yapmakta kasten geciktirme. temerruh Kendini yağla ovmak. temerruk Çorba içmek. temerrün Tekrar ettirerek alıştırma. İdman yapma. temerrüş Az miktar su. temerrut Saç dökülmek. temeshur C. Temeshurât Maskaralık yapma. temeskün Miskin olma. Miskinleşme. temeşmüş Zerdali yemek. temeşşi Yürüme Mâneviyatta daha çok kullanılır. temessuh Kendini bir nesneye sürmek, meshetmek. * Bir şeye sürünmek. ◊ Şekil Tutunma. Sarılma. Sıkıca tutma. * Hüccet ve delil izhar etme. * Borç senedi. temessül Benzeşmek. Cisimlenmek. * Bir şeyin bir yerde suret ve mahiyetinin aksetmesi. Bir şekil ve surete girmek. * Bir kıssa veya atasözü söylemek. temeşşut Muşt. dan Saçını, sakalını tarama. temettu' C. Temettuât Kazanma, kâr etme. * Kâr, fayda, menfaat. * Toplamak, cem'etmek. * Mühlet vermek. * Yoldaş olmak. temettuât Temettu'. C. Kârlar, kazançlar, faydalar. temevlî Kendini mevlâ kılmak. temevvüc C. Temevvücât Dalgalanmak. Çalkanıp dalga dalga olmak. temevvücât Temevvüc. C. Dalgalanmalar. temevvül Mâl. dan Zenginleşme, mal edinme. temeyyü' Sulanma, sulu hâle gelme. Akma. Cıvıklaşma, sıvı hâle gelme. temeyyüh Sulanma. temeyyüz Benzerlerinden farklı ve üstün olma. Diğerleri arasından kendini gösterme. temezzuk Parça parça olma. Yırtılma. temezzüz Yavaş yavaş ve dinlenerek içmek. temhid Mehd. den Döşeme, yayma, düzeltme. * İskân etme. * Bir maddede özür, bahane beyan eylemek. * Özür sahibinin özrünü kabul ile tasdik eylemek. * Serd etme, izah etme, arz etme. * Mukaddeme More…temhik İptal etme. temhil Sonraya bırakma. Mühlet verme. temhir Mühürleme. temhis İmtihan ve tecrübe etme. * Halâs etme. temhisât Temhis. C. Tecrübeler, imtihan etmeler. temhiz Doğum ağrısı çekmek. Bak Temahhuz temim Katı, şiddetli, şedid. temime C. Temâyim Heykel. temk Uzamak. * Yükselmek, yüce olmak. temkin Ağır başlılık, usluluk. * Ölçülü hareket sâhibi. * Vakar, izzet. İktidar, kudret. * Birini bir şeye muktedir kılmak. * Kararsızlıktan kurtulup huzur ve sükuna mazhar olmak. * Tedbir, More…temlie Mel'. den Ağız ağıza doldurma. temlih Tuzlamak. Tuza yatırmak. * Edb Söz arasında güzel ve mazmun nükteli, cinaslı ve güzel söz söylemek. ◊ Süryânice El-Kayyum mânasında Esmâ-i İlâhiyedendir.temlik Mal sahibi etmek. Birine mülkü kazandırmak, sahib etmek. * Mülk olarak vermek. temliken Mülk olarak vermek suretiyle. Temlik tarzında. temlis Melis. den Pürüzlerini giderme. Düzleme. temliye Doldurma veya doldurulma. temmar Hurmacı. Hurma satan. temme Tamam oldu, bitti mânasına fiil. temni' Mübalağa ile Men etmek, engel olmak. temr Hurma. temre Bir tek hurma. temren 'Okların ucuna demir veya sarıdan takılan parçaya verilen addır. Menzil oklarına maden yerine kemik takılır ve ona da 'soya' adı verilirdi. Temren ile soyanın takılışında fark More…temri Hurmayı seven. temrid Binayı yüksek yapmak. temrig Yuvarlamak. temrih Hafifçe sürme. Uğuşturma. * Bulaştırmak. temrin Yumuşak etme. İdman ettirme. * Tekrarlatarak çalıştırma. Egzersiz. temrir Acılık verme. temriz Maraz. dan Zayıf gösterme. temsik Cenk etmek, dövüşmek, vuruşmak. * Bir kimseye deri vermek. * Deriye renk vermek. temşik Kırmızı balçıkla renk etmek. temsil Bir şeyin aynısını veya mislini yapmak. Benzetmek. Teşbih etmek. Örnek, nümune söz. Bak Kıyas-ı temsilî temsilât Temsil. C. Temsiller, örnekler. temsilî Temsile dair ve müteallik. Bir şeyi göz önünde canlandıran. temsir Mısır. dan Bir yeri şehir haline getirme. * Taklil. Azaltma. ◊ Birşeye göz dikip Sevinmek. * İzhâr etmek, göstermek. temşit Muşt. dan Tarama veya taranma. temsiye Akşamlık. * Akşamleyin bir nesne getirmek. temşiyet Meşy. den Yürütme, ilerleme. * Meydana gelmesini kolaylaştırma. temti' Faydalandırma, kâr ettirme. temtit Ekber' derken bir elif fazlalaştırıp 'ekbâr' demek. * Med edip çekmek. temuçin Bak Cengiz temvih C. Temvihât Sulandırma, su katma. * Haksız bir şeyi haklı gösterme. temvil Mâl. den Mal sâhibi etme. temyi' Mey'. den Sıvılaştırma. Sıvı hale getirme. temyil İki şey arasında mütereddit olmak, karar verememek. temyis Yumuşak yapmak, yumuşatmak. temyiz Bir şeyi diğerinden seçip tarif etmek, ayırmak. Seçmek. İyiyi kötüden ayırmak. * Yargıtay. * Gr Belirsiz olan kelime ve sayıları belirli hale koymak. Meselâ 'İşrune dirhemen' More…temyizen Temyiz suretiyle. Temyiz yoluyla. Seçerek. temzic Karıştırmak. Katmak. Mezcetmek. * Bir kimseye bir şey vermek. temzig Ayırmak. * Dağıtmak. temzik C. Temzikat Yırtma, paralama, perakende etmek. ten f. Gövde, beden, vücut. * İnsan bedeninin dış yüzü. ten'ab Karga sesi. ten'il Nallama, nallanma. ten'im Nimetlendirmek. Bolluk içinde olmak. Rahat ve refah kılmak. * 'Neam' diye cevap vermek. ten'iş Yukarı kaldırma. ten-asan f. Rahatını düşünen adam. ten-aver C. Ten-âverân f. Vücutlu, etine dolgun. ten-dürüst f. Sağlam vücutlu, kuvvetli. Vücudu sağlam olan. tena'nu' Uzak olmak, uzaklaşmak. tena'ul Nâlin giymek. tena'um Nimetlenme, bolluk içinde yaşama. tenabüz Ahidlerini bozmak, sözlerinde durmamak. ◊ Birbirine lâkap takıp Fısıltı ile birbirine gizli söylemek. tenacüş Satın almak. tenad Birbirine nidâ etmek, birbirine bağırışmak. tenadd Nudud. den Dağılma, darmadağın ve perişan olma. * Birbirinden ürkme. tenadi Birbirine nida etmek, çağırmak. * Bir araya toplanma. tenadüm Nedem. den Birbiriyle konuşma. Sohbet. tenadür Azalma, nâdirleşme. tenadüs Birbirine lâkap koyup bağırışmak. tenaffuh şişmek. ' Uf, tüf, ah ve oh' demek. tenaffut Çok kızma, hiddetlenme. tenafi Birbirine zıt ve muhâlif olma. tenafür Birbirinden kaçmak. Ürkmek. * Uzağa çekilmek. * Bir mes'elenin halli için hâkime başvurmak. * Edb Kulağa hoş gelmeyen hece veya kelimelerin bir arada bulunması. tenafüs C. Tenâfüsât Hased etme. Çekememe. tenaggum Şarkı söylemek. tenagguş Hareket etmek. tenahhi Bir yana çekilme, alarga durma. * Irak olma. tenahhum Tükürmek. * Asık suratlı olmak, ekşi yüzlü olmak. tenahi Son bulma, bitme, tükenme. * Yasağı kabul ile geri durmak. tenahnuh Öksürerek boğazını açmak, öksürmek. Öhö öhö demek. * Fık Zaruret olmasa bu öksürük namazı bozar. tenahüd Tevzi etmek, dağıtmak. * Hediye vermek, atâ etmek. tenai Uzaklık. tenakki Muhayyer olmak. tenakkub Nikab örtünmek, yüze peçe örtmek. tenakkul Nukl. den Bir yerden başka bir yere geçme. * Nakletme. * Bir makamdan başka makama intikal etme. tenakkur Müçtemi olmak, içtima etmek, toplanmak. tenakkus Eksilmek. tenakkut Nokta. dan Benek benek olma. Nokta nokta olma. tenakkuz Halâs olmak, kurtulmak. ◊ Kırılmak. * Nikâhlanmak. tenakür Bilmezlikten gelmek. Tecâhül etmek. * Birbirine adâvet etmek. tenakus Noksanlaşmak. Azalmak. Eksilmek. tenakusât Tenakus. C. Eksilmeler, azalmalar. tenakuz Sözün birbirini tutmaması. Konuşmada beyan edilen söz ve fikirlerin birbirine zıt olması. * Man İki şeyin birbirine nakiz olması. Bir şeyin nakizi, o şeyin ref'inden kaldırılmasından More…tenakuzât Tenakuz. C. Tenakuzlar. tenanir Tennur. C. Ocaklar, fırınlar, tandırlar. * Su pınarları. tenasi 'Unutmuş görünmek. Unutmak. Kendini unutmuş gibi göstermek. Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyân veya tenâsi edilse; ezhân enelere dönüp etrafında gezerler. M. Bak Vicdan' More…tenaşir Acemi yazısı, çocuk yazısı. tenassüb Dikilip durma. tenassuh Nasihat almak, aklı başına gelmek. * Başkası hakkında iyilik istemek. tenassuk Nizâmına koyma, tertib etme, düzenleme. tenassur Nasrânileşme. Hıristiyan dinine girme. tenasüb Uygunluk, uyma, tutma. Yakınlaşma. * Nisbet, kıyas. * İki adet birbirine nisbet edilerek yapılan hesap usulü. * Edb Mânaca birbirine uygun kelimeleri bir arada söze güzellik vermek maksadı More…tenaşüd Birbirine şiir okuma. tenasuf Yarıya bölmek. tenasuh Birbirine nasihat etme. tenasüh İslâmdan hariç olan batıl bir fırkaya göre, ruhun bir bedenden başka birinin bedenine intikâl eder diye olan batıl inanışları. * Miras sahibinin ölümü ile malının vârisine geçmesi. Bak More…tenasüh-vâri f. Tenasühe benzer bir surette. tenasuk Nizam üzere dizilme. tenasül Türemek. Nesil yetiştirmek. Üremek. Birbirinden doğup türemek. tenasülât Tenasül. C. Çoğalma. Tenâsüller. Üremeler. tenasur Yardımlaşma. Karşılıklı yardım etme. * Haberler birbirini tasdik eylemek. tenasür Saçılma, serpilme, püskürme. tenaşür Dağılmak. tenattu' Çok arıtmak. * Ayırmak. tenattuf Küpe takma. tenattus Dikkatle tecessüs etmek, araştırmak. * Ayırmak. tenatüc Neticelenme. Birbirini netice vermek. tenatuh Hayvanların birbirlerine süsüşme si. * Birbirine başla vurmak. tenatül Birbirine muhâlif olmak, ters olmak. tenavüb Nöbetleşme. Nöbet ile çalışma. Münâvebe. tenavül Bir şeyi alma. * Yemek yeme. * Bahşiş ve ihsanda bulunma. tenavüm Yalandan uyur gibi görünme. tenavür İri vücutlu kişi, iri yarı kimse. tenavüş Aşağı tutmak. * Sonraya bırakmak, tehir etmek. * Alıp yemek. ◊ Tenâvül mânasındadır El atmak, el Nöbetleşmek. tenazu' Kavgalaşmak, çekişmek. Birbirine husumet etmek. tenazuk Birbirine öğretmek. tenazük Birbirine süngü ile vurmak. tenazul Birbiri ile oklaşmak. tenazül Yayan olarak vuruşmak. tenazur Birbirine karşı olmak. Simetri hâli. * Bakışmak. Bir iş hususunda birbirine bakmak. tenazurî Simetrik. tenazzüf Pâklanma, temizlenme. tenazzuh Bulaşmak. tenazzur Dikkatle bakarak düşünme. Düşünerek dikkatle bakma. tenbal Kısa boylu, bodur adam. tenban f. Don, iç donu. tenbel Tembel f. Üşenen, üşengeç. * İşte ağır, davranan ağır yürüyen, ağır hareketli. tenbel-hâne 'f. Memurları iş görmez olan dâire; fertleri tenbel olan ev. Tenbeller yuvası.' tenbelit f. Hayvan yükü. Küçük yük. tenbie Haber vermek. tenbih C. Tenbihât Göz açtırmak. * Gafletten ikaz etmek. Faaliyetini arttırmak. * Sıkı emir vermek. * Bir işin yapılacağı hakkında yapılan nasihat. tenbihât Tenbih. C. Tenbihler. İkaz etmeler. tenbik Ağaçları aynı hizâda dikmek. tencic Şâd etmek. Sevindirmek. tencid Evin içini nakışlı bezlerle süslemek. * Kahraman yapmak. tencim Yıldız ilmi ile uğraşmak. Yıldızların hareketlerinden mâna çıkarmağa çalışmak. tencir Korkutmak. tencis Necâset. den Pisleme, murdarlaştırma, pis etme. tenciye Necât. dan Kurtarma. tenciz Sona erdirme. Sonuçlandırma, neticelendirme. * Sözünü yerine getirme. tendid Meşhur etmek. tendif Yün ve pamuk atmak. tendiye Islatma, nemleme. tene f. Gövde, beden, cüsse, vücut. * Örümcek ağı. tenebbi Nübüvvet. den Peygamberlik iddiasına kalkışma, peygamberlik dâvasında bulunma. tenebbu' Az az işlemek. * Yerden kaynama. Nebean etme. tenebbü' Nübüvvet. den Peygamberlik iddiasına kalkışma. tenebbüh Uyanmak. Kendine gelmek. Aklını başına getirmek. tenebbüt Büyümek. Yerden çıkıp biten nebat gibi yetişmek. teneccüc Çok olmak. * Zayıflamak, süst olmak. * Aşağı gelmek. * Geniş yer tutmak. teneddi Gamkin ve üzüntülü olmak. teneddüb Nedbe. den Yara kapanma. teneddüd Halk içinde meşhur olmak. tenedduh Koyunun otlamaktan semiz ve besili olması. teneddüm Nedâmet. den Pişman olma, pişmanlık duyma, nedâmet etme. teneddus Çıkmak, huruç etmek. teneddüs Toprağa gömülmek. teneffu' C. Teneffuât Faydalanma, menfaatlenme. teneffuh Nefh. den Kabarma, şişme. * Urlanma. * Üflenerek şişme. ◊ Boş lâflarla Nâfile namaz kılma veya oruç tutma. teneffür Çekinme. Kaçınma. Nefret etme. İğrenme. teneffüs Nefes. den Nefes, soluk alma. Dinlenme. * Tan yeri ağarma. * Deniz suyunun sahile vurması. * Üfürmek. * Okullarda ders araları verilen dinlenme. teneffüsât Teneffüs. C. Teneffüsler. teneffut El Kabarmak. teneffüz Nefz. den Nüfuz sahibi ve sözü geçer olma. tenehhus Kadınların kaşlarını ve yüzlerindeki kılları yolmaları. tenehnüh Nefsini menetmek. Nefsinin isteklerine engel olmak. tenekkub Nikab örtmek. Nikablanmak, peçelenmek. tenekkür Nekr. den Kendini bildirmeme. Tanınmıyacak kılığa girme. tenekkus Rücu' etmek, geri dönmek. tenekküs Nüks. den Başaşağı olma. tenemmül Neml. den Karınca gibi kaynama. * Vücudun bir tarafı, bir organı uyuşup karıncalanma. tenemmür Birisini korkutmak için gürültü yapmak, gürültülü ses çıkarmak. * Uzun uzun bağırmak. * Kaplan huylu olmak. Kaplanlaşmak. tenemmus Cınbızla yüzden kıl yolmak. tenemmüv Nümüvv. den Gelişip büyüme. teneşşi Neşvelenme, sarhoş olma. teneşşüb Bir şeye ilişip tutulma. teneşşüd Bir haberi veya bir şeyi öğrenmek için insanların farkına varamıyacağı şekilde nezâketle soruşturma. teneşşüf Suyu veya rutubeti çekme, emme. tenessuh Eşsiz, çok güzel ve çok az bulunur olma. tenessük İbadet etmek. tenessüm Nesim. den Havayı teneffüs etme. * Güzel kokular kokutmak. * Haber erişmek. tenessür Dağılma, saçılma, yayılma, serpilme. teneşşut Neşat. dan Ferahlanma, keyiflenme. tenevvü' C. Tenevvüât Çeşitlenmek, çeşit çeşit olmak. tenevvüb Katran ağacı. tenevvüh Nevha. dan Ölüye feryad ederek ağlamak. * Sarkıp sallanıp öteberi hareket etmek. tenevvuk Tabiat, huy. * Hâtır. * Bir işte mübalağa etmek. tenevvüm Uyuklama, pinekleme. tenevvüme C. Tünüm Kırlarda yetişen küçük yemişli bir ağaç. tenevvür Parlama, ışıldama. * Bir şey hakkında bilgi sahibi olma. * Münir ve münevver olmak. Aydın olmak. Nurlanmak. tenevvüs Tereddüt etmek, karar verememek. tenevvüş Evmek, acele etmek, sür'at. tenezzehe Noksan sıfatlardan uzak meâlinde Allah için söylenen duâdandır. tenezzi Evmek, sür'at, acele etmek. tenezzüh Uzaklaşmak. * Gezinti. Bağ ve bahçe gibi yerlere gam ve kederi izale için çıkmak. * Kusur, pislik ve ayıptan uzak olmak. tenezzül C. Tenezzülât İnme, düşme. Aşağılama. * Gönül alçaklığı. Karşısındakinin seviyesine göre tevâzu ile konuşmak. * Yavaş yavaş inmek. Mekânını yukarıdan aşağıya nakletmek. ◊ More…tenezzür Korkmak. * Adak adamak, nezretmek. tenfih C. Tenfihât Nefh. den Üfleyip şişirme. * Çok üfleme. ◊ Yorma, güçsüz Ziyade etmek, çoğaltmak. * Kandırmak. tenfir Nefret. den Ürkütme, korkutma. * Nefret ettirme. * Mekruh ve müstehcen isim takma. * Galibiyetle hükmetme. * Nefir. den Asker toplama. tenfis C. Tenfisât Nefes. den Nefeslendirme, soluklandırma, ferahlandırma. tenfiş C. Tenfişât Pamuk gibi atma. Yün ditme. tenfit Çok kaynatmak. * Neftlemek. tenfiz İnfaz etmek. Hükmünü yürütmek. * İçinden geçirmek ve öteye çıkarmak. ◊ Sıçratma. Sıçramaya zorlama. ◊ Silkmek. * Saçmak, f. Dar, sıkıntılı, melul, kederli. * Kıtlık. tengçeşm f. Açgözlü. tengdil C. Tengdilân f. Yüreği dar. İçi sıkıntılı. tengî f. Darlık. * Züğürtlük. tengis Nags. dan Hayatını tasalı, kederli kılmak. tengiz Zindeliği sarsılma, zindeliğini sarsma. tengna f. Dar yer. Geçit, boğaz. Sıkıntılı yer. * Mezar. tenha f. Boş yer. Kimsesiz yer. * Yalnız, tek. tenhanişin f. Tek başına oturan. Yalnız oturan. tenharev f. Yalnız giden. tenhayî f. Yalnızlık, ıssızlık, tenhalık. tenhib Suya gayet yakın olmak. tenhil Elek ile eleme. tenhiye Irak etmek, uzaklaştırmak. * Gidermek. * Silkmek. * Çıkarmak. ◊ İçinde suyu az olan f. Örümcek ağı. * Örülmüş, dokunmuş. tenize Uç, etek. tenkib Dolaşıp gezmek. * Ticaret yapmak. Tefahhus etmek. * İnceden inceye araştırmak. ◊ Dönmek veya Bir kimse veya şeyin iyi veya kötü taraflarını bulup meydana yapıcı veya yıkıcı olabilir. Tenkitten maksat, doğrunun ve yanlışın iyi niyetle ortaya konulması, hakikate More…tenkih Araştırıp, dikkat edip bir şeyin sonuna hakikatına ermek. * Bir şeyin fazla ve gereksiz kısımlarını çıkarıp kısaltarak düzeltmek. * Temizlemek. * Bütçe tanzimi için maaşları azaltmak. More…tenkil Uzaklaştırmak. Tepeleyip sindirmek. * Başkalarına ders ve ibret olacak şekilde ceza vermek. Rezil ve rüsvay eylemek. * Zincire vurmak. ◊ Mübâlağa ile Tenkil. C. Örnek olacak biçimde cezâlandırmalar. * Düşmanları tepelemeler. * Uzaklaştırmalar. tenkir Tanınmayacak bir hale koymak. * Gr Bir ismi harf-i tarifsiz kullanarak belirsiz yapmak. Gayr-i muayyen veya gayr-i mahdut kılmak. ◊ Sıçratmak. * Ok Başaşağı etme. Sernigun etme. * Boşaltma. ◊ Noksanlaştırmak. Azaltmak. İndirmek. ◊ Evmek, acele etmek, sür'at. ◊ Divite mürekkep C. Tenkişât Nakş. dan Nakşetme, nakışlama, işleme, resim yapma. tenkisât Tenkis. C. Tenkisler, eksiltmeler, indirmeler, azaltmalar. tenkit Noktalamak. Yazıda nokta, virgül gibi işaretler koymak. ◊ Temizleme, fenasını Tıb Şırınga âleti. * Temizleme, tathir. tenkiz İnkaz etmek, kurtarmak. Kurtarılmak. tenmik Nemk. den Yazma. Yazılma. * Güzel yazı ile yazma. tenmiye Nemâ. dan Büyütmek. Yetiştirmek. Artırmak. Bereketlenmek. * Fesad veren haber yetiştirmek. * Ateş içine odun atmak. tennub Katran ağacı. tennur C. Tenânir Tandır. * Fırın. tenperver f. Rahatına düşkün. Tembel. Vücudunu beslemek telâşesinde olan. tensib Uygun görmek. Münasib kılmak. tenşib Saplama, sokma. * Rüzgâr esme. tensif İkiye bölmek. tenşif C. Tenşifât Suyu veya rutubeti emdirme. Sünger veya bez ile suyu alıp kurulama. * Ter kurulama. tensik Nizam üzere dizmek. Nizâma koymak. * Edb Bir ibârede zikredilecek birkaç şeyi sırasıyla irad eylemek. Sıra tertibi ile mânâ yükselirse tensik-i irtifâî, alçalırsa tensik-i inhitatî denir. More…tensikat Tensik. C. Islahat. Düzen ve nizama koymalar. tensil Kuş ve diğer hayvan tüylerini yeleklerini, yününü ve kılını döküp kavlamak. ◊ Halâs olmak, Bir işe başlama. * Et bozulup kokma. tensir Serpme, saçma. tenşir Açıp yayma. Serpme. tensis C. Tensisât Tedkik ederek karar verme. tenşit C. Tenşitât Neşât. dan Keyiflendirme, şenlendirme. tensiye Unutturma. tenşiye Beslemek, terbiye etmek. * Uzatmak. tenşûy f. Ölü yıkayıcı. * Teneşir. tente f. Örümcek ağı. tentene İplik gibi şeylerle örülmüş delikli bez, perde Dantela. tentif Mübâlağa ile yolmak. tenu-mend f. Gövdeli, iriyarı, vücutlu kimse. tenufe tenufiye C Tenânif Helâk olacak yer. * Sahra. * Yazı. tenuk Tenuka, Tenukıye Helâk olacak yer. * Sahra. * Yazı. tenük f. Dayanıksız, kuvvetsiz, zayıf. * İnce, rakik, nârin. * Az, hafif. * Yumuşak. tenük-havsala f. Sabırsız adam, tahammülsüz kimse. tenük-ru f. Yüzü yumuşak olan kimse, yüzü yumuşak adam. tenvat Atın yanına asılan şeyler. tenvi' C. Tenviât Nev'. den Çeşitlendirme, nevilendirme, türlü türlü etme. tenvic Borç edinmek. tenvih Sulandırma. * Yaldızlama. * Haksız bir şeyi yapmacık şeylerle süsleyip haklı gösterme. * Başka bir madeni, altın veya gümüş suyuna daldırma. * Bir kimsenin nâmını, şânını yükseltme. tenvik Deve Zayıflamak. tenvil Atâ, bahşiş, hediye. tenvim Uyutmak. Hipnotize etmek. Birisini uyur bulmak. tenvimât Tenvim. C. Uyutmalar veya uyutulmalar. tenvin Gr Kelimenin sonunu 'en, in, ün' diye okumak. Veya öyle okutan işaretin adı. tenvir C. Tenvirât Aydınlatma. * Bir şey hakkında bilgi verme. Bir şeyi münevver kılma. tenvirât Tenvir. C. Aydınlatmalar, ışıklandırmalar. Tenvir etmeler. tenviş Ziyafete davet etmek. tenvit Niyet etmek. tenviye Niyet etmek. tenyir Beze ve kumaşa işaret koymak. tenzede f. Sessiz, sâkin, susmuş. tenzih Suç ve noksanlıktan uzak saymak. Cenab-ı Hakk'ı her çeşit kusur, noksan, şerik gibi hallerden uzak bilip söylemek. * Kabahati yok olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek. tenzihen Tenzih ederek. Tenzih etmekle. tenzihen mekruh Nehyine dair şer'î bir delil olmamakla beraber işlenmesi kerih görülen iş. Helâle yakın iş tenzik At ayaklarını yukarı kaldırmak. tenzil Bir şeyin bir miktarını çıkarmak. * İndirmek, indirilmek, indirilen. Aşağı indirmek. * Kur'an-ı Kerim'in vahiy vasıtası ile Peygamberimize indirilmesi. Tedricen indirme. More…tenzilât Tenzil. C. Fiat indirme. İskonto. tenzir İnzâr. dan Olacak bir hâdiseyi haber vererek korkutma. Müjdenin zıddı tenziye Sıçramak. * Üstüne binmek. teokrat Fr. Dinî, İlâhî. Teokrasi taraftarı olan. teokratik Fr. Teokrasi sistemi. Bak Teokrasi teoloji Fr. Fls Cenab-ı Hakk'ın varlığı, birliği, sıfat ve isimleri ve hususiyetleri hakkındaki ilim. İlâhiyat. tepide f. Rahatsız, sıkıntıda. ter f. Rutubetli, ıslak, yaş. * Taze. ter ü taze f. Çok körpe, çok taze. Pek lâtif. ter'ib Kavum dilimi. * Ekmek dilimi. ◊ Çok Burnundan kan almak. ter'is Titremek. ter'iş Titretme. Titretilme. ter-hane f. Tarhana. ter-zeban f. 'Yaş dilli'. Hazırcevap. * Kalem. tera'buz Noksan etmek. * Zayıflatmak. tera'ru' Deprenmek. * Büyümek. * Çocuğun hareket etmesi. tera'ud Ra'd. dan Titreme. terabbu' Bağdaş kurarak rahatça oturma. terabbus Tarabbus Durup bekleme. teracim Teracüm Tercüme. C. Tercüme edilmiş olanlar. Tercümeler. teracu' Rücu. dan Bir yere veya bir kimseye dönme. * Birinden ayrılma. * Dönme, vazgeçme. teracüm Taşla atışmak. terad Birbirini reddetmek. teradüf Birbiri peşinden gitmek. * Edb İki veya daha fazla kelimenin aynı mânada olması. terafu' Ref'. den Duruşmaya girme. terafüd Birbirine yardım etme. Yardımlaşma. terafuk Arkadaş olma. * Yardımlaşma, yardım etme. teraggum Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak. terah Gam, keder, acı. terahhul C. Terahhulât Göç etme. Bir yerden bir yere göçme. * Yola çıkma. * Menzile konma. terahhum Merhamet etme, acıma. Şefkatte bulunma, esirgeyip besleme. terahhumât Terahhum. C. Acımalar, merhamet etmeler. terahhumen Acıyarak, merhamet ederek. terahhus İzinli ve müsaadeli olma. Ruhsat bulma. * Ucuzlama. terahi İşde gayretsizlik, gevşeklik, ihmal. * Uzaklaşma. * Sonraya bırakma. * Gecikme, geç kalma. * Geri durma, geri çekilme. terahün Karşılıklı olarak rehin vermek. teraî Aynaya bakma. * Birbirini görmek ve görüşmek. Bir fikir hakkında mukabil görüş, endişe mülâhaza eylemek. * Hurmanın kuruyup renginin belli olması. ◊ Çayıra çıkma. Teribe. C. Tıb Göğüs kemikleri. Kaburga kemikleri. Gerdanlık yeri. terak f. Yarık, çatlak. * Gürültü, çatırdı. terakib Terkib. C. Terkibler. * Gr İki veya daha çok kelimeden meydana gelen birleşik kelimeler. Tamlamalar. terakki İlerleme. Yukarı çıkma, yükselme. * Artma, çoğalma. * Bilgi ve medeniyetçe yükseliş.Terakkimizin şartı 1- Mesailerin tanzimi 2- Emniyet 3- Teavün düsturunun teshilidir. terakkicu f. Terakki isteyen, terakki taraftarı. terakkiperver f. Terakkiyi seven. İlerlemeyi seven. terakkişiken f. Terakkiyi kıran, ilerlemeyi önleyen, terakkinin aleyhinde bulunan. terakkiyât Terakki. C. Terakkiler. Yükselişler. İlerlemeler. terakku' Sıkıntı ve emek ile kazanma. terakkub Bekleme, gözetleme, yol gözleme. * Ümit etme. * Muntazır olma. terakkubât Terakkub. C. Gözetlemeler, beklemeler. terakkud Acele etmek. terakkuk Merhamete gelme, acıma. terakkus Raksetme, dansetme. * Devamlı aşağı inip yukarı çıkma. terakruk Parlama. Işıklı olma. teraküb Birbirine bağlanıp kenetlenme. * Birbirinin üzerine binme. terakül Vuruşmak, döğüşmek. teraküm Birikme, yığılma. * Birbiri üzerine sıkışma. terakümât Teraküm. C. Toplanmalar, yığılmalar, birikmeler. terakus Karşılıklı olarak oynaşıp raksetme. terami Oklaşmak, karşılıklı olarak ok atışmak. terane Edb Rübâinin başka bir ismi. * Terennüm. Nağme, âhenk, makam. * Bir şiiri makam ile okuma, şarkı söyleme. teranekâr f. Terennüm eden. Öten, ötücü. teraneperdâz f. Makamla şarkı söyliyen. teranesâz f. Öten, ötücü. teranezâr f. Ahenkli ve cümbüşlü yer. teranezen f. Şarkı söyleyen. terani Reeye. den Sen beni görürsün veya görüyorsun mânasına fiil. terarih Türrehe. C. Saçmasapan ve mânâsız sözler. teraset Kalkancılık. terasuf Kaldırım taşları biçiminde birbirine yanaşarak sıkışma, istif olma. terasül C. Terasülât Haberleşme, mektublaşma. teratir Büyük işler. teravet Tazelik. Bak Taravet teravih Ramazan gecelerinde kılınan ve sünnet olan yirmi rek'atlık namaz. teravuh Ayakta çok durmak icab ettiği zamanlar, kâh sağ ayak üzerine ve kâh sol ayak üzerine durmak. terazi Rıza. dan Birbirini razı etme. Uyuşma. terazu f. Terazi. terb Bir nesneyi toprakla örtmek, üstüne toprak saçmak. terba Toprak. Yer, arz. terbab Toprak. terbi' Gazelin her beytine ikişer mısra ilâve ederek onu âdeta murabba dörtlük şekline koyma. * Dörde bölme. * Dört köşe etme. terbian Dört köşeli olarak. * Murabba kare olarak. terbil Ayırmak. terbiş Ok yeleklemek. terbit Zeytinyağı vermek. terbiye Allah'ın emirlerine itaat ederek ruhen ve cismen yükselmeye ve yükseltmeye çalışmak. Kemale ermeğe, nizam ve emirleri dinlemeğe çalışmak. Allah rızası yolunda gitmeyi öğrenmek. terbiyegâh f. Terbiye yeri. Öğrenme ve yetişme yeri. terbiyegerde f. Terbiye edilmiş. Yetiştirilmiş. terbiyet Terbiye' kelimesinin Arabi okunuşudur. terbiyevî Terbiyeli. Terbiye ile alâkalı. terbub İşe vurulmamış davar. terceman Tercüman Terceme eden. Bir dilden başka bir dile çeviren. * Birisinin veya bir şeyin maksadını anlatmaya, bir şeyi tasvir ve ifadeye vasıta olan. terceme Tercüme Bir sözü bir dilden başka dile çevirmek. Bir lügatı, diğer bilinen lügata çevirerek anlatmak. terci' Rücu'. dan Geri döndürme, geri çevirme. * Sesini yükseltmek. terci'-i bend 'f. Gazel şeklinde aynı vezinde yazılı manzumelerin 'vâsıta' denilen bir beyti ile birbirine bağlanmış şekli. Vâsıta beyti tekerrür ederse terci-i bend; tebeddül ederse More…terciât Terci'. C. Döndürmeler, geri çevirmeler. tercib C. Tercibât Ululama, tazim. * Meyvesi çok olan ağacın dalları altına destek koyma. tercih Üstün tutmak. Bir şeyi diğerinden fazla beğenmek, fazla itibar etmek. tercih bilâ müreccih Hiç bir üstünlük sebebi yok iken birbirine eşit iki şeyden birisini diğerine üstün tutmak. tercihât Tercih. C. Üstün tutmalar, tercihler. tercil Arıtmak. * Saçını tarayıp düzeltmek. tercim Recm. den Taşlama. Taşlayarak öldürme. Recmetme. terciye Ümitli olma, umma. terdad Tekrar. terdest C. Terdestân f. Eli işe yatkın, usta, mâhir. terdestî f. Ustalık, el yatkınlığı, mahâret. terdid Geri çevirmek, geriletmek. * Edb Karşısındakini merakta bırakacak ve neticeyi sezdirmeyecek şekilde söz etmek. * İki ihtimâlle fikir anlatmak. Muhatabın beklemediği bir surette sözü More…terdif C. Terdifât Redf. den Peşinden ardı sıra yürütme. terdifen Arkasından yürüterek. Katarak. terdiye Ridâ. dan Örtme. Örtü ile kapatma. tere' Dolu nesne. * Kötülüğe ve şerre koşan kimse. tereb Fakir olmak, fakirleşmek. terebbu' Bağdaş kurup oturmak. * Dört bacaklı olmak. terebbüb Fakirlik. terebbuh Sarkmak, sülpük olmak. terebbül İkdam. *Cür'et. terebbüt Eğlenmek. terecci Recâ. dan Rica etme, yalvarma. * Ümidetme, umma. tereccüf Deprenmek, hareket etmek. tereccuh Üstün olmak. Bir tarafa meyletme. tereccül Paklanmak, temizlenmek. * Süslenmek, ziynetlenmek. * Saç ve sakal taramak. * Yayan yürümek. * Kuyu içine girmek. tereddi Gerilemek. Soysuzlaşmak. Aşağı düşmek. * Şal ve örtü örtünmek. tereddüd Kararsızlık. Bir mes'ele hakkında karar veremiyerek şüphede kalmak. tereddüdât Tereddüd. C. Tereddüdler. teref İyi ve güzel yemek. * Yumuşaklık. * İnce, güzel şey. tereffu' Yükseğe çıkmak. Yukarı kalkmak. * Fazlalaşmak. tereffuât Tereffu'. C. Yukarı kalkmalar, yükselmeler. tereffüh Refaha ermek. Bolluk ve rahatlık içinde geçinmek. Bolluğa kavuşmak. tereffuk Rıfk. dan Tatlı dil ve güler yüzlülükle davranma. Yumuşaklıkla muâmele etme. terefrüf Titremek. * şefkat göstermek. terehhüb Korku içinde olarak Allah'a sağlam kulluk etmek. terehhüm Bak Terahhum terehhus Müsaade, ruhsat bulma. * Ucuzlama. terek Eski Türk odalarına, insan boyu yüksekliğinde olmak üzere duvarlara boydan boya yapılan raflara verilen addır. Dükkânlarda eşya koymağa mahsus bölmeli raflara da terek denilir. terekat Tereke. C. Ölen bir kimsenin bıraktığı şeyler, terekeler. tereke Terike Ölen bir kimsenin bıraktığı malların hepsi. terekküb Birleşmek. Karışmak. İmtizac etmek. * Bir şeyin birkaç parçadan meydana gelmesi. terekkün Rükn. den Rükünleşme, erkân sırasına geçme, erkândan olma. * Mânen kuvvet bulma. teremmu' Deprenmek. teremmüd Yanıp kül olmak. teremmül Dul kalma. Kadının kocası ölme. teremrüm Bir şey söyleyecekmiş gibi yapıp, söylemeyip kalma. terennüh C. Terennühât Sarhoşluktan veya başka bir sebepten dolayı sendeliyerek yürüme. terennüm Güzel güzel anlatma. * Yavaş ve güzel sesle şarkı söyleme. * Ötmek. Musikîleşmek. terennümât Terennüm. C. Terennümler. Güzel güzel anlatmalar. * Şarkı söylemeler. Ötmeler, musikîler. terennümsâz f. Terennüm eden, şarkı söyleyen. teres t. Pezevenk manâsına gelen bir hakaret sözüdür. Hakaret için kullanılır. teressüb Dibe çökmek. Tortulanmak, ayrılmak. Durulmak. Süzülmek. tereşşüf Suyu emme. tereşşuh C. Tereşşuhât Terlemek, sızmak. Sızıntı. Sızıntı meydana çıkmak. tereşşuhât Tereşşuh. C. Terlemeler, sızmalar, sızıntı yapmalar. * Kulaktan gelme haberler. teressül Acelesiz olmak, yavaş yavaş yapmak. * Harflerin mâhreclerine ve medlerine riâyet etme. teressüm Resmedilme, resimlenme. * Bir şeyin geriye kalan nişâne ve eserlerine bakma. * Tedkik ve teemmül eylemek. tereşşüş Su saçılmak. * Islanmak. terettüb Sıralanmak. * Gerekmek. Lâzım gelmek. Netice olarak çıkmak. * Bir yerde aslâ kımıldamak, bir vecih üzere sâbit ve pâyidar olup durmak. * Zuhura gelmek. * Muayen sebeblerin, muayyen ve More…terettül Zâhir olmak, görünmek. terettüm Bir şeyi unutturmamak için parmağa iplik bağlama. terevvi Tefekkür etmek, düşünmek. terevvu' Korkma. terevvuh Bir şeyden koku alma. * Mütegayyer olmak, rengi ve tadı değişmek. tereyy Açık olmak. tereyyüb Cem'olmak, toplanmak, birikmek. terezzün Vakar gösterme. terfend Terfende f. Turfanda. Mevsiminden önce yetiştirilmiş meyve veya sebze. terfi' Yükselme. Yukarı kaldırma. İ'lâ etme. * Talebenin sınıf geçmesi. * Rütbe alma. Rütbe verme. terfian Rütbesi yükseltilerek, rütbe alarak, terfi ederek. terfiât Terfi'. C. Terfiler. Rütbe vermeler. Rütbe almalar. * Yukarı kaldırmalar, yükseltmeler. terfie Dirlik düzenlik temennisinde bulunma. * Sevindirme. terfih Evlenen kimseye 'Allah hüsn-ü imtizac eylemek nasibetsin' diye duâ etmek. ◊ Ferahlandırma. Refaha erdirme. Rahat ve bollukla yaşamasına sebeb Refik. den Birinin yanına katma. Arkadaş etme. terfikan Birinin yanına katarak. Arkadaş ederek. terfil Ta'zim. * Uzatma. terfiş Görmek. terfiye Sevindirmek. * Rahat etmek. tergib Şevklendirme, ümidlendirme. Rağbet verdirme. İsteklendirme. tergim Yere sürtme. * Zelil etmek, hor ve hakir etmek. Rezil, kepaze etmek. tergis Mal çoğaltmak. terhib C. Terhibât Hal hatır sorma. ◊ Korkutmak. Fazla Terhib. C. Hal ve hatır sormalar. terhibât Tehrib. C. Çok korkutmalar. terhiben Korkutmak suretiyle, korkutarak. terhik Misafiri çoğaltmak. terhil Göç ettirme, göçtürme, nakletme. terhim Atmak. * Kolaylaştırmak, âsân etmek. * Deveyi sebepsiz kesmek. * Yumuşak ve ince etmek. * Bir ismi kısaltma. ◊ Rehin verme. Emanet bırakma. terhine f. Tarhana. terhis Askeri sivil, serbest hayata geçirmek. İzin ve ruhsat vermek. Serbest bırakmak. terhisât Terhis. C. Terhisler. terhuk Yıldıramak, parıldamak. * Sallanmak. * Tekebbürlük etmek, gururlanmak. teri' Garip kişi. teribe Parmak ucu. * Bir ot cinsi. ◊ C. Terâyib Yağla ıslanmış ekmek. terik Muharebe vaktinde başa giyilen miğfer. terike C. Terâyik Evlenmeyip evde kalmış olan kız. * Deve kuşunun yabana bıraktığı yumurta. terim Fransızca olan 'Terme' kelimesinden uydurulmuştur. 'Istılah' veya 'tabir' yerinde kullanılır. terk Bırakma, salıverme, vazgeçme. * Boşama. Bakmama. İhmal etme. terkende f. Yalan, hile, kizb. terkeş f. Ok mahfazası, ok kuburu, sadak. terki' Rık'a. dan Yamama. Yama yapma. Yama vurma. terkib 'Birkaç şeyin beraber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek. * Birbirine karıştırılmış maddeler. * Gr Terkib-i nâkıs ve terkib-i tam olarak iki kısma ayrılır. More…terkibat Terkib. C. Terkipler. Birkaç şeyin karıştırılmasıyla meydana gelen şeyler. terkih İşi salâha getirmek. terkik İnce ve nazikâne sesle anlatma, mânası kinaye yollu olma. * Tecvidde Harfi ince okumak. * Bir kimseyi köle veya cariye etme. * Yumuşatma. * İnceltme. Bak Murakkik ◊ More…terkil Ayağıyla veya tırnağıyla vurmak. terkim Rakamlamak, rakam koymak. * Nişan eylemek. * Yazma. * Yarma. terkin Belli bir saatte ve yerde buluşma için sözleşme. ◊ Boyama, yazma. * Bozulma, bozma. Çizme, Raks. dan Oynatma, raksettirme. * Döndürmek. terkiş C. Terkişât Edb Kelimeyi güzelleştirme, kelimeyi süsleme. * Nakışlama, süsleme. terkiye Yüce etmek. Yükseltmek. terkiz Rekz. den Dikme. Mıhlama, saplama. terliye Akılsız yapmak. termid Gül renkli olmak. * Gül etmek. * Bir nesneyi gül içinde bırakmak. termik Fr. Sıcaklıkla alâkalı. Hararetle ilgili. termil Kana boyamak. * Kan gibi kırmızı yapmak. termim C. Termimât Onarma, tamir etme. * Kırık kemikleri iyi etme. termos yun. İçine konulan sıvının sıcaklık veya soğukluğunu uzun müddet muhafaza edebilen kap. ternik Bir nesneye bakıp durmak. * Gözün zayıflaması. ternin Öttürmek. terör Fr. Yıldırma, tedhiş, korkutma. Anarşi. terr Vurmak. * Kesmek. * Uzak olmak. terras Kalkan kullanan. Kalkancı. ters f. Korku. tersa C. Tersâyâ Hristiyan. İsevi. tersabeçe C. Tersabecegân f. Hristiyan çocuğu. tersan f. Korkak, korkan. tersane f. Gemi yapılan ve tamir edilen yer. tersayan Tersâ. C. Hristiyanlar. İseviler. tersengiz Ters-engiz f. Korkutan, korku veren. tersi' Oymacılık. * Mücevherler takarak süslemek. * Edb Bir beyti teşkil eden mısralar ile bir fıkrayı terkib eden cümlelerdeki lâfızları vezin ve kafiye itibari ile birbirine uygun olarak tertib More…tersib Tortulaştırma, tortu halinde biriktirme. Tortusunu durultma. terşif Yudumlama. Yudum yudum içme. terşih C. Terşihât Süzme, sızdırma. * Besleyip eğitme, terbiye etme. * Edb Sözü özlü söyleme. * Tezyin etmek, süslemek. tersil Secisiz nesir yapmak. Bak Tertil tersim Resmini çizmek. Resmedilmek. Resmini yapmak. tersimî Resimle alâkalı ve resme dair. Grafik. tersin Süzmek. terşiş Reşş. den Saçma, serpme. tersnak f. Korkak, korkan. tertere Depretmek, harekete getirmek, tahrik etmek. tertib C. Tertibât Tanzim etme. Dizme, sıralama, düzene koymak. * Tedarik edip hazır ve müheyya kılmak. * Bir şeyi bir yere sabit ve pâyidar kılmak. * Mertebelere göre davranmak. * Hile ile More…tertibât Tertib. C. Düzen, düzenleme. * Karşılayıcı hazırlıklar. tertibkerde f. Düzenlenmiş, sıraya konmuş, tertib edilmiş. tertibsâz f. Düzenleyen, sıraya koyan, tertib eden. tertil Muvafık ve yerli yerinde, güzel, uygun ve lâtif konuşmak. * Düşüne düşüne, yavaş yavaş, anlayarak okumak. Beyan eylemek ve âşikâr kılmak. * Kur'an-ı Kerim'i usul ve kaidesine göre, More…tervib Sütü yoğurt yapmak. * Sütün yoğurt olması. tervic Revaç vermek. Değerini arttırmak. * Müsait karşılamak. Kabul ettirip, geçerli kılmak. tervie Evmeyip tefekkür etmek. Acele etmeyip düşünmek. tervih C. Tervihât Râyiha verme. Kokutma. Kokusunu artırma. * Rahatlandırma. terviha C. Teravih Teravih namazının her dört rekatı. * Teravih namazının her dördünden sonra oturmak. tervik Durultma, süzme, saflaştırma. tervil Yağlı ekmek. * Ekmeği yağ ile ovmak. terviye Su verme, sulama, suya kandırma. * İyiden iyiye ve derin derin düşünme. terviz Bir yeri çayır çimen yapmak. terye Az gizli. * Kadınların hayızdan arınıp guslettikten sonra sarılık ve bulantıdan gördüğü nesneler. terzik Rızık verme, besleme. Rızık için verip yedirme. Nasibdâr kılmak. terzil Rezil etme. İtibarını kırma. terziz Kâğıda nişan ve alâmet etmek, işaret koymak. teş'ib C Teş'ibât Şubelere ayırma, dallandırma. tes'id Tebrik etme, saadetlendirme. * Sevinç ve sürur ile bayram yapma. teş'il Şu'l. den Parlatma. Tutuşturma, alevlendirme. tes'ir Sa'r. dan Ateşi yakıp alevlendirme. * Kıymet ve değer koyma. Narh koyma. tesa'su Çok yaşlanmak. * Artık gün geçirmek. * Bir nesnenin ekserisinin geçmesi. teşa'şu' Şaşaalanma, parıldama. teşa'u' Fiz Işığın merkezden etrafa doğru dalgalanması. teşa'ub Perâkende ve kol kol olup bölükler ve şubeler sahibi olma. * Bozuk bir şeyin düzelmesi. * Iraklaşmak. teşa'ubât Teşa'ub. C. Şubeler. Bölük bölük, kısım kısım olmalar. teşa'ul şu'l. den Parlama, tutuşma. teşa'ur Şa'r. dan Kıllanma, tüylenme. teşa'us Tozlu topraklı olmak. Kirlenmek. Paslanmak. teşabüh Benzeşme. Birbirine benzeme. tesabuhât Tesâhub. C. Korumalar, sâhib olmalar. * Arkadaşlıklar. tesabuk Yarış etme. Müsabaka. teşabük Şebekelenme. Karışık, dolaşık hâl alma. tesabür Bir şeyi sürekli olarak yapmak. Bir şeye devam üzere çalışma. teşabür Birbiriyle karışlarını ölçmek. * Kavga etmek için birbirine karşı gelmek. tesacül Fahirlenmek gururlanmak, kibirlenmek, tefahur. teşacür şecer. den Sopalarla vuruşma. Birbirine girme kavga, dövüş. tesadüf Rastgelme. Bir şey kendiliğinden olma. Tedbirsiz meydana gelme. Bak Delil-i inayet tesadüfen Tesadüf olarak, rastgele. tesadüfî Rastgele. Tesadüf olarak. Tedbirsiz meydana gelmek suretiyle. tesadüm Vuruşma. Şiddetle çarpışma. teşaff Kap içinde olan suyu içmek. tesaffuh Safha safha nazar etme. Bir bir bakma, teemmül etme. tesafuh Elele tutuşma. tesafün Lâzım olmak, icab etmek. tesagur Küçük görünme, küçülme. teşahh Bahillik edişmek. tesahhub Nazlanmak. teşahhub Akmak, seyelan etmek. teşahhum Şahm. dan Yağlanma, semirme, şişmanlama. tesahhun C. Tesahhunât Isınma, kızma. tesahhur C. Tesahhurât Zevklenip alay etme. * Aleme gülünç olma. Maskara olma. ◊ Seher vaktinde kalkmak. * Sahur C. Teşahhusât Şahıslanma, belirlenme. Tarif edilebilir hâle gelme. tesahsu' Döndürmek. tesahub Sahip çıkma, benimseme. * Koruma. * Arkadaşlık etme. teşahüd Hazır olmak. tesahül Yumuşak davranma. Rıfk ve mülâyemetle tatlı muamele etme. * Gaflet ve ihmal etme. teşahus Deprenmek. Muhtelif etmek, çeşitli yapmak. teşaki Şekvâ. dan Birbirinden şikâyet etme. * Dertleşme. teşakk Muhalefet edişmek, uyuşamamak. * Zor ve meşakkatli olmak. tesakku' Bir bâtıl nesneyi çekişmek. tesakkub C. Tesakkubât Sakb. dan Delme, delinme. * Zâhir olmak, görünmek. * Parlamak, ruşen olmak. tesakkuf Zafer bulmak. teşakkuk Şakk. dan Yarılma, ikiye ayrılma. tesakul Ağırdan alma, oyalanma, tembellik etme. teşakül şekl. den şekil ve suretçe bir olma. Birbirine uyma. tesakür Sarhoş olmak. teşaküs Husumet edişmek, düşmanlık yapmak. tesakut Birbiri ardınca düşmek. Birbirini düşürmek. Düşüşmek. tesakutan Ardı ardına düşerek. Karşılıklı düşürmek suretiyle. tesallüb Bak Tasallüb tesalüf Self. den İki kadın birbiriyle elti veya iki erkek birbiriyle bacanak olma. tesaluh Sağır gibi görünme. tesalüm Sulh edişmek, barışmak. teşam Yılışmak, gülüşmek. * Koklaşmak. tesamu' İşitmek. Bir sözü birbirinden duymak. tesamuh Hoş görme. Hoş görürlük. Birbirine kolaylık gösterme. Kayıtsız olma. Gaflet etmek. * İhmal etmek. teşamuh şemh. den Yüce, büyük, yüksek olmak. Yükselmek. tesamuhat Tesâmuh. C. Hoş görmeler, müsâmahalar. * Dikkatsiz ve kayıtsız davranmalar. tesamum Sağır görünme. * Sağırlaşma. tesanif Tasnif. C. Eserler, kitaplar. teşanü' Buğz edişmek, kin gütmek. tesanüd Karşılıklı yardımlaşma. Birbirine istinad etme. tesaru' Güreşme. Birbiriyle güreş etme. tesaruf Emir ve hükmetme. teşarük Ortaklık etme. Birbirine ortak olma. tesatül Ulaşmak, varmak. teşatüm şetm. den Sövüşme. tesaüb Esneme. * Gaflette bulunma. Boş bulunma. teşaub Şubelenme. Ayrılıp kol kol olma. Çatallaşma. Kısımlara ayrılma. tesaud C. Tesâudât Suud. dan Yukarı çıkma. tesauf Muvâfakat etmek, uymak, anlaşmak. tesaül Birbirine sual etme, soru sormak. teşaüm şom tutmak. teşaün Eskimek. teşaur şâirlik taslamak. Kendini şâir gibi göstermek. tesavi İki şeyin birbirine denk olması. Birbirine müsavi ve misil olmak. İki taraf da aynı ve bir derecede bulunmak tesavir Tasvir. C. Tasvirler. tesavüb Esnemek. * Gafil olmak, gaflette bulunmak. ◊ Sövmek, Yürek zayıflığından eğilip sendelemek. tesavüm Alış-verişte birbirine mukavele yapmak, anlaşmak. teşavür Şurâ. dan Danışma, müşâvere etme. teşavüs Gururlanıp gözücuyla bakmak. tesavüt Ot katı olmak. teşayu' Birbiriyle yâr olmak. tesayüf Seyf. den Kılıçla vuruşma. tesayül Suyun revân olup akması. tesayür Bir uğurdan gitmek. tesbi' Seb'. den Yediye çıkarma, yedileme. * Bir şeyi yedi parça yapma. teşbi' Karnını doyurma. tesbian Yediye ayırmak suretiyle, yediye ayırarak. teşbib Saç ve sakal ağarmak. * Ateş yakma. * Kasidede mahbubdan bahsetme. tesbid Kıl yolmak. * Yağlanmayı terk etmek. tesbih Sübhânallah demek. Cenab-ı Hakk'ı şânına lâyık ifadelerle yâdetmek. Yâni Allah'ın zâtında, sıfâtında ve ef'âlinde cemi' nekaisten münezzeh olduğunu ifade More…teşbih C. Teşbihât Benzetmek, benzetilmek. Benzetiş. Bir vasıfta vehmetmek. Bak Müşebbihe *Edb Aralarında maddi veya mânevi bir münasebet bulunan iki şeyi birbirine benzetmek san'atı. More…tesbihat Tesbih. C. Cenab-ı Hakk'ı sıfatına lâyık ifadelerle yâdetmeler. teşbihât Teşbih. C. Benzetmeler, teşbihler, benzetilmeler. tesbihfeşan f. Çok çok tesbihat yapan, tesbihat ifade eden. tesbihhan f. Tesbih eden, tesbih okuyan. tesbik C. Tesbikat Sebk. den Eritip kalıba dökme. teşbik Şebeke. den Şebekeleştirme, ağ biçimine koyma. tesbil Sebil. den Bir şeyi Allah rızası için vakfetme, Allah yoluna bağlama. * Yolcu etme, yola çıkarma. * Yol gösterme. * Kesme. teşbir Karışlama. * Ölçme. tesbit Sağlam olarak yerleştirme. Yerinden kımıldayamaz hâle getirme. * Bir şeyin aslını kat'i olarak bulma. teşbit Bir kimseyi işinden geciktirme, mani olma. ◊ Dağıtmak, perâkende Edb Nesirde kafiye kullanmak. Cümleleri kafiyelendirmek. teşci' Şecâatlandırma, cesaret verme. Bahadırlık etme. tescif Bir şeyi örtme. tescih Eşek dişiyle bir yerini tutup ısırmak. tescil Sicile geçirme, deftere kaydetme. * Sağlamlaştırma. tescilât Tescil. C. Kütüğe geçirmeler, sicile geçirmeler. tescin Sicn. den Hapsetme, zindana koyma. tescir Tennur yakmak. * Denizi kurutmak. * Boşaltmak ve doldurmak. * Ağlayarak çağırmak. teşcir Şecer. den Ağaçlandırma. tesciye Seciye. den Üstün ahlâk kazandırma. * Bir nesneyi örtmek. teşdib Arıtmak, temizlemek. * Tımar etmek. tesdid Sedd. den Hayırlı işe doğru yöneltme. * Doğrultma, doğrultulma. teşdid Şiddetlendirme, sağlamlaştırma, kuvvet verme. * Gr Harfi iki defa okuma. Harfi şeddeli okumak. teşdih Baş yarmak. tesdis C. Tesdisât Süds. den Gazelin her beytine dörder mısra ilâve ile onu müseddes altı mısralı hâline getirmek. tesdiye Çulhaların bez çözmeleri. tese'sü' Korkmak. teşe'ub Budaklanmak. * Perâkende olmak, dağılmak, saçılmak. tese'ül Sual. den Dilenme, dilencilik etme. teşe'üm Kötüye yorma. Uğursuz sayma. Bu anlayış dinimizde men edilmiştir. * Sola dönme. * Sola yatma. teşebbu' Tok değilken kendini tok göstermek. tesebbüb Sebeb. den Sebeb olmak. teşebbüb şap haline gelme, şaplaşma. tesebbüben Sebep olma suretiyle. teşebbüh Benzemek, müşâbehet etmek. Zorla benzemeğe çalışmak. teşebbük Şebeke. den Ağ şeklini alma. Şebekeleşme. * Parmaklarını birbirine giriştirmek. teşebbüs Bir işe girişmek. Bir işi ilk olarak teklif etmek. * Sağlam bir niyetle bir şeye başlamak. * El ile yapışıp bırakmamak. tesebbüt Sebat. dan Sebat gösterme, dayanma, sabretme, direnme. * Bir nesneye yapışmak. Tevakkuf. ◊ Eğlenmek, oyalanmak. Geç gelmek. ◊ Rahatlık. * Sâkin Kuşların cıvıltıları. * Seci' yapmalar. teşeccu' Bahâdırlık göstermek, kahramanlık yapmak. teseccüd Secde. den C. Teseccüdât Secde etme, secdeye kapanma. teşeccür Ağaçlanma, ağaçlaşma. teşeddüd Sertleşme. Kuvvet ve dayanıklık kesbetme. Şiddetlenme. Çok şiddetli olma. * Keskinleşme. teşedduk Ağzın köşesiyle konuşmak. teşeffi Rahatlamak. Şifâ bulmak. * Öc almak. Öc veya intikam almakla yüreği soğumak. teşeffu' şafiî mezhebine geçmek. şafiî olmak. teseffüh Sefihleşme. * Mütegayyer olmak, değişmek. * Akılsızlık etmek. teseffül Örtme. * Aşağı sarkma. * Bayağılaşma, aşağılaşma. tesefsüf Yaramaz olmak. teşehhi Hırsla istemek. İştahlanmak. tesehhub Bulutlanma. tesehhüd Uyanıklık. teşehhüd Şehadet getirmek. * Namazdaki şehadet miktarı oturmak ve 'Et-tahiyyât' okumak. tesehhur Sahur yemeği yeme. Bak Sahur ◊ Alay etme, maskaraya Sehr. den Gece uyumayıp uyanık kalma. tesehhurkâr Maskara. teşehhut Maktulün kan içinde yuvarlanması. teşekki C. Teşekkiyât Şekvada bulunma. Kötü ahvalini ihbar ile şikâyet etme. teşekkük şek ve şüphe etme. teşekkül şekillenme. şekil alma. * Meydana gelme. teşekkülât Teşekkül. C. Teşekküller. şekillenmeler. * Kuruluşlar. tesekkün Sükûn. dan Yatışma, sükûn bulma. * Miskin ve fakir olma. teşekkür Yapılan iyilikten memnun kalındığını bildirmek için söylenen şükür ifadesi. * Şükür etmek. * Birisine karşı 'Sağ ol, var ol, ömrüne bereket' gibi söylenen minnet sözleri. teşekkürât Teşekkür. C. Teşekkürler. teselli Avunma. Kederli ve gamlı olan bir kimseyi söz ve nasihatle ferahlandırma. teselli-pezir f. Avutulabilir, avundurulabilir. teselli-yâb f. Avunan, avutulan, teselli bulan. tesellu' Ahmak olmak. tesellüb Soyunma. * Kocası ölen kadının, zinetli elbisesini çıkarıp, matem elbisesini giymesi. Bu iyi bir âdet değildir. teselluh Silâh. dan Silâhlanma, silâh kuşanma. teselluk Yüksek yere, duvar üstüne çıkma. * Sırt üstü uyuma. tesellül İnsanlar içinden sıyrılıp çıkma. * Verem hastalığına yakalanma. tesellüm Teslim edilen şeyi tekrar teslim alma. * Verilen bir şeyi alıp kaydetme. * Teslim olma. * İslâm olma. ◊ Çentik çentik olma, diş diş olma. Gedik olma. * Ağzını Zincirleme. Zincir gibi birbirine bitişik kısımlar olma. Silsile peyda etme. * Ulaştırma. * Man Bak Delil-i ihtira teşelşül C. Teşelşülât Suyun yüksek bir yerden aşağı şarıltı ile dökülmesi, çağlayan oluşturması. * Soğuk su banyosu yapma, duş yapma. teselsülât Teselsül. C. Zincirlemeler. Zincirleme gitmeler. tesemmi Bir şahsa veya kabileye müntesib olma. * Bir isimle isimlenme. tesemmuh Cömertlik etmek. teşemmül İhrama bürünme. tesemmüm Zehirlenmek. teşemmüm şemm. den Koklama. tesemmümât Tesemmüm. C. Zehirlenmeler. tesemmün Semen. den şişmanlama, semirme. teşemmür İşe hazırlanma. teşemmüs Şems. den Güneşleme, güneşe çıkma. * Güneş çarpması. teşemmüt Hayırla ve bereketle duâ etmek. tesenbül Sümbülleşme, sümbül verme. tesenni İki kat olma, eğilip bükülme. teşennüc Şenc. den C. Teşennücât Buruşuk olma, buruşma. * Adalelerin gerilip büzülmesi, kasılması. * Korkmak. * Titremek. teşennüf Küpe takınma. * Süslenme. tesennüh Küflenme. tesennüm Ufak olmak. * Yerden iki üç karış yüksek olmak. * Hörgüç üstüne binmek. tesennün Halinden dönmek. * Üzerinden yıl geçmek. * Yaşlı olmak, yaşlanmak, ihtiyarlamak. * Sinn. den Diş çıkarma. teşennün Adamın ihtiyarlıktan dolayı derisinin buruşup kuruması. * Eskimek. teserbül Gömlek giymek. teserri Cariye alma, odalık edinme. teserru' Sür'at. den Koşma. Çabuk davranma. teşerru' şeriata uygun davranma. teşerrüb Suyu kendine çekme, içme. * Meşreb sahibi olma. teşerrüf şereflenme. şeref bulma. Ulviyete erişme. teşerrüfât Teşerrüf. C. Şeref duymalar, şereflenmeler. Saygı göstermeler, hürmet etmeler. teşerruk Güneşte oturmak. teserrut Yutmak. teservül Don giymek. teşetti Şitâ. dan Kışlama. Kış mevsimi boyunca bir yerde oturma. Kışı geçirme. tesettür Kapanıp gizlenme. Örtünme. teşettüt Dağınık olma. Dallara ayrılma. Çatallaşma. Dağılma. Perişan olma. tesevvi Düzeltme, tesviye etme, düzleme. tesevvüb Sevâb. dan Sevap kazanma, sevaplanma. * Farz olan namazdan sonra nâfile namaz kılma. teşevvüh Çirkinlik. tesevvük Misvak yapmak. teşevvuk şevklenme, istek gösterme, arzu etme, sevinme. tesevvül Galip olmak, yenmek. tesevvür Kadının çok doğurucu olması. ◊ Yüksekten aşağı Karma karışık olma. * Bulanıklık, karışıklık. teşeytun Yaramazlık etmek. teşeyyu' Şiilik taslamak. Şii olma. Bak Şia * Vedalaşmak. * Ardınca ve peşinden gitmek. teseyyüb Seyyib. den Kadın dul kalma. ◊ Üşenme, kayıtsızlık, C. Teşeyyübât İhmalcilik, kayıtsızlık. teseyyüd Yükseltme. * Sağlam olma. teşeyyüd Yükseltme. Sağlamlaştırma. teşeyyuh Şeyh olduğunu iddia etmek. Şeyhlik taslama. * İhtiyarlama, yaşlanma. teşeyyüh Şeyh. den İhtiyarlama. * Şeyhlik iddiasında bulunma. teşezzi Pâre pâre olmak. Pârelenmek. teşezzüb Dağılma, dağınık olma. teşezzün Yoğun ve katı olmak. teşezzür Ayrılmak. * Korkmak. * Hazırlanmak. * Davara binmek. tesfi' Sıcağın, insanın yüzünü yakması. teşfi' Şefaat etmek, affı için sebep olmak. tesfid Kebap yapmak için eti şişe dizme. tesfif Dövüp ezme, toz haline getirme. tesfih Sefahet. den Sefih görme, sefih sayma. Akılsız, müsrif ve eğlenceye düşkün addetmek. tesfil C. Tesfilât Süfl. den. Aşağılaştırma, sefilleştirme, bayağılaştırma. tesfir Sefer. den Yolcu etme, yola çıkarma, sefere gönderme. teşfiye Şifâ. dan İyileştirme, şifalandırma. teshik Ezme, dövme, döğerek ezme. teshil C. Teshilât Kolaylaştırma. Zorluğa âit şeyleri kaldırma. ◊ Teshil. C. Kolaylıklar. teshilen Kolay olmak üzere. teshim Nakışlı etmek, nakışlamak. ◊ Yüzüne kara Isıtmak, soğukluğunu gidermek. teshinât Teshin. C. Isıtmalar, kızdırmalar. teshir Zaptetme, hâkim olma, zorla ele geçirme. * İtaat ettirme. * Hakir ve zelil etmek. ◊ Büyüleme, sihir yapma, aldatma. * Yemek ve içmeğe muhtaç Göz önüne serme, gösterme. Sergi serip âleme ilân etme. * Meşhur ve nâmdâr kılmak. * Kılıç sıyırma. teşhirgâh f. Sergi yeri, herkese gösterme yeri. teşhirgâh-i enâm f. Mahlukatın herkese gösterildiği yer, dünyâ. teşhis Şahıslandırma. Şekil ve suret verme. Seçme, ayırma, ne olduğunu anlama. Tanıma. * Hastalığın ne olduğunu anlayıp bilmek. * Edb Canlılandırmak, suretlendirmek. * Eşyaya şahsiyet vermek. teşhit Kana bulaştırmak. teşhiye Gönlün ne isterse sana vereyim' demek. teşhiz C. Teşhizât Şahz. dan Sivriltme, keskinleştirme. * Bileme. * Gücünü, kuvvetini artırma. *Uyandırma. teskib Sakb. dan Delik açma, delme. teskif Düzeltip ve doğrultup beraber etmek. Eşitlendirmek. ◊ Evin üstünü Hurma koruğu renklenmeye başlamak. teşkik Şakk. dan Parça parça yarma. İkiye ayırma. Yarmak. ◊ Şüphede bırakmak. Şüpheye Şek ve şüpheler. Şüphede bırakmalar. teskil Sakl. dan Ağırlaştırma. Ağırlığını artırma. teşkil Vücud vermek. Suretlendirmek. Şekil vermek. Meydana getirmek. * Atın iki önayağı ve art ayağının birisinin beyaz olması. teşkilât Tertipli ve düzenli çalışan birlik. teskim Sakm. dan Hasta etme. * Bozuk ve yanlış sayma. teskin Rahatlandırma. Yatıştırma. Sükunet verme. Şiddet, hiddet ve ıztırabını izale etme. * Gr Bir harfi sâkin okuma. teskir Sekr. den Sarhoş etme. * Gözü kamaştırıp görmesini zayıflatmak. teskit Sükût. dan Susturma. Sükût ettirme. teskiye Saky. dan Su verme. * Sulama. tesli' Yarmak. teslib Soyunmak. * Gammazlık. * Erkeği ölen kadının, keder esvâbı giymesi. teslif Kahvaltı etme. * Takdim etmek. * Bir nesnenin fiyatını evvelden vermek. teslih Selh. den Derisini yüzüp çıkarma. ◊ Silâhlandırma. Silâh ile Sell. den Sıyırıp çekme. * Verem etme. teslim Bir emâneti verme. * Kabul etme. * Doğru ve haklı bulma. * Selâmetle dua etme. * Karşısındakinin hükmü altına girme. * Kendini Allah'ın takdirine terketme, emri altına girme. * Belâ ve More…teslim-kerde f. Teslim edilmiş olan. teslimat Teslim. C. Bir hesap üzerine yapılan ödemeler. teslimiyet Kendini Allah'a veya başka birinin iradesine terketmek, boyun eğmek. teslis Üçleme. teslit Havâle etmek. Bak Taslit tesliye Avutma, teselli etme. tesliyet Avutma, teselli verme. tesliyet-bahş f. Avutucu, teselli verici. tesliyet-kâr f. Avutucu, teselli verici. tesmi' C. Tesmiât Sem'. den İşittirme, duyurma. teşmi' Şem'. den Mumlama, bal mumuna batırma. tesmia Halka ibadetini ve amelini işittirme, duyurma. tesmiat Tesmi. C. İşittirmeler, duyurmalar. tesmid Yere ters ve kül dökmek. tesmih Yab yab gitmek. * Süngü ağacını yontup düzeltmek. teşmil Şâmil kılmak. İhata eylemek. Kaplamak. İhrama bürünmek ve sür'atle yürümek. tesmim Zehirleme. teşmim Şemm. den Koklatma. Koklatılma. tesmimen Zehirleyerek. tesmin Sümn. den Sekizleme. Sekize bölme. Sekize çıkarma. * Bir şeye kıymet biçme. ◊ Semen. den Semirtme, Semer. den İktisad ederek malın çoğalması. * Ağaçların çiçeklerini döküp yemiş bağlaması. ◊ Koyu nesneye su katıp duru etmek. * İksir ile sağlamlaştırmak. ◊ Çivileme, More…teşmir Şemr. den Sıvama veya sıvanma. teşmis Şems. den Güneşe tutma, güneşe serme. * Güneşe tutup hasta etme. tesmit Aksıran kimselere 'Yerhamükâllah Allah sana merhamet etsin' demek. ◊ Edb Gazel yahut kasideyi 'müsemmat' tarzında tanzim Aksıran kimseye 'Yerhamükâllah Allah sana merhamet etsin' deme. tesmiye İsimlendirme. Ad verme. * Besmele çekme. teşmiyet Aksırana karşı hayır ve bereketle duâ etmek.Yerhamükümullâh Allah size merhamet ve rahmet ihsan etsin meâlinde dua etmek. teşne f. Susamış. * Mc İstekli, çok arzulayan, heveskâr. teşnedil C. Teşnedilân Candan ve yürekten isteyen. teşnegân Teşne. C. f. İstekliler. * Susamışlar. teşnegî f. Susama. teşneleb f. Dudağı kurumuş, çok susamış. Yanık, susuz. teşni' Başa kakmak. * Davara binmek. * Silâh takınmak. * Kötülük yapmak. Kötü göstermek. Ayıplamak. * Birisinin çok şeni' olduğunu söylemek. teşniât Teşni'. C. Ayıplamalar, çirkin bulmalar. tesnid Dayak vurmak. teşnif Küpe takma. Küpe takınma. * Süslenme. Küpe ile süsleme. tesnim Hörgüçleyerek yukarı yükseltmek, terfi etmek mânasına masdar olup, yükseklik mânasıyla Cennet çeşmelerinden bir çeşmenin ismidir. teşnir Ayıp vermek. tesniye Vasıflandırma. * Gr Arapçada bir kelimenin iki şeye delâlet etmesi hâli, kelimeyi iki şeye delâlet ettiren siga. Bu şekil kelimenin sonuna 'elif-nun' veya 'ye-nun' More…tesri' Hızlandırma. Sür'atlendirme. Acele ettirme. teşri' Yolu açık ve vâzıh kılma. * Şeriata isnad ve nisbet eylemek. * Kanun vaz' ve tenfiz eylemek. * Peygamberimizin şeriata dair emretmesi. * Havuza su getirmek. teşri' eylemek Dinî emir ve yasakları bildirmek. Kanun bildirmek. Bir emrin kanun gibi tatbikini istemek. tesrian Hızlandırarak. Çabuklaştırmak için. tesriât Tesri'. C. Çabuklaştırmalar, hızlandırmalar. tesrib Esasen işkembeden içyağını ayırmak demek olup, mecâzen Tekdir ve muaheze mânasına kullanılır. * Darılma. Ayıplama. * Başa kakma. ◊ Sürub. dan Asker gönderme, yollama. * Atı More…tesric Kandil yakmak. * Güzelleştirmek. * Hayvanı eyerleme. Hayvana eyer vurma. teşric Cem'etmek, birbiri üstüne yığmak. * Kerpiçi yerinden ayırmak. tesrid Davar boğazlandığında daha soğumadan bir yerini kesmek veya kırmak. ◊ Sahtiyan dikmek. * Kırba Ayırma, dağıtma. Dilim yapıp kesmek. * Nefyetme, kovalama. * Belâya atma. Ürkütüp kaçırma. Sevketme. * Birisinin ayıbını teşhir eylemek. teşrif Şereflendirmek. Yüksek yere çıkmak. Şeref vermek. * Bir yere buyurmak. teşrifat Teşrif. C. Resmî kabul ve ziyaretlerdeki kabul merasimi. Protokol. tesrih Talâk. Boşanma, ayrılma. * Halâs etme, kurtarma. * Bırakma, salıverme. * Kıl tarama. * Asan etme, kolaylaştırma. teşrih Bir kitap veya ibareyi anlaşılır şekilde açıklamak, tafsilât vermek. İnceden inceye didikleyip araştırmak. * Tıb Bir cesedi kesip parçalara ayırarak incelemek. teşrihat Açıklamak, tafsilât vermek, inceden inceye araştırmak. teşriî Teşriiye Şeriatla, kanun ile, kanun yapma ile alâkalı, şeriata müteallik, kanuna dair. tesrik Sirkat. den C. Tesrikat Bir kimseye hırsız deme. teşrik Güneşlendirme. Güneşte kurutma. * Eti parçalayıp güneşte kurutma. * Doğu tarafına gitme. ◊ Ortak etme. İştirak Yarmak. * Yırtmak. teşrin Eskiden yılın on ve onbirinci aylarına verilen ortak isim. tesrir C. Tesrirât Sürur. dan Sevindirme. teşrir Güneşte bez serip kurutmak. tesriye Gam ve kederi bırakma. Kederi yok etme. teşt Tekne, teşin, leğen, kap. testih Yassı ve düz yapmak. * Eşit yapmak, beraber etmek. ◊ Yün ve pamuk Gizleme, saklama, setretme, örtme. teştir Edb Bir gazeli teşkil eden beyitlerin beher mısraı arasına ikişer mısra ilâve etmek. ◊ Bir nesneye ayıp vermek, noksanlık Dağıtma, dağıtılma. Perişan etme. teştiye Kışın uyuyan hayvanların uykusu. tesvib Sevab vermek demektir. tesvid Karartma. Yazı ile karalama. Yazmak, müsvedde yapmak. tesvif Sevf. den C. Tesvifât Sebepsiz olarak atlatma, geciktirme. teşvif Tezyin etmek, süslemek.* Haberli olmak, anlamak, muttali olmak. * Bakmak, nazar etmek. tesvig Cevaz verme. * Kolaylaştırma. * Tecavüz etmek, haddini aşmak. teşvih Çirkin yapmak. tesvik Misvak. dan Dişleri misvaklama. ◊ Sevk. den Sürme, ileri Şevklendirme. Şevke getirme. Kışkırtma. Kaldırma. Cesaret verme. ◊ Diken bitmek. * Ağacın dikenli Teşvik. C. İsteklendirmeler, şevke getirmeler. Kışkırtmalar. tesvil C. Tesvilât Kötü bir şeyi güzel göstererek aldatma. * Tezyin etmek, süslemek. tesvim Davarı otlamaya salmak. * İşaretlemek, nişan etmek. * Dağlamak. tesvir Büyük derecelere çıkma, büyük işlere yükselme. * Koluna bilezik yapma. ◊ Toz kaldırma. * Derin ve gizli mânayı İçinde bulunma. İçine alma, içine alıp gizleme. * Satılık olan hayvanı pazara çıkarıp gösterme. tesvis Buğdaya bit düşmek. teşviş Karıştırma. Karma karışık etme. Bulandırma. teşvişiyyet Karışıklık, bozukluk. tesvit Karıştırmak. teşvit Tüyü ve kılı gitsin diye ateşe tutmak. tesviye Seviyelendirme. Düzleme. Beraber etme. İki şeyi müsavi etme. * Bir neticeye bağlama. teşviye Kebap yapmak. Kebap vermek. tesyar Gönderme, gönderilme. Eşya hakkında Tisyâr şekli yanlıştır teşyi' Uğurlamak. Gideni selâmetlemek. Yolcu etmek. * Cesaretlendirmek. teşyid Müşeyyed etmek. Binayı yükseltip sağlamlaştırmak. teşyie Dilemek, istemek. tesyil Akıtma. Akıtılma. Sel gibi akıtılma. tesyir Seyr. den C Tesyirât Gönderme, yollama. Seyrettirme. * Sürmek. * Bezi yol yol alaca edip dokumak. teşzib Ağaç budamak. teta'um Ta'm. dan Tatma, tadına bakma. tetabbub Tıbb. dan Hekim olmadığı hâlde hekimlik yapma. tetabu' Fasılasız birbiri ardından gelmek. Aralıksız birbirini takib etmek. tetabuk Birbirine uygun ve muvafık olmak. Uymak. Birşeye uygun düşmek. tetafful Tufl. dan Dalkavukluk. tetahhul Tıb Dalak şişmesi. tetahhur Temizlenme. * Günah işlemekten uzaklaşma. tetahhurât Tetahhur. C. Temizlenmeler. tetallu' Boynunu uzatarak başını kaldırma. tetavül Uzun olma, uzama. * Zulüm etme. * Birbirine muhalefet, kibir ve taazzum etme. * Musallat olma. * Mugayeret eylemek. tetavvu' Bak Tatavvu' tetavvuan Nafile olarak, nafile tarzında. tetavvuf Tavaf etme. Ziyaret maksadıyla bir şeyin veya bir yerin etrafını dolanma. tetavvuk Boyuna gerdanlık gibi şeyler takma. tetavvus Tavus gibi renk renk elbise giyme. tetayür Tayeran. dan Uçuşma. Uçuşup dağılma. tetbi' Peşini bırakmayıp iyice araştırma. * Uyma, tâbi olma. tetbin Fikrinde ve görüşünde dikkat etmek. tetbir Helâk etmek, mahvetmek. tetbit Zarar ve ziyan yapma. tetebbu' Araştırıp tetkik etme. Derinliğine inceleyip tanıma, öğrenme. Öğrenmek için okuma. tetebbuât Araştırıp incelemeler. Arayıp öğrenmeler. tetellu' Kalkmak için boynunu uzatmak. teterrüb Toz toprak içinde kalma. teterrüs Kalkanla siper yapmak. tetevvüc Tac giyme. tetfül Tilki eniği. tetim Aşkla söylemek. tetimme Tetümme C. Tetümmat Tamam etme. Tamamlama. * Ek. Noksanını tamamlamak için ilâve edilen. tetkik Bak Tedkik tetliye Nezretme. Adağı yerine getirme. * Farzdan sonra nafile namaz kılma. tetmim Tamamlama, bitirme. * Edb Bir şiiri tamam etmek. tetnih Sallanmak. * Gururlanmak, tekebbürlenmek. tetra Birbiri ardınca olmak. Birbirinin peşinden gelmek. tetre' Tarae. den Ârız olur, meydana gelir meâlinde. tetrib Toza toprağa bulaştırma. tetrih Tasalandırmak. Hüzünlendirmek, üzmek. tetris Muhkem etmek, sağlamlaştırmak. tetvibe Tevbe etmek. tetvic C. Tetvicât Tac giydirme. tetyib Helâk etmek, mahvetmek. tev'eban Davar memesinin iki yanı. tev'em İkiz. Çift doğan çocuklar. * Mc Benzer, eş, mümasil. tev'eme İki kız. tev'emî İkizlik. tev'id C. Tev'idât Sözle korkutma. teva Mâlın helâkı. Mülkün helâk olması. teva'ul Yüksek yere çıkmak. teva'un Davarın, beslenip semizlemek hususunda nihayet hududu bulması. tevabi' Tabi'. C. Maiyyet. Bir kimseye tâbi olanlar. İman ve İslâmiyet veya herhangi bir hususta birisine bağlı bulunanlar. * Uşaklar. * Bir merkeze bağlı olan yerler. * Gr Evvelki kelimeye More…tevabil Tâbel ve Tâbil. C. Yemeklere katılan nâne, karanfil, tarçın ve biber gibi şeyler. Baharat. tevabit Tâbut. C. Tabutlar, sandıklar. tevacüd Kişinin kendini vecd suretinde göstermesi. tevacüh Vech. den Yüz yüze olma. Karşı karşıya gelme. tevadd Muhabbet etmek, sevmek. tevadu' İki taraf düşmanlıktan vazgeçip barışma. tevaffuk Vefk. den Muvaffak olma, başarma. tevafi Tamam olmak, tamamlanmak. tevafuk Birbirine uygunluk. Muvâfık oluş. Rast gelme hali. Nizamlanmış biçimde birbirine uygun olmak. tevafukat Tevâfuk. C. Uygunluklar. Tevafuklar. tevafür C. Tevafürât Artma, çoğalma. tevafürât Tevafür. C. Artmalar, çoğalmalar. tevaggul Çok uğraşma, meşgul olma. Bir işin çok ilerisine varmak. tevaggulât Tevaggul. C. Tevagguller. Devamlı olarak uğraşmalar. tevaggun Cenk içinde ikdam etmek. Savaşta sebat edip ilerlemek. tevagguz Çok sıcak olmak. tevahhi Daha çabuk, acele, sür'atli. ◊ Talep etmek, Vahid, tek olmak. tevahhuş Korkmak. Ürkmek. Kaçmak. * Hâli, tenhâ ve ıssız olmak. tevahuk Cemaat olup gitmek. Topluluk hâlinde gitmek. tevaif Bak Tavaif tevak İstekli kimse. tevaki' Tevki'. C. Fermanlar. tevakki Çekinme, hazer etme, sakınma, korunma. tevakku' C. Tevakkuât Vuku. dan Bekleme, umma, ümid etme. İsteme, arzu etme. tevakkud Tutuşup yanma. tevakkuf Durma. Eğlenip kalma. Duraklama. tevakkufât Tevakkuf. C. Beklemeler, durmalar, eğlenmeler. tevakkul Dağ üstüne çıkmak. tevakkur Vekar. dan Vakar peydâ etme. Vakarlanma. tevakkus Şiddetle basmak. * Atın seyri. tevakül Vekl. den Birbirini vekil etme. tevakun Noksan etmek, eksiltmek. tevali Uzayıp gitmek, devam etmek. Birbiri ardınca sıra ile gelmek. Sürmek. tevaliyen Tevali etmek suretiyle. tevalüd Doğma, doğurma. tevamür Danışmak, istişare etmek. tevana Tüvânâ f. Güçlü, kuvvetli, iktidarlı. tevani f. İşde tembellik etmek. * Kusur işlemek. Usançlık, bezginlik göstermek. tevari Gizlenme, kaybolup göze görünmeme. tevarih Târih. C. Tarihler. Hâdiselerin zuhur zamanını kaydeden kitaplar. tevarüd Vârid olma, gelme. Yetişme, vâsıl olma. * Arka arkaya gelmek. * Edb Birbirinden habersiz olarak iki şâirin aynı beyti veya mısrayı söylemeleri. tevarüs Mirasa konmak, birisine diğerinden irsen geçmek. Miras yemek. tevarüsât Tevarüs. C. Tevarüsler, mirasa konmalar. * İrsen geçmeler, irsî olarak geçmeler. tevasi Vasiyet. den Vasiyetleşme. Birbirine tavsiye etme. tevassul Ulaşma, kavuşma, bitişme. * Nikâh yolu ile hısımlık, münasebet peydâ etme. tevasuk Vusuk. dan Birbiriyle andlaşma. Birbirine güvenip itimad ederek andlaşma. tevasül Birbirine ulaşma. tevatür Kuvvetli haber. * Müteaddid şeyler birbiri ardınca zâhir olmak. * Bir hususun söylenmesi hemen herkesin ağzında olup, gezmek. Şâyia. tevatürât Tevatür. C. Tevatürler, ağızdan ağıza dolaşıp yayılan haberler. tevatüren Ağızdan ağıza yayılarak. Tevatür suretiyle. tevaüd Va'd. den Birbirine söz verme. Va'dleşme. tevazi Vezy. den İki çizginin birbirine değmeden sonsuza kadar yanyana uzaması, paralellik. tevazu' Alçak gönüllülük. Kibirsizlik. Mahviyet hâli. tevazu'kâr f. Tevazulu, alçak gönüllü. tevazüf Birbiriyle sallanıp yürümek. tevazün Denklik. Müvâzene hâsıl olmak. Aynı tartıda olmak. Karşılıklı iki taraf da vezinde müsâvi olmak. Denkleşmek. tevazzu' Konulma, konulmuş. Bir şeyin bir yere konuşu. tevazzuh Bak Tavazzuh tevbe Tövbe Yaptığı fenalığa pişman olmak. Allah'dan afv dilemek. Bir daha işlememeye azmetmek. Estağfirullah deyip, pişmanlık duymak. Bak Afv tevbe suresi Kur'an-ı Kerim'in 9. suresidir. Berae Suresi de denir. Medenîdir. tevbekâr f. Tevbeli, yaptığına pişman olmuş olan. tevbeşiken f. Tevbesini bozan. tevbih Azarlama. Levm etme. tevbihat Tevbih. C. Azarlamalar, tekdirler. tevbis Köpek yavrusunun gözlerini açması. tevcib Vücub. dan Lüzumlu yapma, lâzım etmek, gerektirmek. * Bir iş için vakit belirlemek. tevcih Döndürmek, yöneltmek. * Tefsir etmek. * Birisini bir tarafa göndermek. * Rütbe vermek. * Bir kimseye söz atmak. * Edb İki zıd mânaya gelebilen ve birbirinin zıddı mânada söz kullanmak. tevcihât Tevcih. C. Verilmiş rütbeler. Tevcihler. * İşaret eden mânalar. tevdi' Emanet vermek, bırakmak. * Misafirin veda etmesi. Giderken kalanlara Allah'a ısmarladık gibi veda etmesi, bolluk hoşluk duasıyla bırakıp gitmesi. * Mutlaka terkedip bırakmak. tevdian Vererek, bırakarak, teslim ve emanet ederek. tevdiât Emânetler. Emânet bırakmalar. Emniyetli bir yere kıymetli bir şeyi teslim etmek. teve'ur Bir şeyin güçlenerek halli ve yenilmesi müşkil olması. * Bir hususta çetin zorlukla karşılaşmak. * Konuşanın çapraşık söylemesinden ve anlaşılmadığından dolayı, dinleyenin hayrette kalması. More…teveccu' C. Teveccuât Ağrıma, vecâlanma. Acımak. teveccüd Vecd. den Coşma, vecde gelme. teveccüh Bir şeye doğru yönelme, bir tarafa dönme. Çevrilme. * Mânen üzerine düşme. * Ait olmak. * Hoşlanmak. * Sevgi, alâka. teveccühât Teveccüh. C. Teveccühler. teveccüs Karnını boşaltmak. teveddüd Tedricen kendini sevdirmek. Dostluk etmek. * Cenab-ı Hakk'ın çeşitli ve lezzetli nimetler vererek insanlara kendisini sevdirmesi. teveffi Ölme, vefat. * Bütününü aldırma. teveffuk Tevfike mazhar olmak. Cenab-ı Hakk'ın rızasına uygun tarzda hareket edebilmek. teveffür Çok olmak, artmak. tevehhüc Deprenmek, hareket etmek. tevehhuk Boynuna kement bağlamak. tevehhül Vehle. den Yanıltmağa çalışma. tevehhüm Evhamlanmak. Az tehlike ihtimâli olsa çok korkmak. Yok olanı var zannetmekle ye'se ve korkuya düşmek. tevehhün Gevşeme. Kuvvetsiz hale gelme. tevehhüs Bir işe dikkat ve itina ile koyulma. tevekan İstekli olma. tevekân Sormamak. tevekkelna Tevekkül ettik meâlinde fiil. tevekkeltü alallah Allah'a tevekkül ettim meâlindedir. tevekkü' Dayanmak. tevekkuh şiddetli ve haşin olmak. tevekkül İşi başkasına ısmarlamak. * Sebeblere tevessül ettikten sonra neticesini Allah'a bırakmak. Allah'tan gelene razı olmak. Kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini More…tevekkün Musibet anında yüksek sesle bağırıp feryad etmek. tevella Tevelli Birisini dost edinme. * Bir işi üzerine alma. * Dönme, yönelme, i'raz etme. * Ehl-i Beyt'e tam sevgi. * Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek. tevellu' Sevme. Alâka ve aşk peydâ etme. tevellüc Dühul etmek, dâhil olmak, girmek. * Vahşi canavarların yatağı. tevellüd Doğma. Doğum. tevellüdat Tevellüd. C. Belli bir zaman içinde doğum. Umumi doğumlar. tevellüh C. Tevellühât Veleh. den Şaşakalma. Şaşırıp sersemleşme. * Hayran etme. * Kadını çocuğunden ayırma. tevelvül C. Tevelvülât Velvele. den Gürültü patırdı etme. tevennuk Dikkatle bakmak. teverri Gizlenmek. * Belirsiz etmek. teverru' Haramdan ve şüpheli şeylerden sakınmak. teverrüd Vâridolma, gelme. * Gül gibi kızarma. teverruk C. Teverrukat Varak. dan Yapraklanma. teverrük Sol yanı üstüne oturup iki ayaklarını sağ tarafından uzatmak. teverrüs Veraset. den Mirasçı olma. Vâris olma. teverrut Zor bir işe rastlama. Vartaya düşme. teveşşi Saç ve sakalı kır olmak, alacalanmak. tevessu' Bak Tevessü' tevessü' C. Tevessüât Genişleme, yayılma. Vüs'at bulma. * Zahmetsiz herkese yer bulunma. tevessüât Tevessü'. C. Genişlemeler. tevessüb Vesb. den Atlama, sıçrama. tevessüd Dayanma, istinad. * Yastığa dayanma. tevessüen Genişleme suretiyle. Tevessü ederek. tevessuh Vesah. dan Paslanma, kirlenme. teveşşuh C. Teveşşuhât Süslenme, takıp takıştırma. * Kadın gerdanlığını takma. tevessuk Vüsuk. dan İnanıp güvenerek ve itimad ederek dayanma. tevessul Bak Tevassul tevessül Allah'ın dergâhına yaklaştıracak amel işlemek. * Sarılmak. * Baş vurmak. * İnanmak. * Sebeb tutmak. * Hırsızlık. tevessülen Başvurarak, girişerek. Sebep tutarak. tevessüm Bir şeyin işaretlerine bakarak iyice anlamak. tevettür Gerginleşme, gerilme. teveyyül C. Teveyyülât Vâveylâ etme. Çığlık koparma. tevezzü' Yer tutma. * Dağılma. Bölünme, taksim olunma. tevezzüf Sallanmak. * Evmek, acele etmek. ◊ Kabuğunu Hareket etmek. tevezzül Kesilmek. tevfik Uygun düşürme. * Uydurma. Muvafık kılma. * Cenab-ı Hakkın kuluna yardım etmesi. tevfikan Uygun olarak. Uyarak. tevfir Artırma, çoğaltma. * Bir kimsenin hakkını tam olarak verme. tevfiye Tamam vermek. tevfiz Evdirmek, acele ettirmek. tevgir Mübalağa ile Sıcaklatmak. tevhid Birleme. Bir Allah'tan başka İlâh olmadığına inanma. Lâ ilahe illallah sözünü tekrarlama. tevhid suresi Kur'an-ı Kerim'in 112. Suresidir. İhlâs Suresi gibi çok isimleri de vardır. Bak İhlâs Suresi tevhiden Birleştirerek, tevhid olarak. tevhif Sopa ile vurmak. tevhim C. Tevhimât Vehm. den Vehme düşürme. Vehimlendirme. ◊ Bir nesneye gönül vermek. * Hâmile olmak ricâsını Vehn. den Zayıf kılmak, zâfiyete duçâr eylemek veya edilmek. * Zayıfa nisbet etmek veya edilmek. tevhiş Ürkütme, kaçırma, korkutma. tevhişât Tevhiş. C. Ürküp kaçmasına sebep olmalar, ürkütmeler. tevhiye Acele etmek. tevkâf Ev damlamak. tevki' Alâmet, işaret, belirti, nişan. * Sultan. * Kılıca nakış yapmak. tevkid Ateş tutuşturma. ◊ Alıkoyma, tutma. Hapis olarak bekletme. Vakfetme. * Arafatta mevkaf olan yerde durdurmak. * Bir kimsenin koluna bilezik takmak. tevkifhâne Hapishane. tevkil Kendine birisini vekil etmek. Vekil tâyin etmek. tevkim Zelil etmek. * Katletmek, öldürmek. * Hıfzetmek, korumak. tevkir Bina için yemek pişirip yedirmek. Ziyafet vermek. ◊ Tazim. Hürmetle anmak. İhtiram Küçük odun parçalarını ateşe atmak. tevkiş Tahrik etmek. tevkit Vakit tayin etmek. Vakitlendirmek. ◊ Hurmanın kararmaya Çok sakınmak. tevla' Eğrilik. tevle Sihir, efsun. tevli' Bir nesneye beyaz noktalar yapmak. tevlid Çocuğu doğarken almak. Doğurmak. Doğurtmak. * Mc Sebep olmak, vücuda getirmek. * Beslemek. Terbiye etmek. tevlidât 'Tevlid. C. Meydana getirmeler, sebep olmalar. * Doğurmalar, doğurulmalar; doğurtmalar.' tevlih Şaşırtma. Sersemleştirme. tevliyet Bir vakfın işlerine bakma vazifesi. Mütevellilik. * Yüz çevirme, yüz döndürme. * Fık Sâhib olunan malı peşin değeri ile başkasına tevcih etme. tevr C. Etvâr Ağzı büyük gönden olan bardak. * Su bardağı. Abdest ibriği. tevreb tevârib Toprak. tevrib Bir nesnenin uzunluğuyla eni arası. tevrid Gülgün etmek. * Ağacın çiçek vermesi. tevrih Bir hâdisenin veya konuşmanın tarihini yazmak. Vakit bildirmek. tevrik Davarın üstüne oturmak. ◊ Ağacın Gazaba getirme, öfkelendirme. * Verem etme, verem edilme. * Bedenin azâsını şişirip kabartmak. tevris Vâris kılmak, mirâs bırakmak. Malının faydasını birisine âid kılmak. * Ateşi yakmak, alevlendirmek için tahrik etmek. ◊ Zaferana benzer bir Kandırmak. tevrit Tehlikeye düşürme, vartaya düşürme. tevriye Örtüp gizlemek. * Sözünü veya bir haberi izah etmeyip gizlemek. * Edb Birkaç mânası olan bir kelimenin en uzak mânasını kasdetmek. tevsen f. Azgın, başı sert at. * Mc Dikbaşlı adam. tevsi' Genişletme. Bollaştırma. tevşi' Süsleme. tevsib Sıçratmak. * Yastık dikmek. tevsid Yastığa dayandırma. * Dayatma, dayandırma. tevsih Vesah. dan Kirletme, murdarlama, pisletme. * Paslandırma. tevşih Vişah. dan C. Tevşihât Süslü elbise giydirme. Süsleme veya süslendirme. * Kur'ân-ı Kerimi usul ve kaidelerine göre okuma. * Bir kimseye mücevher gerdanlık takmak. * Ist Bir eseri, More…tevsik Vesikalandırmak. Vesikalamak. Sağlamlaştırmak. Yazılı hale koymak. * Bir kimse hakkında -bu emindir, mutemeddir- demek. tevsim Hacıların hac zamanı toplanmaları. * Dağlamak sureti ile ten üzerine işaret koyma, döğme yapma. * İsimlendirme, ad verme. tevşim C. Tevşimât Veşm. den Bedene döğme yapma. İğne ile yazı yazma veya şekil yapma. tevsir Yumuşak etmek, yumuşatmak. tevsit Birini araya koyma. Ortaya koyma. Vâsıta etme. tevşiye Koğuculukta mübâlağa etmek. Dedikoduculukta mübâlağa yapmak. tevtid Kazık kakma. tevtine Yumuşak etmek, yumuşatmak. tevtir Yay gibi germek. Yaya kiriş germe. tevv Tek. tevvab Tevbe. den Tevbe edenlerin tevbesini kabul eden Allah * Çok tevbe eden. tevzi' Dağıtmak. Herkesin hisselerini ayırıp vermek. Pay ederek dağıtmak. tevziât Tevzi'. C. Tevziler, dağıtmalar. * Herkese payını vermeler. tevzig Depretmek, hareket ettirmek. tevzin Tartmak. Ölçülü hâle koymak. * Zihinde düşünüp kararlı hâle koymak.* tey' Kusmak. * Yere akmak. teyakkun İyiden iyiye araştırıp şüphesiz tam olarak bilmek. * Tam yakınlık hâsıl etmek. teyakkuz Uyanık olma. * Uykudan kalkma. * Göz açıklığı. teyamün Her nesneyi sağından tutmak ve sağından başlamak. teyasür Bir nesneyi solundan tutmak. teybis Kurutma, kurulama. teyebbüs C. Teyebbüsât Kuruma, kuru olma. teyeffu' Yüce olmak, yükselmek. teyeffün Çok yaşamak. teyekkunât Teyekkun. C. Tam olarak ve iyice bilmeler. teyemmüm Kasd. * Fık Su bulunmadığı veya su bulunup da kullanılması mümkün olmadığı takdirde temiz olan toprak cinsinden bir şey ile, abdestsizliği veya gusülsüzlüğü -hadesi- gidermek maksadiyle More…teyemmün Uğur sayma. Bir şeyle teberrük eylemek. Bir şeyi mesut ve uğurlu saymak. * Ölüyü kabirde sağ yanına yatırmak. * 'Ben Yemenliyim' demek. teyemmünen Uğur sayarak. Teyemmün ederek. teyessür Kolaylıkla husule gelme. * Muvaffakiyet ve başarı ile bitme. teyettüm Kulluk etmek. * Aşkın insanı hor ve zelil etmesi. teyettün İncir yemek. teyh Teyhâ Şaşkınlık. * Hayran olmak. * Tekebbürlenmek, gururlanmak. teyha' Issız yer. teyhür Yar gibi çöküp yığılmış kumluk. teykan Çok sıçrayan kişi. Çok sıçrayan kimse. teykin C. Teykinât Tam olarak ve iyice bildirme. teyma' Sahra, çöl, yaban. teymim Teyemmüm ettirme. teys C. Tüyüs-Tiyese-Etyâs Erkek keçi, teke. teysir Yüsr. den Kolaylaştırma. Kolaylaştırılma. teyyar Hazırlanmış. * Dalga. teyyas Teke besleyen ve teke tutan kişi. teza'fur Elbiseye ve gövdesine za'ferân sürmek. teza'um Yalan olmak. teza'zu' Mâni olma, önleme, engel olma. tezabüh Bir karış miktarı yeri yarmak. * Birbirini boğazlamak. tezacür Birbirini kandırıp bir iş üzerine ümitlendirme. tezad İki şeyin birbirine zıt olması. Aksilik. Terslik. * Edb Mânaca birbirine zıt olan kelimeleri bir arada toplamak. tezafür Birbirine yardımcı olma. * Bir yere toplanma. tezaggum Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak. tezahhul Irak olmak, uzaklaşmak. tezahhür Arkalanmak. tezahüf Muharebede iki taraf askerlerinin karşılaşıp çatışması. tezahüm Birbirine sıkıntı vermek. Halk kalabalık edip birbirine sıkıntı vermek. tezahür 'Meydana çıkma, belirme, görünme. Gösteriş. * Birbirini korumak, birbirine arka olmak. * Arkalaşmak; yâni birbirine yardım etmek. * Avretine zıhar etmek, yani zevcesinin arkasını More…tezahürât Tezahür. C. Görünüşler. Gösterişler. Gösteriş için toplanmak. tezahzuh Uzak olmak. tezakir Tezkire. C. Tezkereler. tezakkuf Bir şeyi sür'atle alıp yemek. tezakkum Lokma lokma etmek. * Kaymak ile hurmayı karıştırıp yemek. O taama 'zekkum' derler. tezakür Birbirini zikretmek. tezallüm Birisinin zulmünden şikâyet etme. Bak Tazallüm tezalüm Zulm edişmek. tezamür Birbirini kandırmak. tezarüf Zarif olmak isteme. tezauf Zı'f. dan Kat kat olmak, bir misli artmak. İki kat olmak. tezavül Bir şeyi ortaya çıkarma, bir şeyi meydana getirme. tezavür C. Tezâvürat Birbirini ziyâret etme, gidip görme. * Vazgeçme, yoldan çıkma, udul etmek. * Eğilip meyletme. tezayüd Ziyadet. den Ziyadeleşme, artma, çoğalma. * Söz ve sair şeyleri tekellüfle çoğaltma. tezayüdât Tezayüd. C. Artmalar, ziyadeleşmeler, çoğalmalar. tezayug Meyledişmek, haktan dönmek. tezayuk Sıkışma. tezayül Ayrılmak. tezbib Bir şeyin içine kuru üzüm koyma. * Yaş meyveyi kurutma. tezbih Çok boğazlatmak. tezbil Toprağı gübreleme. tezbir C. Tezbirât Zebr. den Yazma veya yazılma. * Bez kenarına saçak yapmak. tezciye Az nesne. teze'zü' Kendini hor göstermek. tezebbu' Kişinin hulku yaramaz olmak, kötü huylu olmak. tezebbüd Köpürme, köpüklenme. Kaymaklanma, kaymak bağlama. tezebzüb Karışıklık. Mütereddit olmak. Kararsızlık. tezeccüc Kaş İnce olmak. tezehhüd Kendini dindar göstermek. Sun'i surette dindar olmak. * Dünyevî ve nefsanî şeylerden elini çekmek, ibadet etmek. tezehhuk Bâtıl olmak. * Helâk olmak, mahvolmak. tezehhur Denizin köpürüp taşması. tezehhür C. Tezehhürat Çiçeklenme. * Yıldıramak, parlamak. tezekki Mânevi temizlenme. Ahlâken yükselme. * Zekât verme. tezekkür Unuttuktan sonra hatıra getirmek. Zikretmek. * Bir şeyi ders gibi tekrar ile ezbere almak. * Birkaç kişi toplanıp iş üzerine görüşmek. tezekkürât Tezekkür. C. Tezekkürler. tezelluk Kayma, sürçme. ◊ Zillete katlanmak. Aşağılanmak. Alçalmak. Hor ve hakir olmak. Kendini alçak tutmak. tezellülât Tezellül. C. Alçalmalar, küçülmeler, zillete katlanmalar. tezelzül Sarsıntı. * Sarsılma, deprenme. tezelzülî Sarsıntı ile alâkalı. Sarsıntı nev'inhden. tezemmül Bürünmek. Sarılmak. Örtünmek. Bak Müzzemmil tezemmüm Kişi kendi üzerine hak lâzım kılmak. * Ahd ü eman etmek. * Arlanmak. Utanıp çekinmek. tezemmün Sür'atle gitmek. tezemmür Savaşmak. tezemrüm Çağrışmak. tezenbür Kibirlenme. tezenduk Zındıklaşma. Hak yolundan dönme. Kâfir olmak. tezennüb Kuyruk sallandırmak. tezennür Zünnar kuşanmak. tezerri Üstüne binmek. tezerru' Elle tartmak. Bir nesneyi kolla oranlamak. * Yemeği çok yemek. * Çok konuşmak. tezerruk Ayrılmak, dağılmak. tezevvüc C. Tezevvücât Zevc. den Evlenme, kadın eş alma, zevce edinme. tezevvücât Tezevvüc. C. Evlenmeler, zevce edinmeler. tezevvüd Azıklanma. Yanına yiyecek alma. tezevvuk C. Tezevvukat Zevk. den Tad alma, zevk alma. Tatma. tezeyyüb Ağzının köpüğü kenarına yığılmak. * Yaş üzümün kuruması. tezeyyüd Ziyadeleşme, çoğalma, artma. * Tekellüfle sözü uzatma. tezeyyug Haktan ayrılmak. * Kadının süslenip dışarı çıkması. tezeyyün Süslenme. Bezenme. tezeyyünât Tezeyyün. C. Süslenmeler, ziynetlenmeler. tezfif Hazırlamak. * Katli sür'atlendirmek. tezfit Ziftleme, zift sürme. tezgâh f. Dokuma âleti. * Ticaret masası. İş yeri. tezhib Zeheb. den C. Tezhibât Yaldızlama işi, yaldızlama sanatı. * Süsleme. * Altın sürme. * Dişlere altın dolgu yapma, çürümüş dişleri altınla doldurma. tezkâr Tizkâr Zikretme, hatırlatma, anma, yâdolunma. tezkere Tezkire Pusula. * Herhangi bir iş için izin verildiğini bildirmek üzere alınan resmî vesika. * Bazı meslek sahipleri için yazılan, o şahsın şahsî ve meslekî durumu hakkında bilgi. More…tezkik Davarın derisini hilâf-ı âdet üzerine başı tarafından yüzmek. tezkin Teşbih etmek, benzetmek. tezkir Hatırlatma. * Vazifeyi veya Cenab-ı Hakk'ın emirlerini hatırlatma. Vaaz ve nasihat etme. Tenbih ve ikaz etme. * Gr Bir kelimeyi müzekker kılmak. tezkire Bak Tezkere tezkit Doldurmak. tezkiye Tamam etmek. * Boğazlamak. * İhtiyarlamak. * Ref'etmek. Lügatta zebhetmek, yani boğazlamak mânasınadır. ◊ Doğruluğuna şehadet etmek. * Zekât vermek. * Zekât almak. * Pak ve More…tezlik C. Tezlikât Sürçtürme, kaydırma. * Başın saçını yolmak. ◊ Keskin yapmak. * Birisini tahkir etme, aşağılatma. Zelil ve hakir bulma. tezlim Beraber etmek. * Yumuşatmak. * Değirmen döndürmek. tezmil Gizlemek. Bir şeyi elbiseye sarmak. Esvaba sarınıp bürünmek. * Örtü. tezmim Yular takma. ◊ Bir şeye ilâve, ek, zeyl takma, yazmak. Zeyl ve ilâve. Kuyruk takmak. teznibât Teznib. C. İlâveler, eklemeler. Ekler. teznid Çakmakla ateş yakma. * Başını devamlı önüne eğdirmek. teznie Darılmak. teznim Nişan ettirmek, işaretlendirmek. tezniye Zinaya mensup etmek. teznub Kuyruğu tarafından olmaya başlayan hurma salkımı. * Tülbendin aşağı sarkan tarafı. tezri' Öksürme. * Genirmek. tezrib Keskinletmek. tezrice C. Tüzrüc-Tezâric Sülün kuşu. tezrif Çoğaltmak. tezriye Savurmak. * Koyunun yününü kırkıp arkasında bir miktarını bırakmak. * Zelil etmek, kepâze yapmak. tezvi' Korkutmak. tezvib C. Tezvibât Eritme, eritilme. tezvic Nikâhla bir kadını aldırmak. Birbirine eş yapmak. Evlendirmek. tezvid Yol azığı hazırlama. ◊ Sürmek. * Zevk. den Tattırma, zevk aldırma. ◊ Süslemek, tezyin Söze yalan karıştırma. Yalan söze ziynet verme. * Şahidin şehadetini iptal etme. * Kendini ziyaret edene ikram etme. tezviren Tezvir yoluyla. tezyid Artırma, çoğaltma, fazlalaştırma. tezyidât Tezyid. C. Artırmalar, çoğaltmalar, ziyadeleştirmeler. tezyif Çürütmek. Küçük düşürmek. Eğlenmek, alaya almak. * Bir şeyin dışını tezyin ve tanzim edip, içini fena yapmak. Kötü ayar etmek. * Tahkir etmek. tezyil Eklemek. Uzatmak. Altına ilâve etmek. Zeyl yapmak. ◊ Süslemek. Bezemek. Donatmak. tezyinât Süsler. Ziynetler. ti Arabçada ' harfi. Tâ da denir. tî' Kırk baş koyun. tîb C. Etyâb Güzel koku. Güzel kokusu için sürülen şey. tib Bak Tıbb tib' C. Atbâ Nehir. ◊ Tabiat. Yaradılış. * Tabiatlar. Yaradılışlar. ◊ Birbiri ardınca olmak. Peşpeşe Kitap ve saire basma işi. * Kılıç yapma san'atı. tibak Uyma, uygunluk. * Tabakalar. Katlar. * Birbirine uygun olan şey. * Bir şeyi diğerine uydurup müsavi ve münasib kılmak. tibale Deve boynuna asılan büyük çan. * Davulculuk. tibb Tabiblik, doktorluk. * Her şeyi gereği gibi bilmek. * Rıfk. Suhulet. * İrade. * Hastayı ilâçlarla tedaviye çalışmak. * Şan. * Şehvet. tibbe C. Tıbeb Bir parça uzun bez. tibben Tıp cihetiyle. Doktorlukça. tibbî Hekimliğe ait. Doktorlukla alâkalı. * Hekimce. tibbiye Tıp mektebi. Tıp fakültesi. tibk Aynısı, tıpkısı, tam aslı, tam kendisi. tibl tabl C. Tubul-Atbal Davul. tibn tebn Kuru ekin sapı. Saman. * Yirmi kişiyi doyuran büyük kap. tibnî Saman renkli. tibr Altın parçası. Altın ve gümüş tozu. tibrak Bıçak. tibs Kurt, zi'b. tibyan Açık ifade ile beyan etme. Açıklama. * Meşhur bir Kur'ân tefsirinin adı. tîc Tâc. C. Taçlar. tîcan Tâc. C. Taçlar. ticanî Kuzey Afrikada, hicri 1200 tarihlerinde Ahmed Ticanî adında bir şahıs tarafından kurulan bir tarikattır. ticaret Alım-Satım. ticaretgâh f. Ticaret yapılan yer, ticaret yeri. ticarethâne f. Ticaret yeri. Ticaret edilen yer. ticarî Ticariyye Ticaretle ilgili, ticarete ait. ticfaf C. Tecâfif Zırh. ticval Memleket seyredip dolaşmak, gezmek. tiffan Her nesnenin vakti. tifl Küçük çocuk. * Her şeyin cüz ve parçası. * Batmaya yakın güneş. * Kıvılcım. tifl-i nev-reside f. Yeni yetişmiş çocuk. tiflâne f. Çocukçasına, çocuk gibi. Çocuğa yakışır surette. tifliyyet Çocukluk. Çocuk hâli. tîg f. Kılıç, seyf. tiga Yüksek sesle gülme. tîgbend f. Kılıç kuşanan, kılıç bağlayan. tîgdâr f. Kılıç taşıyan, kılıçlı. tîgzeban f. Dili kılıç gibi olan. Tesirli söz söyleyen. tîgzen f. Güzel kılıç kullanan. tîh C. Etyâh Çöl. Susuz sahra. Sina yarımadasındaki çöl. Musâ Mısır'dan çıktıktan sonra, kavmiyle beraber kırk sene bu çölde dolaşmıştır. tih Gülen kimsenin gülerken çıkardığı ses. tihal Dalak. tihane At değirmeni. tihl Hiddetli adam. * Dalağı büyük adam. tihmar Doldurmak. tihn Un. tihs Asıl. * Göz karanlığı. tikde Asmacık adı verilen ufacık taneler. tiknaz Kısa boylu ve şişman, toplu. tiknefes Zor nefes alan. Rahat nefes alamayan. tiksar Halka biçiminde taç. * Kaınların boyunlarına yaptıkları bağ. tiktika Bak Taktaka til' Etrafına çok iltifat eden kişi. Etrafdakilerle şakalaşan kimse. til'abe Oynaşmak. tila C. Talyân Küçük kuzu ve oğlak. * Mahpus kimse. * Diş sarılığı. tila' Sürülecek şey. Sürülecek merhem, yağ veya ilâç. * Madeni parlatmakta kullanılan sıvı yaldız. * Cilâ verecek boya. * Diş sarılığı. * Üzüm suyundan kaynatmak sebebiyle üçte birinden azı giden More…tilab Talep etmek, istemek. tilad Köle, hayvan, mülk, mal gibi şeyler. * Kendi yanında eskiden beri mevcud olan ve yeni olmuş olan şey. tilal Tell. C. Kümeler, yığınlar. Tepeler. tilamize Bak Telâmiz tilavet Okumak. Takib etmek, arkasına düşmek. tilbe Talep olunmuş, istenmiş, matlub. tilh talih C. Tılâh-Talâyıh Zayıf. * Yorulmuş. * Geç gelmek. tilhah Devamlı olarak bir yerde durmak. tilham Fil. tilk Helâl nesne. * Bükülmüş ip. tilka' Taraf, yön, cihet. * Hiza. * Mülâkat. Görüşmek ve buluşmak. tille f. İşlenmemiş altın. ◊ Basamak. * Yol bulunmaz otsuz ve susuz korkunç yer. * Çok karanlık gece. tilmiz Çırak. Talebe. Kalfa. tilmizâne f. Talebe gibi. Tilmize yakışır surette. tilmiziyet Talebelik, tilmizlik, öğrencilik. tils C. Atlâs Sahife. * Mahvolmuş nesne. * Tüyü dökülmüş olan deve uyluğunun derisi. * Elbisenin eskimesi. tilsim Herkesin bilip çözemediği gizli şey. * Gizli sır. Fevkalâde kuvvet ve te'siri hâiz olan şey. * Definenin bulunmasına mâni olan mevhum şey. tiltal Hareket ettirmek. tiltile Sabırsız olmak. * İşi güç olmak. * Hurma çöpünden yapılan bardak. tilv Kurt, zi'b. ◊ Deniz. * Deve kuşunun erkeği. * Çok mal. timah Tumah - Matmuh Bir şeye göz dikerek bakmak. Haris olmak. Hırsla onu istemek. timar f. Bir şeyin devam ve inkişafı için yapılan hizmet. * Sipâhiye verilen öşrü alınacak arazi. Bak Zeâmet timar-hâne f. Akıl hastahanesi, tımarhâne. timirr Ürkek at. * Sıçramaya ve seğirtmeye hazırlanmış at. * Seri, çabuk. timl Hırsız. timlak Mülayemet etmek, yumuşaklık göstermek. * Tereddüt etmek, karar verememek. timle Zayıf kadın. timr C. Etmâr Eski kaftan. * şakrak kuşu. timrad C. Temârid. Güvercin yuvası. timres Tımrus Yalancı, kezzab. * Leim, alçak kimse. timsal Resim, suret, sembol, nümune. Tasvir. Bir şeyi başka bir şeye benzetmek. Heykel. timşek İç mest üstüne vurulan parça, yapılan yama. timtam Dilini 'te' harfine alıştırmış olan kimse. timtim Kalın etli, cüsseli adam. * Dilinde pelteklik olan, kekeme. tîn C. Etyân Balçık. * Mektup gibi şeyleri mühürlemek. ◊ suresi Kur'an-ı Kerim'in 95. suresinin ismidir. Mekkîdir. Vettîni Suresi de denir. tinab C. Tunub Kazığa bağlanan çadır ipi. tinae Mukimlik, ikamet etmeklik. Ayakta durmak. tinave Müzakereyi terketmek. Görüşmeyi bırakmak. tinbal Kısa, bodur kimse. tinbar Tunbur Tanbur adı verilen çalgı âleti. tîne Tıynet Balçık. * Hilkat, yaratılış. tinin Bak Tanin tinnet Çınlama. tinnîn Büyük yılan, ejder, ejderha. * Koz Gökte yedi burc boyunca uzanan hafif beyazlık. * Ejderha burcu. Semânın şimal yarım küresinde Küçük Ayı burcunu etrafından saran, kıvrılıp bir yıldız More…tinnîneyn İki yılan. Mc İki yılana benzetilen güneş ve ayın medârının farazî kavisleri. tinnü Beraberlik, eşitlik. tip t. Benzerlerinin ana vasıfları kendinde görülen ideal örnek, misal. ◊ Bak Tıbbtipik t. Nümune, örnek olarak. Benzer. tir f. Ok. tir'abe Deve hörgücünün bir miktarı. ◊ Deve Kısa mızrak. tiraf Gönden veya sahtiyandan yapılan ev. * Cild. tirak Gitmek. tiramola İtl. Halat çekme. tiraş f. Tıraş. * Üst taraftan yontarak düzelten. * Üst taraftan düz olarak yontma. tirase Türs. C. Ask Kalkanlar. tiraşide f. Tıraş olmuş, tıraş edilmiş. * Yontulmuş, düzleştirilmiş. tiraz f. ' Süsleyen, donatan' anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ Şükufe-tıraz $ Çiçek süsleyen. ◊ Elbiselere nakışla yapılan süs. * Sırma ve ipekle More…tirazende f. Süsleyen, donatan, süsleyici. tirb C. Tirâb-Etrâb Anasından saçlı ve dişli doğan oğlan. * Yaşta diğerine eşit olan nesne. * Lezzet. tirbal C. Tarâbil Büyük taş. tirban Türâb. C. Topraklar. tirdan f. Ok mahfazası, sadak. tire f. Karanlık. Bulanık. tiredil f. Fena kalbli, kalbi kara. tiregî f. Karalık. Bulanıklık. tiregun f. Bulanık renkli, kara renkli. Rengi bulanık. tirendaz f. Ok atan, okçu. tirere'y Tire-re'y f. Tedbirsiz. tireşeb f. Karanlık gece. tirf Atın iyisi. tirhal Yola çıkma, göç etme. tirk Kuvvet. * Besililik, semizlik. tirkeş f. Okluk, ok kabı, sadak. tirm Yağ. tirmesa Karanlık, zulmet. tirmizî Bak Kütüb-ü Sitte tirrak Tiryak, ilâç. * Afyon. tirrih Tuzlu balık, sardalya. tirs C. Etrâs Kâğıt, sahife. tiryak Panzehir. Zehirlenme veya hastalıklardan hemen şifâ bulmağa vesile olan ilâç. tiryaki Afyon kullanmağa alışmış, afyonkeş. * Keyif verici şeyler kullanmağa alışık olan. * Mc Huysuz, aksi, titiz. tîş şiddet. * Hafiflik. tis'a Dokuz. 9. tis'a mie Dokuz yüz. 900 tis'ûn Tis'în Doksan, 90. tîşe f. Muharebede kullanılan başı sivri ve keskin balta, keser. tişe Ufak çocuk. tishan C. Tesâhin Çizme. tişrab Şarap içmek. tisyar Arslan. * Sivri sinek. tival Uzun olanlar. tiyaka Cimaa pek ziyade düşkün olmak. * Şehvetin galip olması. tiyatro yun. Dram, komedi ve sair piyeslerin temsil edildiği yer. * Sahneye konulan oyun ve bu gibi temsilleri oynama san'atı.İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebairleri ve More…tiybe Helâl. * Güzel, temiz. tiyere şom ve yaramaz görmek. tiyese Teys. C. Erkek keçiler, tekeler. tiyfak Helâk olmak, mahvolmak. tiyn Çamur. Balçık. tiynet Huy. Yaradılış. ◊ Bak Tıynettiyre Darılma, gücenme. * Darılan, gücenen. tiysar Sivrisinek. * Arslan. tiyye Niyet, kast. tiz f. Keskin. * Çabuk, tez. * Sık. tiz-âb f. Kezzap. tiz-çeşm f. Gözü keskin. tiz-dest f. Çabuk iş gören, eline çabuk. tiz-pây f. Tez, süratli, ayağına çabuk. tiz-per f. Hızlı ve çabuk uçan. tiz-reftâr Tiz-rev f. Çabuk yürüyüşlü, acele ile giden. tizî f. Çabukluk, tezlik. * Keskinlik. * Sıklık. tizna f. Kılıç, bıçak gibi şeylerin keskin olan ağız tarafı. töhem Töhmet. C. Suçlar, töhmetler, kabahatler. töhmet Birisine isnad edilen, fakat kat'iyyetle işleyip işlemediği belirsiz olan suç, kabahat. * İtham altında olma. töhmetlendirmek Suç isnad etmek. tokat Kale içi, siper, ahır, ağıl. El içi gibi yer. * Dere arası olan hayvan mer'ası. * El içiyle vurulan sille. tolga Başlık, miğfer nevilerinden birinin adıdır. tonaj Bir vasıtanın iç hacmine göre taşıma kapasitesi. topuz t. Ucu top şeklinde sopadan ibâret eski silâh. * Top şeklinde toplanmış saç. * Kısa ve tıknaz kimse. tövbe Bak Tevbe traj Fr. Basılan gazete veya mecmuanın baskı sayısı. trajedi yun. Fâcia. Mevzuunu efsanelerden veya tarihî hâdiselerden alan, seyirciler üzerinde merhamet veya dehşet hissi uyandıran sahne eseri. tu f. Sen. tu'm Tu'me Azık, yiyinti, yiyecek şey. * Tad, çeşni. tu'me Bak Tu'm tu'tu Söylerken duraklamak. tuy f. Katmer, kat. tu-ra f. Seni, sana, senin. tuam Tu'me. C. Azıklar, yiyecek şeyler. * Çeşniler, tadlar. tub Kiremit. * Tuğla. tub'an Mühür Tu-ber-tu Kat kat. tuba Ne hoş. Ne iyi. Her şeyin iyisi ve efdali. * İyilik, güzellik. Baht. * Cennette bulunan ve kökü göklerde dalları aşağıda olan ağaç ismi. * Çok berrak ve saf olan. * Saâdet. Hayır. Devlet. More…tubaha Çömlek. * Ağızdan çıkan köpük. tubal Kızmış bakırdan ve kızmış demirden çekiçle vurulduğunda kopup dökülen parça. tubale C. Tubâlât Dişi koyun. tübba' Hz. Muhammed'in bi'setten evvel geleceğini haber veren ve şiiri ile imanını ilân eden bir Yemen Meliki. * Câhiliyetten evvel Yemen Padişahlarının nâmı. * Bir kuş cinsi. More…tübban Güreşçilerin donu. tübbet Bir yerin adı. İyi miskler ona nisbet olunup 'Misk-i Tübbetî' derler tubu Bir nevi kene. tubul Tabl. C. f. Yığın, küme. tücah Tecâh-Ticâh Karşı taraf, karşı yön. tüccar Tâcir. C. Tacirler, satıcılar. Ticaret yapanlar. tüede Teenni etmek, acele etmeyip akıllıca davranmak. * Mühlet vermek. tuf f. Yankı. Akseden ses. Aks-i sada. tufa Sihir, efsun. tufahe tafâhe Çömlek. * Her ne olursa olsun ağzına alan köpek. * Her nesnenin üzerine gelen. tufan Çok şiddetli ve her tarafı kaplayan yağmur. * Nuh Peygamber zamanındaki büyük su baskını hâdisesi. tufanzede f. Tufan görmüş. Tufana uğramış. tufave Güneş dairesi. * Ay ağılı, hâle. * Kabile. tüfe Yırtıcı bir canavar. * Karakulak denilen canavar. * Örtünmüş kadın. tüfeng f. Tüfek. tüfeng-endâz f. Tüfek kullanan. tüfeng-hâne f. Silâh deposu. tufeylî Davetsiz ziyafete giden Tufeyl adında birisinin ismindendir Sahte. * Dalkavuk. Çanak yalayıcı. * Başkasının sırtından geçinen. Asalak. Parazit. Fazladan. tuff Tırnak arasında olan kir. * Parmakların üstünde olan kir. tüffah Elma. tuffaha Elma. tüfl Köpük. * Kir, pas. * Tükürmek. tufu' Ateşin sönmesi. tufuh Kap ağız ağıza dolma. * Yukarı kalkma. * Çabuk geçme. tuful Güneşin batmağa yaklaşması. * Tıfl. C. Çocuklar. tufulâne f. Çocukçasına. tufuliyyet Tufulet Çocukluk. Küçüklük. Yavru oluş. * Ter u tazelik. tufye Mukul ağacının yaprağı. Yılanın arkasındaki hatta teşbih edilir. tugat Tâgi. C. Tâgiler. Azmış ve hak yoldan sapmış olanlar. tugave Güneş dairesi. * Araptan bir kabile. tugmus Şeytanın ve cinnin gayet habisi. tugvan tuğyân Haddinden tecavüz etmek, haddini aşmak. tugve Dağ başı. * Yüksek mekân. tugyan Zulüm ve küfürde çok ileri gitmek. Azgınlık, taşkınlık. Taşkın mizaçlılık. * Kan galebe etmesi hali. * Resmî devlet kuvvetlerine karşı durmak. * Su baskını. tugye Dağ başı. * Yüksek mekân. tuh Helâk olmak. * Berbad olmak. Hakaret için söylenilen bir kelimedir tuhaf Tuhfe. C. Hediyeler. * Münâsebetsiz hâl. * Eğlenceli, gülünç. * Garip iş veya şey. * Hoşa giden ve az bulunur şeyler. tuhal Dalak ağrısı. tuhare Taharet ettikleri suyun bakiyyesi. tühem Töhmet. C. Suçlar, töhmetler, kabahatlar. tuhfe Turfanda şey. * Görülmemiş yeni çıkan. Yeni. * Hediye, armağan. tuhfî İyilik etmek. tuhla Kara ile boz arasındaki renk. tuhlüb C. Tahâlib Soysop, sülâle. tuhm C. Tühum Her yerin ve her köyün nihayeti. tuhme Hayvanın burnunun kara olması. ◊ Mide dolgunluğu. Pâklık, temizlik, taharet. * Kadınların iki âdet görmeleri arasındaki temizlik hâlleri. Temizlik hâli uzayan, devam eden kadına 'Mümtedet-üt tuhur' denir. tuhra Yufka bulut. tuhrube Tahrebe-Tıhrıbe Bez parçası. * Bulut parçası. tuhrure C. Tahârir Bulut parçası. tuhtuh Kötü ahlâk. tuhuha Hamurun ekşimesi. tuhur Arınıp pâk olmak, temizlenmek. ◊ C. Tahârir Bulut Hor ve hakir kimse. tuhve Yufka bulut. tuhyan Karlık gibi su soğutacak kap. Buzluk, buzdolabı. tuhye Benî Temim kabilesinden bir cemaat. tuka Takva. Allah'tan korkmak. Havfullah. tükâh Tekyegâh. tukat Nefsini haramdan ve şüpheli nesnelerden saklamak. tüklan Tevekkül etmek. tükle İtimat etmek, güvenmek. * İşinde âciz olan kimse. tükme f. Düğme. tukus Yaban havucu. tukye Sakınma. tükye Dayanmak, itimad etmek. tul Boy. * Uzunluk. * Ömür ve hayat. * Uzamak. * Zaman çokluğu. * Çokluk, bolluk. tula Çok uzun. Pek uzun. ◊ Boynun ön Tul. den Uzunluğuna, boyuna. tulatile Talâtıla C. Talâtıl Hayvanları içeri koymak. Bel ağrısı. * Zahmet. tülave Borç bakiyyesi. * Havâle etmek, başkasına bırakmak. tulen Uzunlukça. Uzunluk cihetinden. Boyca. tulga Kusmak. tulha Boz renk. tulhe Azıcık su. * Azıcık ot. * İyi nesne. tulhum Lezzeti değişmiş olan su. tulk Mutlak. Bağlı ve kayıtlı olmayan. tull Süt. tullab Talebe. C. Talebeler. tulleb Tâlib. C. İstekliler, tâlibler, isteyenler. tulme C. Tulum Ekmek. * Havuz dibinde kalan su. tulu' Doğma, doğuş. Birden zuhur etme. * Hücum etme. * Bir şeye vâkıf olup bilme. tuluat Tulu'. C. Hazırlıksız olarak birden kalbe gelen mânalar, ilhamlar. Doğuşlar. tuluk Tuluka Açık yüzlü ve hâli iyi olmak. * Cömert olmak. tülünne Hâcet, ihtiyaç. tülüv Tilâvet. * Bir kimseye uyup ardınca gitmek. tulye C. Tulâ Boyun önü. * Göğüs önü. tuma'nine İtminan. Emin olma, inanma, gönlü rahat olma. tumar C. Tevâmir Dürülüp yuvarlak yapılmış şey, tomar. tume Kadınlar topluluğu. Avretler cemaati. tumea' Tâmi'. C. Tamahkârlar. tumruk Yarasa kuşu. tumrus Sıcak külde pişmiş ekmek. tumtuman Peltek. tumturak Söylenişi ahenkli ve parlak olan ibare. * Gösteriş, debdebe. tumuh Yüksekteki bir şeye göz dikme, yüksek bir şeye göz dikerek bakma. tumum Su baskını. * Saçını kırkıp tıraş etmek. tumur Aşağı sıçramak. * Doldurmak. * Seyahat edip gitmek. * Defnetmek, gömmek. tumus Bir şeyin mahvolması. tunb Nâhiye, cânip, taraf, yön. tünban f. Don, iç donu. tünbek f. Darbuka. Dümbelek. tunburani Tunburâni Tanbur çalan. tünd f. Sert, şiddetli, haşin. tündbâd f. Sert rüzgâr, kasırga. tündçihre f. Asık suratlı. tündî f. Sertlik, katılık. Hiddet ve şiddet. tündmeşreb f. Titiz, sert tabiatlı. tündmizac f. Sert huylu. tündreftar f. Çabuk giden, sert ve süratli giden. tündzeban f. Düzgün konuşan, düzgün söz söyleyen. tuni f. Sefih, alçak, rezil. * Külhanbeyi. * Hırsız. tünte f. Eşek arısı. tünu' Mukim olmak, ikamet etmek, bir yerde oturmak. tunub C. Etnâb Ağaç kökleri. * Gövdenin siniri. * Süngü eğriliği. * Çadır ipleri. tur Dağ. * Had ve mikdar. tur suresi Kur'an-ı Kerim'in 52. Suresidir. Mekkîdir. tür'a C. Türa' Kapı. Derece. * Bağ ve bostan. * Kanal. * Suyun taştığı yer. Su arkının ağzı. ◊ C. Türa' - Türüât Kanal. * Suyun taştığı Aslı Tuğra t. Topuz gibi yapılmış mendil, kuşak gibi oyun âleti. Kös, davul, trampet gibi şeylere vurmaya mahsus ip veya çomak. * Kamçı, örme kırbaç. * Demet, bağ, paket. Bak Turra More…türa' Tür'a. C. Kanallar. * Suyun taştığı yerler. turab Toprak, toz. turame Dişte olan kamaşma. turan Eski İranlılar tarafından Türkistan ve Tataristan taraflarına verilen isimdir. Turan, eskidenberi Türklerin oturduğu yerlere denirdi. 'Türk' ile 'Tur' kelimeleri More…türas Miras mal. türban Türâb. C. Topraklar. türbe Mezar üzerine yapılan yapı. Mezar. Ölmüş büyük zâta mahsus mezar. türbedâr f. Türbe muhafız ve hizmetkârı. turbuş Takke, külah. Başa giyilen örtü. Fes. turfanda Mevsiminden önce yetiştirilen meyve veya sebze. turfe C. Etrâf Nâziklik, yumuşaklık. * Nimet. * Güzel yemek. * Zarif, iyi nesne. * Üst dudağın ortasında fazlalık olarak yumru et olması. O kişiye 'etref' derler. ◊ More…turfe-kâr f. Garip şeylerle uğraşan. Şaşılacak şeyler yapan. turgul Çil kuşuna benzer bir kuş. turhan Rum subaylarından beş bin neferin zâbiti On bin olsa 'patrik' derler. turka Bir kere. türkân Türk. C. Türkler. türkcuş f. Yarı pişmiş et. türkistan f. Türklerin anayurdu olan ve Hive, Fergana, Taşkent, Buhara, Semerkant ve Kırgız şehirlerini içine alan büyük Türkistan bugün Çin'de, Güney Türkistan ise Afganistan'da, More…türkiyyat Türklerin dil, edebiyat, tarih ve ırki hususiyetlerini tedkik eden ilim. türktaz f. Koşup saldırarak yağma etme. * Çapul, çapulcu. türkü Aslı Türkî Türk halk musikîsi. turmuk Yarasa kuşu. turmus Zayıf. * Kül içinde pişen ekmek. türnuk Sel yolunda arta kalan balçık. türr Yapı üstüne çekilen ip. turra Tuğra Mühür. Pâdişah damgası. Pâdişahın imzası. * Kumaşın etrafındaki nişan ve işaret. Kumaşta ipekten çevrilen kenar. * Herşeyin ucu ve kenarı. * Alındaki saç. Tura. türra' Kapıcı. türras Kalkancı. türre C. Terârih Bâtıl, herze söz. türrehat Türrehe. C. Saçma sapan sözler. türrehe C. Terârih-Türrehat Saçma sapan ve mânasız söz. turs Kuvvet. turş f. Ekşi, hâmız. türs C. Etrâs-Tirâs-Türus Ask Kalkan. türşî Ekşilik. * Turşu. tursus tursun C. Tarâsis Kalkan denilen dikenli ot. turtube Akçe. turtur Uzun boylu ince adam. turu' Bir yerden bir yere gitmek. * Sonradan olmak. türüat Tür'a. C. Kanallar. * Suyun taştığı yerler. turuh Uzun. turuk Tarîk. C. Yollar, tarikler. Meslekler. Usuller. * Aygırlanmak. ◊ Geceleyin eve Düşürmek. turuş f. Ekşi. türüş f. Ekşi, hâmız. tus Tabiat. * Asıl. tüs' Dokuzda bir. 1/9 tuşe f. Azık. Ölmeyecek kadar yenecek şey. tusen f. Serkeş ve sert at. tusu' Dokuz bölükte bir bölük. tut f. Dut. tutanak Bak Zabıt tuti Dudu kuşu. Papağan. İşittiği sözleri ezberleyip, insan sesi taklidini yapan ve söyleyen bir kuş. tutiya Çinko. tutu Çinko. tutuk Örtü, perde, peçe. tütuk Örtü, perde. Çadır. tuum Taam. C. Taamlar, yemekler. * Lezzetler, tadlar, zevkler. tuva Övünmüş, senâ edilmiş şey. * Tur-i Sina dağı eteğinde bir vâdinin adı. * Örülmüş kuyu. tuval Uzun. tuvan f. Güç, kuvvet. tuvar Evin çevre yanı. tuveyrat Kuşçuklar, küçük kuşlar. tuveys Küçük tavus kuşu. tuvmar C. Tevâmir Uzun dürülmüş nesne. tuvt Lüle ağzına takılan pamuk parçası. * Pamuk. * Uzun. tuvvel Ayakları uzun olan bir cins su kuşu. tuyuf Tayf. C. Korkudan dolayı karanlıkta görünen hayâller. * Uykuda iken görünen hayâller. tuyur Birbiri ardınca iade etmek, peşpeşe geri çevirmek. Tekrarlamak. ◊ Tayr. C. Kuşlar. The requested URL was not found on this server. Apache/ Debian Server at Port 443 BaşlangıçİLETİŞİM Dilek hacet rızık nazar aşk muhabbet duaları bu sitede Skip to content BaşlangıçİLETİŞİM İki Kişiyi Birbirinden Soğutma Duası Birbirlerinden soğuyarak kişilerin uzaklaşmaları hedef alınır. Etkili dualardır. Okunacak celile Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh, Allahu ekberu kebîran, velhamdü lillâhi kesîran, ve sübhânellâhi rabbe’l-âlemîn. Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-azîzi’l-hakîm. Yazı dolaşımı İki Kişiyi Birbirinden Soğutmak İçin Dua Özenli ve itinalı şekilde yapılacak olan birbirinden ayırmak için dua, birini birinden soğutmak için dua işlemlerinin detaylı bir biçimde yapılması gerekmektedir. Kendinizden bir kişiyi soğutmak, bir erkeği uzaklaştırmak, iki kişiyi birbirinden soğutmak için dua sonuçları olumlu şekilde yansır. İki Kişiyi Birbirinden Soğutmak İçin Dua adına yapılan çeşitli işlemler bulunur. Rahmani şekilde yapılacak olan duaların yüksek ve pozitif enerjileri bulunur. Bu şekilde dileklerin gerçek olması da sağlanmaktadır. Özenli ve itinalı şekilde yapılacak olan birbirinden ayırmak için dua, birini birinden soğutma duaları, bir kişi ile ayrılmak için okunacak olan dua işlemlerinin detaylı bir biçimde yapılması gerekmektedir. Bir kişi ile diğer kişinin arasını açmak için okunan dualar arasında en yaygın şekilde kullanılan ve tercih edilen; Sevdiğiniz kişiyi ya da kocanızı bir başka kişiden ayırmak isterseniz ya da üçüncü şahsı ortadan kaldırmak isterseniz; Üçüncü kişinin adını yatsız namazını kıldıktan sonra bir adet taşın üstüne yazın. Hiç kurumaması için bir gölün ya da denizin içine atın. Ardından bir avuç nohudu bir kesenin içine koyun ve ağzı kısmını sıkı bir şekilde bağlayın. Bağlamış olduğunuz keseye Tebbet suresini okuyun. Ertesi sabah alaca karanlıkta bu kişinin ismini 7 defa söyleyin. Sonra toprağa 7 kez sonra havaya 7 kez söyleyip suya doğru üfleyin. Bir sonraki gün dua tutması için yatsı namazından sonra soğutma ile alakalı olan Bu işlemi üç gün boyunca tekrarlayın. Birini soğutmak ya da ayırmak için yapılacak olan bu dua için uzman olan kişiden yardım almak daha doğru olacaktır. Bir uzman bu konuda ise en doğru yolu gösterecektir. Bir Kişiyi Soğutmak İçin Yumurta Büyüsü Yapılışı Yumurta Büyüsü 3 farklı aşama dâhilinde yapılır. Büyü için 1 ve 2ç gece uygulamaları; İlk gece iki adet yumurta alınır ve bunlardan bir tanesine kadın bir tanesine de erkek isimleri takılır. Kadın olan yumurta orta bir yere bırakılmalıdır. Erkek olan yumurtayı da icra edecek olan kişi eline alır ve batıdan doğuya doğru 12 kez döner. Sonrasında aynı işlemler dâhilinde yumurtaların yeri değişir. Toplamda 24 tane tur atılır. Sonra yumurtalar yan yana bırakılır. 3 ve 4 gece uygulamaları için; Bu gecelerde erkek ve kadını temsil eden yumurtalar farklı kaplar içinde kırılır. Kabukları ise kesinlikle atılmamalıdır. Burada önemli olan kaplarda sadece yumurtaların beyazlarını bırakmaktır. Sarılar ise simgesel açıdan kadın ile erkeğin kalbini temsil eder. Yani bu şekilde sevgili olan kişilerin kalpleri sökülüp alınıştır. Kabuklar ile yumurtaların sarıların olabildiğince uzak alanlarda tutulması gerekir. Yani şehrin bir tarafında kabukların diğer tarafına da sarıların atılması gerekir. 5 ile 6 gece uygulamaları 5 gece toprak katılan yumurta beyazları tabakları ile beraber bir şekilde alınır ve yumurta sarıların bırakıldığı yere götürülerek gömülür. Erkek yumurta akı kadın yumurta sarısının yanına gömülmelidir. Bu şekilde kadın ile erkek arasında kavgalar çıkacaktır. 6. Gece büyünün yapıldığı odanın kapısı tamamen açık bırakılır ve sabah aydınlanmadan önce kesinlikle kapı kapatılmaz. Bu son geceden sonra Yumurta Büyüsünü yapan kişi sadece ama sadece beklemelidir. Gerekli olan tüm aşamalar doğru bir şekilde yapıldığında uygulama oldukça güçlü ve tesirli bir şekilde etkisini göstermeye başlar. Etkisini göstermeye başlaması ile çiftler arasında sorunlar çıkmaya ve uyuşmazlık oluşmaya başlayacaktır. Zaman içinde bu kişiler birbirinden ayrılmaya ya da boşanmaya başlarlar. Hocamıza 7/24 Whatsapp üzerinden ulaşarak sorularınızı sorabilirsiniz.

sevdiğin birinden soğumak için dua