🐮 Fatır Suresi 32 Ayet Tefsiri

KıyametSuresi 20. Âyet Meali - www.mealler.org. Kuran-ı Kerimi anlamak, ona göre yaşayabilmek, işte bütün mesele bu. Kıyamet suresi 20. âyet Kadri Çelik meali: Hayır! Siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz. Hadid Suresi 20. Ayet Türkçe Meali ve Arapça Okunuşu. FâtırSuresi Tefsiri, Türkçe Meali ve Açıklaması. 1- Göklerin ve yerin yaratıcısı, yani bütün alemi yokken yaratan, fıtratını ilk başta yoktan var eden yahut yaran, yoktan varlığa çıkaran ve yine yaratacak, “Gök yarıldığı zaman.” (İnşikak, 84/1) ve “Gök yarıldığı zaman.” (İnfitar, 82/1) hükmünü LokmanSuresi 32. Secde Suresi 33. Ahzab Suresi 34. Sebe' Suresi 35. Fatır Suresi 36. Yasin Suresi 37. Saffat Suresi 38. Sad Suresi 39. Zümer Suresi 40. Mü'min Suresi 41. Fussilet Suresi 42. Şura Suresi 43. Zuhruf Suresi 44. Duhan Suresi 45. Casiye Suresi 46. Ahkaf Suresi 47. Muhammed Suresi 48. Fetih Suresi 49. Hucurat Suresi 50. Kaf FatırSuresi Tefsiri Elmalı Tefsiri 2- Onun için şartı ifade eden edat, Allah insanlara rahmetinden her neyi açarsa, hazinesinin rahmetinden herhangi bir rahmeti, maddî veya manevî herhangi lutfu ve nimeti açar salıverirse, artık onu, o rahmeti başka tutacak yoktur. Fatır Suresi okunuşu ve anlamı araştırılan konular arasında yer alıyor. Adını ilk âyette geçen “fâtır” kelimesinden alan sure, Mekke devrinin ortalarında MaideSuresi 27. 32. Ayet Tefsiri En’am Sûresi’nde de geçtiği üzere, “Fatara” aslında yarmak mânâsınadır. Rağıb, uzunluğuna yarmak der. Bundan daha önce örneği geçmeksizin ilk olarak yaratmak mânâsına meşhur olmuştur. Bu mânâya göre “Fatır” ilk yaratmaya göredir. Ve di’li geçmiş zaman mânâsına olacağı için, izafet-i maneviye Başka isimleri: Melaike Suresi Sure numarası: 35 Ayet Sayısı: 45 Kelime Sayısı: 780 Harf Sayısı: 3159 Fatır Suresi (Arapça: سورة فاطر) Kur'an-ı Kerim'in 35. suresidir. Fatır, Mekke’de indirilmiş olan 45 ayetlikKur'an suresidir. Allah’ın yaratıcılığını bildirdiğinden ve ilk ayette geçen Fatır isminden dolayı İsraSuresi 32. Ayet Tefsiri - Mehmet Sürmeli hızlı kargo, uygun fiyat ayrıcalığı ve taksit seçenekleriyle Eganba.com'dan satın alın! V3fXxg0. 23- Sen, yalnızca bir uyarıcı-korkutucusun. Yani, senin vazifen sadece tebliğ etmek ve onları gerçeklerden haberdar etmektir. Daha fazlası değil. Şayet bir kimse, hidayeti kabul etmez ve dalâlet üzerinde bulunmakta ısrar ederse senin böyle kimseler karşısında bir sorumluluğun yoktur. Sen kör ve sağırlara anlatamazsın. 24- Hiç şüphesiz biz seni, Hak ile bir müjde verici bir uyarıcı-korkutucu olarak gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı-korkutucu gelip-geçmiş olmasın. "Her topluma mutlaka bir uyarıcı gelmiştir." Bu husus Kur'an'ın çeşitli yerlerinde beyan edilmiştir; "Her toplumun bir uyarıcısı vardır." Rad7 "Andolsun senden önce de, daha evvelki toplumların herbirine uyarıcı gönderdik." Hicr 10 , "Biz her ümmet içinden bir uyarıcı çıkardık." Nahl 36 , "Biz uyarıcı göndermediğimiz hiçbir kasabayı mahvetmedik." Şuara 208 . Yanlış bir anlamaya yol açmaması için burada iki noktaya dikkat etmek gerekir Birincisi, bir nebinin tebliğinin ulaştığı yerlerde, başka bir nebiye ihtiyaç yoktur. Ayrıca bu ayet, her topluma ayrı ayrı nebilerin de gönderileceği anlamına gelmez. İkincisi nebinin yol göstericiliğinin devam ettiği ve korunduğu zamana kadar, yeni bir nebi göndermeye ihtiyaç olmadığı gibi, ayrıca her asır için ayrı bir Nebi göndermeye de gerek yoktur. 25- Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden öncekiler de yalanlandı; peygamberleri ise, kendilerine apaçık olan ayetler, sahifeler ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdi. Sayfalar Suhuf ile kitablar Kütüb arasında, sanıyorum şöyle bir fark vardır; sayfalar ahlâki kaideler ve nasihatler ihtiva ederken, kitablar bütün bir şeriat vaaz ederler. 26- Sonra Ben de o küfre sapanları yakalayıverdim. Beni inkârları nasıl oldu onlar gördüler! 27- Allah'ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Böylece biz onunla, renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı, renkleri değişik ve siyah yollar kıldık. 28- İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise, Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'. Hiç şüphe yok ki Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır. Burada, Allah'ın kâinat içerisinde ne kadar muhtelif ve çeşitli varlıklar yarattığına işaret olunmaktadır. Aynı toprak ve sudan, farklı vasıflarda bitkiler yaratılırken, aynı tip ağaçlardan farklı tad ve büyüklükte meyveler meydana getirilmiştir. Şayet bir dağa bakarsanız, onun değişik renklerde bezenmiş olduğunu ve değişik kısımlarında birbirinden çok farklı özelliklere sahip madenler bulunduğunu görürsünüz. Mizaç, tabiat ve zihniyetlerin bu kadar farklı olmasını bu konuya 19. ayetten 22. ayete kadar olan bölümlerde işaret edilmiştir insanın havsalasının alması mümkün değildir. Çünkü tüm insanların huyları, istekleri, duyguları, zihniyetleri, düşünce biçimleri aynı olsaydı eğer, yeni bir mahluk yaratmak gerekmezdi. Hâlik olan Allah, yeryüzünde sorumluluk taşıyacak olan varlığın irade sahibi olması gerektiğinden, onu farklı özelliklerde ve zihniyetlerde yaratmıştır. Tüm bunlar, bu hikmetin arkasında Hakîm ve Azim bir planlayıcının olduğunu göstermektedir. Bu muazzam nizamın ardında, bir planlayıcının olduğunu ancak bir akılsız düşünemez. İnsan Allah'ın sıfatlarını yeterince kavrayamadığı zaman Allah'dan korkmaz, fakat Allah'ın gücüne, O'nun İlim, Hikmet, Kahhar, Cabbar gibi sıfatlarına ne kadar vakıfsa Allah'dan o derece korkar. Dolayısıyla burada ilimden, matematik, felsefe, tarih ve diğer pozitif bilimler kastolunmuyor, buradaki söz konusu ilim, Allah'ın sıfatlarını bilmektir. Bir kimse tahsil görmüş olsa da, olmasa da Allah'ın sıfatlarından habersizse eğer, o kimse cahildir. Öyleki pozitif bilimlerde "allame-i cihan" olsa bile bu böyledir. Fakat bir kimse hiçbir tahsil görmemiş olduğu halde Allah'ın sıfatlarını biliyor ve O'nun içinde Allah korkusu bulunuyor ise, o kimse ilim ehlidir. Bu ayetteki "alim" ifadesi ile, Kur'an, Hadis, Kelam ilimlerini bilenler kastedilmektedir. Ancak bir şahıs dini bilgiye sahip olduğu ölçüde, içinde Allah korkusu taşıyorsa, o zaman ayetin bahsettiği "alim" sınıfına girer. Nitekim Abdullah bin Mes'ud'dan nakledilen bir söz bu hususu doğrulamaktadır. "İlim sadece çok sayıda hadis bilmek değildir. İlim Allah'dan çok korkmaktır." Hasan Basri , "alim, Allah'ı görmediği halde korkan, Allah'ın sevdiğini seven ve Allah'ın sevmediğinden uzak kalan kimsedir" diye buyurmuştur. Bu ayet böyle kimselere işaret etmektedir. O kuvvet sahibidir, dilediği zaman mücrimleri yakalar ve hiçkimse O'ndan kaçamaz. Fakat O, aynı zamanda affedicidir. Bu yüzden, zalimlere fırsat tanıyarak onları hemen yakalamaz. 29- Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, dosdoğru namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. 30- Çünkü Allah, onların ecirlerini noksansız olarak öder ve kendi fazlından onlara arttırır. Hiç şüphe yok O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir. Burada müminlerin amelleri "Ticaret" ile ifade edilmiştir. Yani insan kendi sermayesini ticarete yatırarak ümitle çalışır ve sermayesi ile çalışmasının karşılığında daha fazla kazanırsa, aynı şekilde bir mümin de mal, vakit ve meşakkat sarfederek Allah katında daha fazlasını alır. Fakat bu iki ticaret arasında fark vardır. Şöyle ki, dünyada ticaret ehli için, kazancın yanında zarar ve iflas söz konusu iken bir müminin Allah ile yaptığı ticarette zarar etme ihtimali söz konusu bile değildir. Yani, Allah'ın salih kullarına karşı muamelesi, küçük hatalar yaptığında kölesine kızan ve kızdığında, onun tüm fedakârlıklarını, sadakatini unutan hasis bir kimse gibi değildir. Allah, Kerim ve Feyyaz'dır. Salih kullarının hatalarına göz yumarak, onların yaptıkları hizmetlere değer verir. 31- Kendinden öncekini doğrulayıcı olarak sana Kitap'tan vahyettiğimiz gerçeğin ta kendisidir. Şüphesiz Allah, elbette haber alandır, görendir. Bu Peygamber sizlere şaşılacak bir mesaj getirmemiştir. Sadece daha önce gelen peygamberlerin taşıdıkları mesajı teyid etmektedir ki, bu zaten ezelî ve ebedî hakikattir. Allah'ın sıfatlarını beyan etmekle insanların hayrına ve hidayetine delâlet eden hakikate işaret olunmaktadır. Hidayet insanın yararınadır, çünkü Allah insan için neyin yararlı olduğunu bilir. Allah Hâlık olduğu için insanın fıtratını en iyi bilen ve ona en doğru yolu gösterendir. 32- Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi kendi orta yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır-öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir. Burada, Allah'ın Hz. Peygamber'den sonra Kitab'ı ulaştırmaları için, kendilerini Kitab'a varis kıldığı Müslümanlara işaret olunmaktadır. Allah'ın son kitabı Kur'an-ı Kerim, tüm insanlığa gönderilmiştir. Fakat ona ve Rasülullah'ın getirdiği talimatlara sadece bu yüce kitabı okuyan ve onunla amel eden kimseler varis olurlar. Müslümanların hepsi bir değildir. Bu yüzden onlar üç grupta değerlendirilmiştir a "Allah'a ve Rasûlullah'a iman ettiği halde talimatlara uymayanlar." Bunlar kendi nefislerine zulmetmektedirler. Mümindirler ama asi olmayıp, günahkardırlar. İmanları zayıftır, fakat kalben ve zihnen kafir olmadıkları gibi münafık da değildirler. Kendi nefislerine zulmettiklerinden ötürü suç işlemişlerdir, ama Allah'ın kitabına varis olanların dışında tutulmamışlardır. Ancak asiler, münafıklar, kalben ve zihnen kafir olanlar varis olamazlar. Çoğunluğu bu gruptakiler oluşturmaktadırlar. b "Orta yolu tutanlar." Bunlar varis olmanın şartlarını tam değil, yaklaşık olarak yerine getirenlerdir. Bu kimseler Allah'ın emirlerine riayet etmeye ve Rasûlullah'ın talimatlarına uymaya gayret göstermelerine rağmen, gevşek davranır ve günah işlerler. Onların hayatlarında iyilik de, kötülük de bulunmaktadır. Sayıları birinci gruptan az, üçüncü gruptan çoktur. c "İyilik için çalışan ve yine iyilik için birbirleriyle yarışanlar." Bu insanlar Kitab'a varis olanların başında gelirler. Çünkü varis olmanın tüm vecibelerini gereğince yerine getirirler. Kitab'a ve Sünnet'e uyar, insanlara tebliğ etmekte gayret gösterir ve din-i mübin için fedakarlık, hatta kendilerini kurban etmek için öne geçmeye çalışırlar. Böyle insanlar, bile bile günah işlemezler. Fakat günah işledikleri takdirde pişman olarak Allah'dan bağışlanma dilerler. Bunlar birinci ve ikinci gruptan az oldukları için en son zikredilmişlerdir. Aslında verasetin şartlarını hakkıyla yerine getiren bu insanlar, birinci sırayla şereflenmişlerdir. "İşte bu büyük bir fazilettir." cümlesi ile en yakın cümle arasında bir ilişki kurmaya çalışarak, bu cümle ümmetin iyiliği için yarışan ve ümmetin en makbul olan insanlarına işaret eder. Şayet yukarıdaki cümleyi tüm paragrafa dahil edersek, o zaman bu, Kur'an'ı ve Rasûlullah'ın talimatlarını kabul eden herkes için fazilettir. 33- Adn cennetleri onlarındır ; oraya girerler; orada altından bileziklerle ve incirlerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri de ipektir. Müfessirlerden bir grup, mezkur cümlenin, en yakın cümleyle bir ilişkisi olduğunu söylemişlerdir. Yani, iyilik için yarışanlar en faziletlidir ve sadece onlar cennete gireceklerdir. Diğer iki grup hakkında ise, onların kendi hallerini düzeltmeleri ve iyilikte yarışanlardan olmaları için susmuşlardır. Bu husus üzerinde Zemahşeri ısrarla durmuş ve İmam Razi de kendisini onaylamıştır. Müfessirlerin çoğu ise, mezkur cümlenin tüm paragrafa dahil edilmesi görüşündedirler. Yani, hesaba çekilmeden ve hesaba çekildikten ve cezalarını çektikten sonra bu üç grup da cennete girecektir. Ayetin siyak ve sibakından da böyle anlaşılıyor. Çünkü ilerideki ayetlerde Kitab'a varis olanların karşılığında, başka bir gruptan, yani cehenneme giren kafirlerden bahsedilmektedir. Bu husus, Kur'an'a inanan bir kimsenin Cennete ve Kur'an'a inanmaktan imtina eden bir kimsenin de Cehenneme gireceğini gösteriyor. İmam Ahmet, İbn Cerir, İbn Ebi Hatim, Taberi, Beyhakî ve bazı muhaddislerin naklettiklerine göre, Hz. Ebu Derda Rasûlullah'dan şöyle bir rivayette bulunmuştur "Rasûlullah dedi ki İyilikte ileri gidenler ve başarıya ulaşanlar, kendilerine hiç hesap sorulmadan Cennete gireceklerdir. Orta yolu tutanlar hesaba çekileceklerdir, ama hesapları kolay olacaktır. Diğerleri yani nefislerine zulmedenler ise hesabın sonuna kadar bekletilecekler ve daha sonra Allah onlara rahmet edecektir. Böylece bunlar da Cennete girecek ve "Bizi sıkıntı ve kederden kurtaran Allah'a hamdolsun" diyeceklerdir." Bu hadisde, ehli imanın üç grubunun da ayrı ayrı sonlarını bildiren Hz. Peygamber , bu ayeti izah etmiş olmaktadır. Kolay hesap; orta yolu tutanların toplu olarak hesaba çekilecekleri ve yaptıklarından tek tek sorgulanmayacakları anlamına gelmektedir. Fakat kafirler, bunların tam aksine yaptıklarından ayrı ayrı sorgulanacak ve ceza göreceklerdir. Bu ceza onların inkârlarına karşılıktır. Ayrıca işledikleri suçların cezasını da çekeceklerdir. Müminler ise, iyi ya da kötü yaptıkları amellerden topluca hesaba çekilecek ve her kötü amelinden ayrı ayrı cezalandırılmayacaklardır. Müminlerden nefislerine zulmeden kimseler hesap süresi bitene kadar mahşer meydanında bekleyeceklerdir. Yani cehenneme girmeyecek, sadece ceza gününün şiddeti içinde uzun bir süre Kimbilir kaç asırlık bir uzunlukta olacaktır bekletilerek cezalandırılacaklardır. Ancak, Allah, hesap süresi bitince onlara merhamet ederek "bu kullarımı da Cennete götürün" diyecektir. Bu konu hakkında muhaddisler sahabeden Hz. Ömer, Hz. Osman, İbn Mes'ud, İbn Abbas, Hz. Aişe, Ebu Said b. Hudri, Berra b. Azib birçok rivayetler nakletmişlerdir. Sahabe böylesine nazik konularda Rasûlullah'dan işitmedikleri birşeyi söylemezlerdi. Bundan kendi nefislerine zulmeden kimselerin, Cehenneme hiç gitmeyecekleri ve hesap bitene kadar bekleyecekleri anlaşılmamalıdır. Çünkü Kur'an-ı Kerim ve hadislerde ehl-i iman bile olsa bazı suçları işleyenlerin cehenneme gitmekten kurtulamayacakları beyan olunmuştur. Sözgelimi bir mümin başka bir mümini kasten öldürürse Cehenneme gider. Bunu Allah Teâla bildirmiştir. Yine örneğin Kur'an'da Allah'ın emrettiği veraset kanununa muhalefet edenler, faiz alanlar, "ateş ehli" denilerek cehenneme gönderilecektir. Bunların dışında hadislere göre büyük günahları işleyenler de aynı akıbete uğrayacaklardır. ❬ Önceki Sonraki ❭ Your browser doesn’t support HTML5 audio ثُمَّ أَوْرَثْنَا ٱلْكِتَٰبَ ٱلَّذِينَ ٱصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا ۖ فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِۦ وَمِنْهُم مُّقْتَصِدٌ وَمِنْهُمْ سَابِقٌۢ بِٱلْخَيْرَٰتِ بِإِذْنِ ٱللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ ٱلْفَضْلُ ٱلْكَبِيرُ Summe evresnel kitâbellezînastafeynâ min ibâdinâ, fe minhum zâlimun li nefsihnefsihî, ve minhum muktesidmuktesidun, ve minhum sâbikun bil hayrâti bi iznillâhiznillâhi, zâlike huvel fadlul kebîrkebîru. Sonra biz, o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere Muhammed’in ümmetine miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur. Türkçesi Kökü Arapçası sonra ثُمَّ miras verdik و ر ث أَوْرَثْنَا Kitabı ك ت ب الْكِتَابَ الَّذِينَ seçtiklerimize ص ف و اصْطَفَيْنَا arasından مِنْ kullarımız ع ب د عِبَادِنَا onlardan kimi فَمِنْهُمْ zulmedendir ظ ل م ظَالِمٌ nefsine ن ف س لِنَفْسِهِ ve kimi وَمِنْهُمْ orta gidendir ق ص د مُقْتَصِدٌ ve kimi de وَمِنْهُمْ öne geçendir س ب ق سَابِقٌ hayırlarda خ ي ر بِالْخَيْرَاتِ izniyle ا ذ ن بِإِذْنِ Allah’ın اللَّهِ işte budur ذَٰلِكَ O هُوَ lutuf ف ض ل الْفَضْلُ büyük ك ب ر الْكَبِيرُ Diyanet İşleri Başkanlığı Sonra biz, o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere Muhammed’in ümmetine miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur. Diyanet Vakfı Sonra Kitab´ı, kullarımız arasından seçtiklerimize verdik. Onlardan insanlardan kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah´ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Sonra Biz, o kitabı kullarımızdan süzüp seçtiklerimize miras kıldık. Onlardan da nefislerine zulmeden var, orta giden yolu tutan var, Allah´ın izniyle hayırlarda ileri geçenler var. İşte büyük lütuf odur. Elmalılı Hamdi Yazır Sonra biz o kitabı kullarımızdan süzüp seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan da nefislerine zulmeden var, orta yolu tutan var, Allah´ın izniyle hayırlarda ileri geçenler var. İşte bu büyük lütuftur. Ali Fikri Yavuz Sonra biz Kur’an’ı, kullarımızdan diğer ümmetler üzerine seçtiklerimize, Hz. Muhammed aleyhissâlatü vesselâm’ın ümmetine miras kılmağa hüküm verdik. Onlardan da kimi, Kur’an’la amelde kusur etmekle nefislerine zulüm edicidir, kimi kötülük ve iyiliği müsavi gidendir, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda ileri geçendir. İşte bu Kur’an’a varis olmak, büyük ihsandır. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Sonra biz o kitabı kullarımızdan süzdüklerimize mîras kıldık, onlardan da nefislerine zulmeden var, muktesıd, orta giden var, Allahın izniyle hayırlarda ileri geçenler var, işte büyük fadl o Fizilal-il Kuran Sonra bu Kitab´ı seçtiğimiz kullarımıza miras bıraktık. Bunların kimi kendilerine yazık eder, kiminin davranış notu ortadır, kimi de Allah´ın izni ile iyiliklerde öncüdür. İşte büyük lütuf budur. Hasan Basri Çantay Sonra bir o kitabı kullarımızdan beğenib seçdiklerimize mîras bırakdık. İşte onlardan kimi nefsine zulmedendir, onların ba´zısı mu´tedildir, onlardan bir kısmı da Allahın izniyle hayrat ve hasenat yarışların da öncü ol up kazan andır. İşte bu, büyük fazl -u kerem in ta kendisidir. İbni Kesir Sonra Biz; kitabı, kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Onlardan kimi nefsine zulmedicidir, kimi de muktesiddir. Kimi ise Allah´ın izni ile hayırlara koşandır. İşte bu; büyük lutfun kendisidir. Ömer Nasuhi Bilmen Sonra o kitabı kullarımızdan seçip ayırt ettiklerimize miras kıldık. İmdi onlardan nefsine zulmeden vardır ve onlardan mutedil olan vardır ve onlardan izn-i ilâhî ile hayırlarda ileri geçen vardır. İşte bu, en büyük bir keremdir. Tefhim-ul Kuran Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi kendi orta yoldadır, kimi de Allah´ın izniyle hayırlarda yarışır, öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir.

fatır suresi 32 ayet tefsiri